Türkiye'de gazetelerin ve gazetecilerin yakındığı en önemli konu şüphesiz "gazete okuma oranlırındaki düşüklük". İlker Sarıer, bu durumun nedenini şöyle açıkladı:
Abone olİlker Sarıer, başlıklı yazısında gazete okuma oranının neden düşük olduğunu açıkladı.
Birisi bana, "Gazeteler neden fazla okunmuyor" diye sorsaydı, yolsuzluk haberleri yüzünden, derdim. Yolsuzluk haberleri okuyucunun şuuraltında karamsarlığı ve umutsuzluğu körüklüyor. Yolsuzlukla veya adamını bularak sebepsiz olarak zenginleşenleri deşifre ettiğinizde, okuyucunun sinirleri bozuluyor. Yurttaşlar bu habere, vay namussuz herif, şeklinde yaklaşsa da, herkes yolunu buluyor, bizse burada mal gibi oturuyoruz, şeklinde yaklaşsa da, neticede sinirleri harap oluyor.
Bu tespitten, hiç yolsuzluk, hırsızlık haberi vermeyelim, sonucu çıkmıyor.
Birincisi gazeteleri dolduramayız, çünkü yolsuzluk, torpil, hırsızlık, adam kayırma, çeteleşme ve rüşvet hadiseleri, Türk sosyoekonomisi ile psikolojisinin yüzde 90'ını oluşturuyor.
Öte taraftan, bu haberlere uyuşturucu bağımlısı gibi bağımlı hale gelmiş bir okuyucu kitlesi de yok değil. Vay hırsız herif vay, şeklinde bir rahatlama imkanı doğmuş oluyor. Bu sayede tirajları ayakta tutanlar da bu yolsuzluk ve hırsızlık haberlerine sadakatle bağlı olanlar.
Sonuç olarak, bir simit parasına neredeyse 2 kilo gazete verdiğimiz halde neden tirajların milim kıpırdamadığını anlamak için müneccim olmaya gerek yok.
Okurun morali bozuluyor. Niye derseniz, sen kalkıp her gün gazetede,
filanca kişi bilmem kaç milyon dolar lüplemiş dediğinde, vatandaşın gizli frekanslarına girmiş oluyorsun. Ya, vatandaşın iştahını kabartıyor, sinir ediyorsun, ya da kendi bulaştığı yolsuzlukları hatırlatmış oluyorsun.
Burası işte çok mühim!
Ahmet Bey'in götürmüş olduğunu okuyan Mehmet Bey de ihtimal, vergisini ödemiyordur, yanında kaçak işçi çalıştırıyordur, iki saat önce elektrik bağlatmak için memura rüşvet vermiştir, muhasebeye iki naylon fatura tıkıştırmıştır, sigortaya birkaç milyar lira prim takmıştır, keşide ettiği çeki ödememek için alavere yapıyordur, falan filan. En faziletli Türk bile yılda hiç değilse birkaç defa, sırf kondisyonunu kaybetmemek için kural ve kanun delmeyi adet haline getirmiştir. Bizde yurttaş çişi geldiğinde umumi tuvalet aramaz, tam tersi yeni boyanmış bir duvar gördüğünde bilhassa çişi gelir.
Torpil yaptırmak bizde çevre ve rüzgâr göstergesidir, lezzet verir, büyüklük sayılır.
Yasak delmek ise cesaret kanıtıdır. Özellikle kimsenin delemediği yasaklara karşı büyük bir arzu yatar içimizde.
Nice öğrenci daha okul sıralarında bu yüzden kopya işine girer.
Düzeni zorlamak, kanunları kevgire çevirmek, devlete madik atmak, torpil yaptırmak, rüşvet vermek, bizde bir sosyal bağımlılık haline gelmiştir.
Bendeniz, ülkemizin bu bağımlılıktan nasıl kurtulacağından ziyade bu enfeksiyonu AB ülkelerine bulaştırdığımızda olacakları merak ediyorum. Avrupalılar, bundan korunmak için daha şimdiden kiliseleri doldurup İsa hazretlerine duaya geçseler kendi menfaatlerine olur.
Türkler, ille de bir avanta için değil, antreman için bile yasak deler, kanun çiğner.
YAZI:İlker SARIER