BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

YÖK'zedeler vebalı gibi

YÖK'ün cezalandırdığı akademisyenlerinin birçoğunun aradan yıllar geçmesine rağmen başı beladan kurtulamıyor.

Abone ol

Kurulduğundan beri ‘yasaklarla’ anılan Yüksek Öğretim Kurulu’nun cezalandırdığı akademisyenlerden bazılarının 25 yıl önce yazdığı kitap dava konusu olmuş. Kiminin interneti kesilmiş; kiminin eşine sağlık karnesi verilmemiş. Yüksek Öğretim Kurulu, hükümetin Acil Eylem Planı’nda üniversitelerle ilgili yer alan düzenlemelere ilişkin sert çıkışları ile yine gündemde. 12 Eylül askeri darbesinden sonra kurulan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), ‘baskıcı’ uygulamaları ile dikkatleri üzerine çekti. İhtilal sonrasında 73 görevden uzaklaştırma, bin 182 istifaya yol açtı. 1998–2000 arasında da 700’e yakın öğretim görevlisine çeşitli cezalar verildi. Görevden uzaklaştırılan akademisyenlerden, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, Prof. Dr. Şefik Dursun, Prof. Dr. Ahmet Ağırakça ve Atatürk Üniversitesi’nden Doç. Dr. Şadi Eren, karşılaştıkları ‘haksız’ uygulamaları Zaman’a anlattı. İstanbul Üniversitesi (İÜ)’nde Rektör Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun uygulamalarına karşı çıkan öğretim üyelerinden Veterinerlik Fakültesi Pataloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere’nin sebep göstermeksizin internet bağlantısı kesilmiş. Alemdaroğlu, Yeşildere’ye televizyonda üniversiteyle ilgili açıklamalar yaptıktan sonra bir yazı göndermiş ve ‘Gönlünüzdeki yerimden istifa ediyorum.’ demiş. İlk soruşturma bir televizyon kanalına Türkiye’ye getirilen kaçak hayvanlarla ilgili yaptığı açıklamalardan dolayı açıldı. Fakat Yeşildere, idari mahkemede beraat etti. Yeşildere’ye basında yer alan açıklamaları ile üniversite aleyhinde bulunduğu için olumsuz sicil verildi. Yeşildere’ye hasta olduğunda rapor veren öğretim üyeleri uyarıldı. Yeşildere, “Üniversitelerde tek tip ideoloji olmaz. Üniversiteler, özgür bırakılmalı, kendi girişimleri ile araştırma yapabilmelidir.” diyor. Atatürk Üniversitesi Erzincan İlahiyat Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şadi Eren’in görevden uzaklaştırılma sebebi, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yazdığı mektup. 1999’da Demirel’e ‘Kişiye özel’ yazdığı mektup, cumhurbaşkanlığı genel sekreter vekili tarafından YÖK’e gönderildiği için görevinden uzaklaştırıldı. Eren, mektubunda 8 yıllık kesintisiz eğitim, ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarının artırılması ve başörtüsü yasağı ile ilgili düşüncelerini anlatmıştı. Mektupta yer alan diğer kısım ‘Mevlana’dan Demirel’e mektup. Bu bölümde Mesnevi’den Hz. Süleyman’ın 7 defa eğrilen ve 8’incide düzelen tacı ile ilgili kıssa yer alıyor. Eren daha sonra milletvekili vasıtasıyla Demirel ile görüştü. Demirel, “YÖK’ün yaptığı fevkalade yanlıştır. Vatandaşın elbette dilekçe hakkı vardır. Onu sustur bunu sustur, böyle demokrasi olmaz. Merak etmeyin, ben YÖK’ü arayacağım.” dedi. 4 ay sonra Eren’in kamu görevinden ihraç edildiği açıklandı ve hakkında Devlet Güvenlik Mahmemesi’nde 312’den dava açıldı. Eren, DGM’den beraat etti. Eren’in Danıştay’daki davası sürüyor. Halen yurtdışında bir üniversitede ders veren Eren’in 17 kitabı var. Üniversite Öğretim Üyeleri Dayanışma Derneği Başkanı ve İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şefik Dursun, başörtülü öğrencilerin sınava girmelerine izin verdiği için Biyofizik Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden alındı. Dursun, üniversitede diğer öğretim üyelerine tanınan haklarda kısıtlama getirilirken, başörtüsü taktığı için eşine sağlık karnesi bile alamadı. Dursun’un görevden alınmayla ilgili itirazı, fakülte yönetim kuruluna bile getirilmedi. Halen üniversitede, çifte standarda maruz kaldığını belirten Dursun, diğer akademisyenlere izin verilen dışarıdan özel telefon hattı çektirilmesi talebinin dekanlık tarafından geri çevrilmesini örnek gösteriyor. “Bir öğrencinin derse girememesi ne kadar zorsa, babası, annesi yerine koyduğu öğretim üyeleri tarafından mecburen dersten çıkarılması da bir o kadar insanların bilinçaltında derin izler bıraktı.” diyen Prof. Dr. Dursun, “Başta kendi çocuklarım ve ailem, insanlar devlete güvenlerini kaybetti. Öğrenciler ruhsal travma geçirdi.” şeklinde konuşuyor. İÜ Edebiyat Fakültesi eski öğretim üyelerinden Ortaçağ Profesörü Ahmet Ağırakça, başörtülü öğrencilerin kurduğu derneğin açılışına katılıp ‘Hayırlı olsun’ dediği için ceza aldı. Aynı dönemde Ağırakça’ya 1978’de yazdığı bir kitap sebebiyle 21 yıl sonra soruşturma açıldı. Ancak, zamanaşımına uğradığı için işlem yapılamadı. Bunun üzerine Ağırakça, dernek açılışı bahane edilerek 25 yıl görev yaptıktan sonra 8 Şubat 1999’da görevden uzaklaştırıldı. Görevden alınan tek öğretim üyesi Ağırakça, Danıştay’a itiraz ettikten sonra geçim sıkıntısına düşünce emekliliğini istedi. 24 yıl 11 ay 16 gün çalıştığı için Emekli Sandığı ‘Bir ay daha maaş alması gerekiyor’ diye, üniversiteye yazı gönderdi. Ancak Rektör Alemdaroğlu 60 günlük sürenin son gününe kadar bekleyip 59’uncu günde bir gün çalıştırıp emeklilik işlemlerini başlattı. O dönemde üniversitelerde af çıkınca Ağırakça’nın başvurusu emekliliğini istediği için kabul edilmedi. Danıştay’da dava devam ederken Alemdaroğlu, Ağırakça’nın dosyasını cezasının kesinleşmesi ihtimaliyle gönderilmemesini istedi. Fakat izinden dönen, konudan habersiz bir memurun dosyayı Ankara’ya göndermesi ile Ağırakça emekliliğini kazandı. Ağırakça’nın görevden uzaklaştırılması ailesini maddi sıkıntılara soktu. Bir süre Hollanda’da Avrupa İslam Üniversitesi’nde görev yapan Ağırakça, Türkiye’ye döndü ve bir kütüphane açarak öğrencilerin hizmetine sundu. Ağırakça, “Hep birlikte dindar olanı da olmayanı da herkes Türkiye’nin daha ileri gitmesi için uğraşıyoruz.” diyor. Öte yandan 2002’nin Kasım’ında kansere yenik düşen Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tanör’e İÜ’de görev yaptığı zaman Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’ne (TÜSİAD) telif karşılığı rapor hazırladığı gerekçesiyle soruşturma açılmıştı. Öğretim üyeliğinden uzaklaştırılması istenen Tanör, üniversiteden istifa etmiş, soruşturma geçirdiği dönemde kanser tedavisi yarıda kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. ZAMAN