Yüzleşemiyoruz
İşte hayatımızda bizim çomardan çok insan gördüm. İş hayatında aşk hayatında, özellikle de evliliklerde.
Doğduğum köyün girişindeki toprak damlı evin balkon kısmındayım, bakınca köye kıvrılarak gelen yolu her iki tarafını kaplayan mezarlığın soluk renkli taşlarını görüyorsunuz. O zaman bana dağ gibi görünen ancak bugün büyükçe sadece üzerinde çim biten, ama yazın sarı, kurak uçsuz bucaksız toprak parçası, aylardan bahar olacak ki tepenin tamamı yeşile bürünmüş sarı çiçekler ve yeni açmaya çalışan gelincikler. Bize olmayan hatta daha önce görmediğim tabloyu canlı canlı her bacaya çıktığımda bana sunuyor.
Her dışarıda olduğumda çok sevdiğim amcamların çomar köpeği yanımda. Keyfe keder biraz dolaşır, sonra umarsızca sere serpe kapının hemen yanına uzanır. Ara sıra gözünün ucuyla gelen seslere tepki verir, yerinden kalmak zahmetini göstermezdi. Onun derdi orada bekleyip akşama doğru köye giriş yapan çobanların köpeklerine musallat olmaktır. Her defasında çobanlar önden gelir, rica minnet bizim ya da karşı evin ağılına kapatılmasını ister. Eğer geç kalırsa bizimki karşılamaya gider, köyün girişinden bizim eve kadar ortalığı birbirine katar, iki ya da üç çoban köpeği fark etmez çoğunlukla da dayağı yer ama yine de bu huyundan vazgeçmezdi. Ancak ne hikmetse hep onu tutup diğerlerini taşla sopayla kovarlar, bizim bela çomar kendini bir şey sanırdı. Bazen içimden “karışmayın yaptığının karşılığını alsın. Bırakın gerçekten kavga etsin, kilosunu öğrensin” diye düşünürdüm. Ancak o zaman o kadar küçüktüm ki beni dinlemeyi bırakın, duyacaklarını sanmıyorum.
Velhasıl bizim çomara sabahın seher vaktinde güzel bir iş düştü, onu kendi gözünde abarttığını düşündüğüm amcam koşarak geldi. Telaştan ceketinin iki yanı salına salına çomarın başında dikildi. Her zamanki gibi kapının kıllı paspası. Umarsız uyuyor. Eğilip çomarın kafasına karşı tepeyi göstermeye başladı. Değişik seslerle “aha, aha” deyip kafasını tutuyor; çomar ya görmüyor ya da görmezlikten geliyor.
Çomar alaca diyebileceğim sarı rengi daha hâkim iri bir köpekti, şimdiki bilgimle kangal değildi ancak sanki Kafkas çoban kırmasıydı. Kulakları gözlerinin yarısını da kapatarak çeneden aşağıya halı gibi sarkıyor. Kalın burnu ve ağzının iki yarısı kömür karası. Korkmasam, sırtına binsem bana mısın demez belki, mahallenin çocuklarını taşıyacak kadar heybetli. Ortalıkta bir gürültü var “aha, aha” diye bir bağırış… Seslere babam da içeriden çıkıp geliyor, evin önünde baca dediğimiz yükseltinin üstündeyiz. Amcama dönüp, “Akif, tepedeki gurt mu?” diye sesleniyor.
“He abi gurt, büyük de bişey deyyus… Yolunu mu şaşırmış ne? Şimdi çomar ona haddini bildirir. Ancak eliyle ayağa kaldırdığı çomarın hiç o taraklarda bezi yok. Uykusundan eden amcama içinden kim bilir nasıl saydırıyor.
“Ahah, ahah” diye amcam onun önünden koşuyor, çomar hala yemek mi bekliyor ne, onun ellerine bakıyor. Bir ara çomar değil de amcam kurdu yakalayacak sandım, öyle koşuyor ki…Sonunda birlikte kurda saldıracağını düşünen çomar amcamdan aldığı bu destekle kulaklarını kurdunkinden daha dik hale getirdi ve hışımla koşmaya başladı. Aralarında iki kilometre falan mesafe vardı. Bizimki adeta çizgi film kahramanları gibi vınlayıp kurdun yanında bitti, kurt kaçıyor bizimki kovalıyor. Kurt tepenin üstüne doğru koşsa gözden kaybolacaklar ancak yatay bir o tarafa bir bu tarafa koşuyorlar. İki kilometre mesafeyi bir çırpıda kapatan çomar bir türlü beş metrelik mesafeyi kapatamıyor, minderde yalandan güreşen sporcu edasındalar. Belli ki bizim anlayamadığımız bir şikenin içindeyiz. Velhasıl köyün başka bir köpeğinin de bu yalancı kavgaya dahil olmasıyla hepsi gözden kayboldu. Ve bir süre sonra dili ağzından düşercesine nefes nefese çomar geri geldi ve bacada bitti. Dersin kurdu halletti ve zaferini kutlayacak. Tabi köpeğine “afferim oğluma benim” diyen amcamı o an hiç anlamamıştım. Neyine aferim. Bildiğin oynadı geldi. Belli ki diğer köpek hala onun peşinde, bizim bitirim köpek havluyu atmış yatıyor.
Burada önemli olan kavgası ya da kurda zarar verip vermemesi değil, o mesafenin bir türlü kapanmamış olmasıdır. Neden kapanmadı?
Bence korktu, kurtla yüzleşmekten, madara olmaktan öyle korktu ki, kurt da anladı durumu koşusunu rölantiye aldı. Ne zaman diğer köpek de işe bulaşınca baktı yakası yırtılacak, tabana kuvvet kaçıp gitti. İşte hayatımızda bizim çomardan çok insan gördüm. İş hayatında aşk hayatında, özellikle de evliliklerde.
Çok sorundan böylesine kaçtık, halının altına nice çöplerimizi süpürdük, yüzleşemediğimiz o kadar gerçek var ki, önce kendimizle yüzleşemedik, sevdiğimizle, eşimizle hatta çocuklarımızla.
Haklı olduğumuz halde işyerinde ya da gençlik yıllarında zorbalara karşı. Yüzleşmek zordur, kaybetme korkusu varsa sonunda bazen olmadık hesapların adamı oluruz. Bildiğimiz gerçeklerin yalancısı ya da ona uygun bir kılıf uydurup kendimizi mantıksız gerekçelerle avuturuz.
Geçmişte Koşuyolu Rehabilitasyon merkezinde(KRM), görüştüğüm danışanların öz güvenine şapka çıkarıyorum.Danışmak yüzleşmektir.