Türkiye'den rüzgar gibi geçen Bill Gates, Yeni Şafak yazarı Taha Kıvanç, nam-ı diğer Fehmi Koru'nun son 25 yılını da kare kare hatırlamasına neden oldu.
Abone olTürkiye'de Bilgisayar ile ilk tanışan isimlerin başında gelen Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, Microsoft'un patronu Bill Gates'in Türkiye'ye gelmesi ile, hayatının bir bölümünü film şeridi gibi hatırladı. Koru, Taha Kıvanç ismi ile bu anılarını okurları ile paylaştı. Okuyalım... Bilgisayarlı hayat daha güzel "Rüzgâr gibi geçti" denir ya, işte tam öyle oldu. Microsoft'un patronu Bill Gates Ankara'ya uğradı, Başbakan Tayyip Erdoğan'la görüştü, "Türkiye'de kim kimdir?" kitabının sayfalarından seçilmiş birkaç yüz kişinin karşısına çıkıp 20 dakika konuştu ve ülkemizden ayrıldı... O kısa sürede şirketinin Türkiye'deki üst düzey yöneticilerinin hepsiyle el sıkışma fırsatı buldu mu, ondan bile kuşkuluyum... 'Dünyanın en zengin insanı' bilinen biri vakit fukarası olduğunu herhalde ancak böyle sergiler... O kısacık buluşmadan ben yine de zenginleşmiş ayrıldım. Yeni bir şey söylemedi Bill Gates. Bakanlar kurulunun yarısı, ilgili müsteşar ve genel müdürlerin neredeyse tamamı, özel sektörün bildik isimleri, medyada yönetici konumunda olanlar ve teknoloji meraklısı meslektaşlar ile Ankara Hilton'da birarada oldum, ama pek azıyla iki lâf etme fırsatı buldum. "Zenginleştim" dememin sebebi, toplantı vesilesiyle hazırlandığı anlaşılan Akdoğan Özkan'ın 'Anı ve Fotoğraflarla Bilişim Tarihimiz' adlı eserine sahip olmam... 341 sayfalık bir kitapta, hem teknolojinin son yarım asırda kaydettiği gelişmeler anlatılıyor, hem de aynı süre içerisinde ülkemizin o gelişmelere paralel kaydettiği ilerlemelere yer veriliyor. Bilgisayarlar etrafında oluşan yeni hayat tarzımızın bütün evrelerini izleyebiliyorsunuz kitabın sayfalarında. Bill Gates'i beklerken göz attığımda gözüme çarpanlar, kendi teknolojik serüvenimin unutulmaya yüz tutmuş ayrıntılarını bana hatırlattı... Bilgisayarla ilk tanışmam, Boston'da görev yaptığım araştırma merkezinde, hemen yanı başımdaki odayı üs olarak kullanan bir iktisatçının çalışmalarına göz attığım zaman gerçekleşti. Yıl 1981. O zamana kadar odalara sığmayan dev makinalar olarak bildiğim bilgisayar, komşumun masası üzerine kurulu çıkmıştı karşıma. Kendime ait ilk masaüstü bilgisayara ise beş yıl sonra sahip olacaktım. Markası Commodore'du... Şimdi kullandığım Sony/Vaio ile yanımda taşımaya başladığım ilk dizüstü bilgisayarım arasında dağlar kadar fark var. 'Bilişim Tarihimiz' kitabında bir sürü 'ilk' yer alıyor; ama sözgelimi Türk basınında 'ilk' bilgisayar kullanan kişinin adına rastlayamadım. 'İlk' dizüstü bilgisayarı meslekî yolculuklarda kim kullandı? TÜBİTAK'ın sadece kendi çevresine sağladığı internete bağlanma imkânından, biraz da zorlayarak, 'ilk' yararlanan gazeteci kimdi? Türk basınından e-posta adresi olan ilk 'kim' oldu? Bu soruların da cevapları yok kitapta... Ülkemizden hangi gazete 'ilk' kez dünyanın her tarafında aynı gün okunma imkânına kavuştu, internet sayesinde? Zaman gazetesinin internete geçişini sorsalardı anlatırdım: 1995 yılıydı. Gazete yönetimini bu işin gerekliliğine inandırdıktan sonra beş bin dolarlık bir kaynak ayrılmasını da sağlamıştım. Bir şartla: Sistem Ankara'da kurulacaktı. Bu kararın, projenin gerçekleşebileceğiyle ilgili tereddütler yüzünden, ama çok ısrarcı olduğum için de beni kırmamak amacıyla alındığını anlayabiliyordum. Sonradan özel sektöre geçen diplomasi muhabiri Şükrü Yılmaz TÜBİTAK'tan genç uzmanlarla irtibata geçti ve hazırlıklar başladı. Hazırlıklar başladı, ama bir türlü bitmedi. Kimbilir kaç ay hemen hiç mesafe alınamadı; altyapı için gerekli makinalar kurulduğu halde... Anlaşılamayan bir sebeple, genç mühendisler tedbirli davranıyor, olayı adıma tâkip eden muhabir arkadaşım da ısrarcı olamıyordu... İstanbul'un konuyu hiç açmaması, işin olacağına zaten inanmadıkları için miydi? Öyle yorumluyordum... Fırsat, diplomasi muhabiri olan Şükrü Yılmaz'ın dönemin dışişleri bakanıyla Londra'ya gitme arzusu biçiminde kendini takdim etti. "Tabii" dedim kendisine en anlayışlı Ankara temsilcisi pozuyla, "Gitmeni ben de isterim, ama internet işi ne olacak?" Geziye kadar geçen on gün içerisinde interneti servise sokmayı başardı ve Londra'ya gitti Şükrü... Zaman, 1995 kışında, "İnternetin ilk Türk gazetesi" olma üstünlüğünü kazandı. "Keşiflerin anası zorunluluklardır" denir. Gerçi biz herhangi bir keşifte bulunmadık, ama yine de internete geçişimizde 'zorunluluk' halinin bayağı etkisi olduğunu söyleyebilirim. Bugün hemen her gazetenin internet sitesi var, ama hepsi Zaman'dan bayağı sonra internette göründüler... Bilgisayar muhabbeti ederken Turgut Özal'ın yurt içi ve yurt dışı gezilerini hatırlamasam olmaz. Rahmetli, ilk fırsatta beni çağırır, herhangi bir uyarı gelmese de derhal bilgisayarımla yanına giderdim. Önce son öğrendikleri üzerinde sohbet eder, ardından 'mayın tarlası' oyununa sıra gelirdi. O benden iyiydi. Daha sonra güncel konular üzerinde görüşlerini dinleme fırsatı bulurdum Turgut Bey'in... Çankaya Köşkü'nün büyük odalarından birini bilgisayarlarla donattığını da biliyorum; her çekmecesinden malzemeler, bazen dizüstü bilgisayarı çıkardı. İlk Toshiba dizüstü bilgisayarımın ana-belleği yoktu; 20 MB hard-diskli yenisini AA'nın Washington muhabiri rahmetli Yener Arıoğlu getirmişti de, "Oooo, bu kadar yer asla dolmaz" diye düşünmüştüm... Şimdi, 40 hatta 60 GB hacminde hard-diskli geliyor dizüstü bilgisayarlar; DVD kayıt imkânı bile sağlıyorlar... Bill Gates rüzgâr gibi geçti Ankara'dan; hayatımın son 25 yılının her karesini yeniden yaşamama vesile olarak...