Hürriyet Gazetesi Ertuğrul Özkök, bu günkü köşesinde 200 Arap gazetecinin Brüksel zirvesini izlemesine değindi. Özkök, arap gazetecilerin orada olmasını şuna bağlıyor....
Abone olHürriye gazetesi genel yayın yönetmeni ve aynı zamanda yazarı Ertuğrul Özkök "Bir küçük telefon" adlı köşesinde 200 arap gazetecinin Türkiye'nin AB ile yaptığı Brüksel zirvesini izlemesinin nedenin açıkladı. İşte Özkök'ün yazısı:
BU hengame içinde yaşanan küçücük bir olay beni çok etkiledi. Belki iki kişi arasındaki özel bir konuşmaydı, ama hepimizi ilgilendiren insani bir boyutu olduğu için sizinle paylaşmak istedim.
Önceki gün, Türk tarihini etkileyecek görüşmeler sürerken, Başbakan Tayyip Erdoğan kendisine İstanbul’dan bir telefon bağlanmasını istiyor.
Aradığı kişi, eski Başbakan Mesut Yılmaz’dı.
Başbakan, Yılmaz’a ‘Geçmiş olsun’ diyor.
Yılmaz’ın cevabı da en az Erdoğan’ınki kadar sıcak.
‘Sen beni bırak, bu işi tamamla.’
Hemen arkasından şu cümle geliyor:
‘Hepimiz senin arkandayız.’
Bu sohbet Başbakan’ın belki de hayatındaki en zor kararı vereceği dakikalarda yapılıyor.
Hayatları boyunca birbirine ters kamplarda siyaset yapmış iki insan konuşuyor.
Erdoğan’ın bu tarafını çok insani buluyorum.
Yılmaz’ın da o kritik anda bu desteği vermesi aynı ölçüde güzel bir hareket.
Bu basit gibi görünen insani teması yazmayı şu yüzden istiyorum.
Türkiye, tarihinin çok önemli bir sürecine başlıyor.
Bu süreç, belki de uyum yasalarını kabul ettiğimiz süreçten daha zor olacak.
Ama hepimiz bilmeliyiz ki, bu sürecin sonunda Türkiye, 200 yıldır hayal ettiği bir hedefe çok yaklaşmış olacak.
Başbakan’ın dünkü Hürriyet’teki sözleri çok etkileyiciydi.
‘Ben siyasi riski alıyorum’ diyordu.
Bu risk, masadan kalkmak için olduğu kadar, masada kalmak için de alınabilirdi.
İkisi de cesaret isteyen duruşlardı.
Bana göre Başbakan dün bu iki siyasi riski de aldı.
Hem ciddi olarak masadan kalkmayı denedi.
Hem de oy sandığında, siyaset meydanlarında aleyhine kullanabilecek bazı riskleri göze aldı.
Liderlik budur...
Dün hem Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, hem de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü seyrederken şunu düşündüm.
Türkiye, zor zamanlarında uygun siyasetçiyi çıkarabilen bir ülke.
Ama bu tarihi kararı alan Erdoğan ve Gül, halkın karşısına çıkıp iç rahatlığıyla şu konuşmayı yapabilir:
‘Ben bugünün seçmeni gözünde bazı siyasi riskleri almış olabilirim.
Ama ben 2007’de sandığa gideceklerin değil, asıl 2025’te gideceklerin oylarına talibim. Ben o tarihte siyasette olmasam bile, bu gönül oyları bana yeter.’
Ama emin olsun ki, 2007’nin seçmeni de alınan bu siyasi riski, siyasi avantaja çevirecektir.
Bugünkü Hürriyet’in ilk baskısında manşet ‘‘Kalbimizin değil aklımızın zaferi’’ idi.
Bu sözler için şöyle de söyleyebiliriz:
‘‘Kalbimizin değil aklımızın manşeti.’’
Ama emin olunuz hepimiz aklımızı duygularımızın önüne koyarak asıl zaferi kazandık.
Bütün bu olup bitenlerin önemini en iyi anlatan şey nedir?
Bana göre dünkü Hürriyet’in birinci sayfasında yer alan küçücük bir haber.
Başlığı şöyleydi:
‘200 Arap gazeteci zirveyi izledi.’
Zirvedeki Arap gazeteci kalabalığı, Müslüman dünyanın bu zirveden beklentilerinin de göstergesiydi.
Türkiye’nin aldığı karar, sadece kendini değil, aynı zamanda hem İslam hem Hıristiyan áleminin geleceğini belirleyecek önemdedir.
Türkiye’de bazı kesimler, bu kararı hükümete karşı kullanmaya çalışacaklardır.
Siyasette bunu normal karşılamak lazım.
Ama yukarda da belirttiğim gibi, Erdoğan ve Gül, tarih önündeki savunmayı kazanmışlardır.
Torunlarımız onların hakkını bizden daha çok vereceklerdir.
Tıpkı bugün rahmetli Özal’a verdikleri gibi...
YAZI:HÜRRİYETİM