Şimdilik bozdolabına konulan dershane krizini yazan Zaman yazarı Gülerce, hükümete yanlıştan dönmesini istedi.
Abone olHükümetin dershane dönüşümünü zamana yaymasını değerlendiren Zaman si yazarı Gülerce, "Boğazımı sıkan el gevşedi. İnşallah yanlıştan vazgeçilmiştir…" diyor.
Taraflar savaş baltalarını şimdilik kuma gömdü. Dershane dönüşümü 2015'e uzatıldı. Peki hizmet hareketi, bu duruma ne diyor? Nasıl karşıladı? Camianın önde gelen isimlerinden Zaman yazarı Gülerce, son adımı umutlandırıcı bulsa da, hükümete karşı şüpheci yaklaşımı elden bırakmadı.
Bir önceki yazısında "Boğazı sıkan ile onu tutan el bir mi" diyen Gülerce, nefes aldıran karar sonrası önümüzdeki seçim dönemine işaret ediyor.
TAKTİK BİR DURUM MU
(...)Tabii ki bundan sonrası önemli. Doğruya mı gelindi, yoksa taktik bir durum mu söz konusu bunu anlamamız için epey zamanımız olacak. Bu arada martta yerel seçimler yapılacak. Ağustosta cumhurbaşkanlığı seçimi var. 2015 Haziran’ında da genel seçimler olacak. Konunun, “cemaat-hükümet” tartışmasından da uzaklaşacağını temenni ediyor, demokrasi, hukuk ve eğitim kaygıları ile çözüm aranması gerektiğinin altını çiziyoruz."
KAPATILMAKTAN KESİN VAZGEÇİLSİN
“Dönüşüm” adı altında dershanelerin kapatılmasından kesin vazgeçilmesi çağrısında bulunan yazar, cemaatin tavrını bir kez daha vurguladıktan sonra yazısına şöyle devam etti:
"Dönüşüm sürecindeki somut adımlar zaten problemlerin ve gerçekçi çözümlerin neler olduğunu ortaya çıkaracak ve oldubittiye gidilemeyecektir… Ayrıca konu Meclis’e geldiğinde komisyonda ve Genel Kurul’da dayatmalar yerine daha sağlıklı yaklaşımlar devreye girecektir."
MİLLİ İRADE VURGUSUNA CEVAP
Başbakan Erdoğan'ın üstü kapalı cemaati TBMM'ye yön vermeye çalışmakla suçladığı dünkü konuşmasına değinen Gülerce, yazısını hükümete önerilerle tamamladı:
"Bürokraside de sivil irade esastır. Bürokratlar, sivil iradenin emrindedir. Hukuka uygun emirlere itaat etmek ve sadece amirlerinden emir-görev almak zorundadır. Ancak bir kesimi tasfiye amacıyla, hukuk dışı dinlemeler yapmak, “paralel iktidar oluşturma”, “iktidara ortak olma” iddialarıyla vazifeşinas, dürüst, ehliyetli insanları tasfiyeye kalkmak da kabul edilemez. Şahsen ben hüsn-ü zannımla, 2004 MGK kararlarını, 12 Eylül 2010 referandumuna kadar eleştirmiyorum. Hükümetin, kendisi olmakta zorlandığı, sıkıntı çektiği durumları insafla izaha çalışıyorum. Ortada bir ayıp varsa bu sivillerin değil, vesayet sisteminin ayıbıdır. Ancak 2010’dan sonraki fişlemelerin belgeleri şahsen kimyamı bozdu. Bu konuda kamuoyu olarak açıklamaya ihtiyacımız var. Bir de demokratikleşme paketinde, sivilleşme üzerinde koyu bir gölge gibi duran MGK ile ilgili tıpkı Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi gibi artık bir düzenleme yapılsın…
Boğazımı sıkan el gevşedi. İnşallah yanlıştan vazgeçilmiştir…"