Cemaat medyası yazarlarından Ali Bulaç, iktidar partisinin yanında saf tutan muhafazakar ve eski İslamcıları hedef aldı.
Abone olZaman si yazarı, "Muhafazakârlardan ve eski İslamcılardan nasıl bir canavar çıkarabildik?" sorusuna cevap arıyor.
Bulaç, eleştirdiği kesimler için "Dava için yolsuzluk, usulsüzlük, yalan, hile, komplo her şey mümkün ve mubah." ifadelerini kullandı.
İktidar partisiyle birlikte beraber anılan ve yaşam tarzıyla bazı kesimlerin eleştiri oklarına hedef olan bu kitleler nasıl bir yöne savruldu?
Bugünkü köşesinde bu konuyu ele alan Bulaç, kendi penceresinden eski İslamcıların nasıl bir dönüşüme uğradığını yazdı
"Muhafazakar laik!" başlıklı yazısında Bulaç, eleştirdiği bu kesimlerin daima kendi iç dünyasında dindar olduğunu ve dine sahip çıktığı görüşünde.
ELLERİNDE DİNDARANE SEMBOLLER VE RİTÜELLER KALDI
İç ve dış şartların getirdiği zorluklar dolayısıyla dinin dünyevî hükümlerini askıya alma mecburiyetine karar verdiklerinden ellerinde salt dindarane semboller ve ritüeller kaldığını savunan yazar, başörtüsünün bunun tipik örneği olduğunu yazdı.
Başlangıçta dinî bir vecibenin yerine getirilmesi olarak savunulan başörtüsünün sonradan "liberal hak ve özgürlükler” içinde mütalaa edildiğini anlatan Ali Bulaç, muhafazakarlara böyle yüklendi:
BEDENİN DİNE AYKIRI GİYİMİ VİCDANI RAHATSIZ ETMİYOR
"Sembol haline gelmesi dini bağlamından, başörtüsüne ilişkin hükmün maksadından koparılıp siyaset, statü, kazanç ve tabakalaşmada basamak tırmanma aracına dönüşmesine yol açtı. Bu aşamada artık başörtüsü, bedeni örten (setreden) bir nesne değil daracık pantolon ve bluz üstünde bir sembol olmuştur. Başörtüsü ‘sembolik diyanet’, beden ‘dine aykırı gövde’ hükmündedir. Ancak bedenin dine aykırı giyimi -muamelata aykırı olsa da- vicdanı rahatsız etmiyor, çünkü başta örtü bulunmaktadır. Diyanet dini neshetmektedir. Hayatında dini nesheden, başörtüsü dolayısıyla bedeninin sekülerleştiğinin farkına varmamaktadır.
Başörtüsü, sakal, frapan tesettür, kutsal geceler, İslami dilin kullanımı, kısaca muamelat ve ukubata taalluk etmeyen her türlü dindarane söylem ve fiil, bu çevreleri sanki dinin tamamına sahiplermiş gibi bir duyguya sevk etmektedir. Zaman zaman da dine veya diyanetvari riütellere yönelen saldırılara karşı koyması, muhafazakârı din konusunda daha emin kılmaktadır. Eski İslamcı laiklerin saldırılarına karşı koyarken kendini sekülerleştirmektedir. Dinin diline, sembollerine ve ritüellerine sahip olduğundan piyasa kapitalizminin yasalarının tümünü işletebilir, ölümcül rekabet edebilir. Muhafazakâr siyasetçi, başarı için her yolu mubah sayabilir.
EYYÜB EL- ENSARİ ADINA AÇILAN TATİL KÖYÜNDE TATİL YAPABİLİR
Namaz kılan avukat haksız bir davayı savunabilir; sakallı tüccar faiz işlemlerini yürütebilir, taşeron işçisi çalıştırır, emeğini sömürebilir; ihale kapmak için tezvirat yapabilir, gerektiğinde rakibini karalayabilir; değil mi ki para kazanmış, dilediği gibi tüketebilir; onu Türkiye açmıyorsa Maldiv adalarında hiç utanmadan ve Allah’tan korkmadan bir gün tok bir gün aç yatan, 90 yaşında ta Arabistan’dan İstanbul’un fethine gelen Ebû Eyyûb el-Ensari Hazretleri adına açılan tatil köyünde tatil yapabilir. Dava için yolsuzluk, usulsüzlük, yalan, hile, komplo her şey mümkün ve mubah.
Cevabını aramamız gereken soru şu: Muhafazakârlardan ve eski İslamcılardan nasıl bir canavar çıkarabildik?