Yol Bu
“Yollar yürümekle aşınmaz,” demişti büyüklerden biri.Oysa aşınır.Hem öyle bir aşınır ki ne zaman ve nasıl aşındığını kimse anlamaz.Bir tek yolcular anlar.
“Yollar yürümekle aşınmaz,” demişti büyüklerden biri.
Oysa aşınır.
Hem öyle bir aşınır ki ne zaman ve nasıl aşındığını kimse anlamaz.
Bir tek yolcular anlar.
Bir de aşınan yolda oluşan deliklere düşenler…
Yaralı, bereli yolcular yani…
Tıpkı insan hayatı gibidir yollar.
Ne olursa olsun, delik deşik bile olsa devam eder.
Birileri girer yaşantınıza ve siz onlarla yürür gidersiniz.
Doğmakla başlar yani.
Anneniz babanızdır; ilk yürüme öncesi ebelediğinizde sağınızı solunuzu kontrol eden.
Hani bir yere çarpıp yaralanmayın diye.
Yaralanıp ağlamayın diye.
Kıyamaz çünkü anne baba yüreği…
Sonra yürürsünüz ve yine yanınızdadır anne babanız.
Elinizden tutup sizi yürüten, size yolu gösteren yine onlardır.
Sonra ilkokul öğretmeniniz.
Kıymet biçemezdik biz ilk öğretmenimize…
Ne ona, ne de ilklerin ilkine; başöğretmene…
Sonra sevda yolculuklarımız oldu.
Elini bırakmak istemediklerimiz.
Yol arkadaşı değil, hayat arkadaşı yaptıklarımız ya da yapmak istediklerimiz.
Belki yaptık, belki yapmak istemekle kaldık.
Kazaya kurban gidenler oldu belki.
Ama unutulmadılar.
Biz unutmazdık çünkü…
Unutanlardan olamadık ya da…
Şimdilerde her şey değişti.
Unuttu herkes her şeyi.
Yaşanmışları hatta en kötüsü huzuru unuttu insanlar.
Unutmayı öğrenerek büyüdüler çünkü.
Anne babalar aynı kalsa bile ilk öğretmenler değişti.
Ne öğretiri, nasıl öğretiri bir yana bırakın; kıymetleri bile eski kıymetlerden değil.
Daha ne olsun.
Belki de o yüzden kıymetsizleşti ilkler zamanımızda.
Ne yaşarsan yaşadığın en kıymetli olurken; dün dünde kalır oldu.
Yere göğe sığdıramadığımız kıymetlerimiz ise bir anda kıymetsizleşebildi gözümüzde ve gönlümüzde.
Eski eskide kaldı yani.
Onun yerine yaşandı bittiler girdi hayatımıza.
Ne ana, ne baba, ne öğretmen ne de başka değerler kaldı.
“Yürü,” diyorlar çünkü.
Ne yaparsan yap; bakma arkana yürü…
En kolayı bu çünkü…
Tıpkı hem aç hem işsiz olanların üç beş çocuk yapıp “rızkını Allah verir,” demeleri gibi oldu yaşamımız.
Zamana, birilerine ya da Allah’a bıraktık kendimizi yani.
Kullanım süresi verdik ilişkilerimize; sonra “süre doldu güle güle,” diyerek yolcu ettik hayatımızdan “seviyorum,” dediklerimizi.
Bizi bizden çok düşünen sevenlerimizi…
Bazen iki satırla, bazen arkasından su dökerek ama hiç onları düşünmeden…
Değiştik çünkü.
Değerlerimiz değişti.
Yollar işte bu yüzden önemli oldu.
Yolcular önemsizleşti çünkü…
Yaşam değil çünkü artık merkez.
Merkez olmadığı içinde bugün ODTÜ yolu yapılsın ısrarı var.
“Yol bu; biraz ağaçlardan uzak ya da kenarından geçsin,” denmedi.
Uçsuz bucaksız ovalarda zikzak çizerek giden otobanlar unutuldu yani.
Hoş görmek zaten eskidenmiş çünkü.
Oysa orada yol değil, yolcu çok.
Yaşam var yani orada.
Ama dedim ya; eskisi gibi değil artık hiçbir şey.
Değerler yok.
Kıymet vermek yok.
Terk etmeler kolay artık.
Hem öyle kolay ki “acaba yanlış mı yaptım,” diye sorgulamak bile yok.
Yaptım oldu.
Yıktım oldu.
Yol bu.
Devam etmek gerek.
Anladınız siz.
O yüzden düşmeyin deliklere…
Allah muhafaza niye düştün diye bakanın olmaz.
Zaman öyle…
Kollayın yani…