Zonguldak'ta hastaya ilaç, refakatçiye kitap
Maden işçiliği uzaktan bakıldığında bile ne kadar çileli bir iş olduğu anlaşılabilen mesleklerin başında gelir. Hele bir de onların çalışma koşullarını yerinde görürseniz, maden işçilerinin her gün ölümle dans eden sessiz kahramanlar olduklarını anlayabilirsiniz.
Bu satırların yazarı yukarıdaki şansı yakalamış talihli bir gazetedir. National Geographic Türkiye Dergisi için iki yıl önce Zonguldaka gittiğimde Asma Ocağında madencilerle birlikte bir gün geçirmiştim. Ocak ağzından işçileri alıp yerin 238 metre altına indiren ilkel asansörün adı bile ürperti vermeye yetiyordu: Kefes!..
Soyunma dolaplarının çevresinde soyunup giyinmekle meşgul olan madencileri posta başları şöyle uyarıyorlardı:
-Haydi çabuk olan kafes iniyor!
Madencilerin başına gelebilecek en büyük felaket elbette grizu patlaması kabul edilir. Madenciler de aynı kanıdadırlar.
Oysa bir de grizunun görünmeyen versiyonu vardır. Yıllarca birikir birikir ve sonunda madencinin ciğerlerinde patlar. Sinsice yayılan bu sessiz canavarı tıp dilinde Pnömokonyoz deniliyor. Madenciler ise onu taş tozu hastalığı ya da kısaca toz hastalığı olarak biliyorlar.
Maden damarı işlenirken kesici ve delici aletler kömür üzerinde çalışırken haliyle toz çıkartıyorlar. Bu ince kömür zerrecikleri madencinin nefes borusundan girip akciğerine gidiyor. Ama bunlar sorun yaratmıyor. Madencinin bedeni karbonu dışarı atabiliyor.
Ama bir de kömür madeninin içinde taş damarlar varsa -ki bu çok sık rastlanan bir olgu- o zaman kömür zerreciklerinin arasına taş tozları da karışıyor. İşte bu taş zerrecikleri girdikleri akciğeri bir daha terk etmiyorlar.
Akciğerinde taş olmayan madenci yok gibidir. İşçiler ciğerlerinde taş yığınlarıyla emekli olurlar. Bu işçilerin tek şifa kaynağı ise eski adı Amele Birliği Hastanesi olan Uzun Mehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesidir.
Madencilerin yolu er ya da geç bu hastaneye mutlaka düşer. İki yıl önce Zonguldaka gittiğimde ben de bu uğurlu tesisi görmüştüm. Başhekim Yardımcısı Dr. Metin Çelikiz bana ve fotoğrafçı arkadaşım Tolga Sezgine ciğer testi yapmıştı. Bir insan normal koşullarda nefes alıp verirken ciğerinin yüzde 80ini kullanıyordu. Benim ölçüm kağıdım da yüzde 88 çıkınca bayağı mutlu olmuştum.
Hastanenin koğuşlarında yatan emekli madencileri ziyaret ederken ciğerlerinin yüzde 86sını kaybetmiş olanları görünce, bölgede yaşanan sessiz dramın boyutlarıyla tanışmıştım.
Bunları neden uzun uzun anlattım?
Zonguldak Uzun Mehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesinin Başhekimi Dr. Emin Palancı yeni bir uygulama başlattı. Yatan hastaların bulunduğu koğuşlarda sabahları yapılan kontrollerde hastalara o gün kullanacakları ilaçlar verilirken, başlarında bekleyen refakatçileri de kitap ve dergi servisi yapılıyor.
Bu durum Türkiyede bir hastanedeki ilk uygulama Hasta yakınları bütün gün (24 saat) hastanın yanında kaldıkları için dış dünya ile bağlantılarını kopartıyorlar. Hasta uyuduğunda ya da dinlendiğinde yapacak işleri olmadığından ruhsal sorunlar yaşayabiliyorlar.
Böylece hasta şifa bulurken, yakını ruhsal sağlığını riske ediyor.
Hasta yakınlarına kitap desteği projesinin fikir babası Dr. Metin Çelikiz, hasta yakınları uzun süre hastanede kalmak yüzünden stres ve moral bozuklukları yaşıyorlar. Bu sayede hasta yakınları hastane psikolojisinden uzaklaşıyorlar diyor.
Başhekim Palancı ise hastaları tedavi ederken onlara ve yakınlarına kitap sevgisi kazandırmayı amaçlıyoruz diyerek ekliyor:
-Kitap okuyan hasta bilinçli hasta demektir, bilinçli hastanın tedavisiyse daha verimli oluyor!
Ülkenin aydın doktorları, kitabın da ilaç kadar etkili olabildiğini gösteriyorlar.
Not: Başhekim Palancı, Zonguldaklı hasta madenciler ve yakınları için kitap desteği istiyor.
Adres gayet basit: Dr. Emin Palancı Uzun Mehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesi Zonguldak. Telefon: 0372. 251 43 61