BIST 9.420
DOLAR 34,41
EURO 36,28
ALTIN 2.840,63
HABER /  GÜNCEL

Yoksulların annesi Reyhan Gürtuna..

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın eşi Reyhan Gürtuna, Halka ve Olaylara Tercüman'dan Volkan Karsan'a konuştu:

Abone ol

DIŞARIDA İstanbul’un haziran günlerine has bir öğle sıcağı var... Çağlayan’da, içinde bulunduğumuz bina ise çölde bir vaha izlenimi veriyor insana... Özel bir çalışma sürüyor... Çamaşırhanesi temizliğin huzurunu, bakım atölyeleri yenilenmenin umudunu, el işi ve nakış bölümü yaratıcılığın gururunu yansıtıyor... Burada yapılanlar da belki çölde susuzluk çekenlere bir damla ama, bu damla pek de azımsanmayacak gibi... Hele hele onlarca, yüzlerce, binlerce yan yana geldiğinde yoksulluk ateşine çare pınarları çağlayabilir... Bu damlaların akışını görmek için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın Koordinasyon Merkezi’ndeyiz... Kulağımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna’nın eşi ve Merkez’in Başkanı Reyhan Gürtuna’da... (Terslik bu ya kayıt cihazı muhalefet edip çalışmıyor.) Ama Bayan Başkan kelimeleri tek tek ve özenle seçiyor, insan beyninin kayıt kabiliyetini zorlamadan ve de içtenlikle bilgilendiriyor... Rahatsızlığına rağmen, bizleri kırmıyor ve Merkez’e gelip çalışmaları anlatıyor... Yapılan işin her safhasının heyecanını duyumsayarak konuşuyor... Zaman zaman, hatta sık sık duygulanıyor... Anlatırken, kahvesini bile unutuyor... Size ‘yoksulun annesi’ dedirten süreç nasıl başladı? 17 AĞustos depreminin akabinde Gölcük ve Adapazarı’ndan başlayarak arkadaşlarımla yardıma koştuk... Bölgeye yağan yardımlar bir türlü amacına ulaşmıyordu. Bir sürü eşya çöp gibi ortada kalıyordu. Sadece muhtaç olduğu için böyle bir sunumla karşılaşmak o zordaki insanları daha çok yaralıyordu. İstanbul’a dönünce karar verdim. Yardımları armağan gibi vermeliydik... Arkadaşlarımla ilk çalışmayı 15 gün içinde yaptık. Üç kamyon eşya ve yardımı düzenlenmiş, paketlenmiş olarak deprem bölgesine götürdük ve dağıttık. Bu tarz dağıtım duyulunca bize eşya bağışı yağdı.. Organize olmamız gerekiyordu. Müfit Bey’den bir yer istedik. Burası, Yol Bakım Merkezi olarak kullanılmayan perişan bir haldeydi. Peki nasıl bu denli düzenli bir yapı haline geldi? İlk dört ay inşaattan, yerleşmeye kadar her şeyle tek tek ilgilendim. Çalışmaların başından hiç ayrılmadım. Bazı anlar tebdili kıyafet, her safhaya nezaret ettim. Bu işin mutfağından hiç çıkmadım. Size gelen eski giysi ve eşyaları gördük. Ancak sergilendikleri yerlerde hepsi pırıl pırıl, tertemiz, paketlenmiş yeni sahiplerini bekliyorlar... Bİz yardım yaparken, muhtaç olduğu hissini vermeden, ruhunu incitmeden, ihtiyaç sahiplerine bir armağan gibi sunmaya çalışıyoruz her şeyi... İkinci el eşyaları yeniden hayata geçiriyoruz. Tek bir giysi veya bir küçük eşya heba olmasın, değerlensin diye çalışıyoruz... Burada her şey sevgiyle pişiyor, sevgiyle üretiliyor. Böylece lezzet ve bereket kazandırılıyor. l Evet, siyah büyük poşetlere gelişi güzel doldurulmuş giysilerin nasıl yıkanıp, ütülenip, tamir edildiğini gördük... Bebek eşyalarından, sünnetliklere, gelinliklere kadar mutluluğu giydirmek için sergilen eşyalar heyecan verici. Hele hele bir tabak bir bardak bir de alüminyum tencere kapağının, muhteşem bir meyve kasesine dönüşmesi, emeğin yanı sıra bu işe önemli bir de ruh katıldığını anlatıyor insana. Bu yapılanlarda sizin sanatçı kişiliğinizin etkisi de olmalı? Bİzde ailece sanata ilgi çok üst düzeyde. Benim resim eğitimi almış olmam bunun bir parçası. Ancak, burada çalışan arkadaşlarım da pek çok yaratıcı çalışmalar yapıyorlar. Onların kendilerine has yetenekleri, kendilerine has yaşam öyküleri var. Zorluklarını bir tarafa bırakıp yüreklerindeki sevgiyi emekleriyle ürettiklerine aktarıyorlar. Müzik ailenin gıdası! l Bu arada sizin kişisel çalışmalarınıza da bir parantez açsak?.. Ben bir dönem hat sanatıyla uğraştım... Ancak asıl ‘Tezhip’ (Altın suyuyla Kur’an yazılarını çerçeveleme sanatı) konusunda ürünler verdim. Çok çalıştım. Yaptığım her işi iyi yapmak isterim. Henüz başlangıcında olmama rağmen Habitat’da hocalarımın oluşturduğu 30 kişilik sergide eseri yer alan tek öğrenci bendim... Bu arada bir parantez daha açıyoruz ve Reyhan Gürtuna’nın sesleniş biçimiyle Müfit Bey’in sanatseverliğine sözü getiriyoruz. Müzik, Gürtuna ailesinin yaşamının önemli bir parçası... Bir türlü Müfit Bey’in kendi çalıp söylediği musikiden örnekleri öğrenemiyoruz. Ama ailenin genç kızı Asude’nin ud, delikanlısı Fatih’in gitar çaldığını öğreniyoruz... En küçük Sina ise henüz kararsız anlaşılan... Reyhan Gürtuna ekliyor: Fatih’İn birkaç da bestesi var... Parantezi biraz daha genişletip. Sanatçı kişiliğin günlük hayata yansımasını da yakalıyoruz. Müfit Bey’in şıklığındaki payın kime ait olduğu ortaya çıkıyor... Reyhan Gürtuna anlatıyor: Her akşam yarım saatimiz ertesi günün programına göre giyim belirlemekle geçer... Birlikte karar veririz. Gidilecek mekân, söyleşi yapılacak stüdyodaki fona göre tüm ayrıntıları gözden geçirerek seçimler yaparız. Giyimden söz açılınca sözü başörtüsüne getiriyoruz. Bu konuda da çok açık sözlü Bayan Gürtuna... BaŞörtülü insanlarda sosyal bir gelişme gözlemleniyor. Doğal olarak da bu konunun modası da gelişiyor... Ben zaman zaman şapka da giyerdim... Kendi özel modellerim de vardı. Saçın tamamını örten modeller geliştirmiştim.. Bu konu duyulduktan sonra Cemil İpekçi’ye çok sayıda talep gelmiş. Daha sonra öğrendim... Bu arada öğreniyoruz ki Cemil İpekçi ve Huysuz Virjin, Merkez’e kıyafetlerini bağışlayan ünlüler... Atölye ve sergi salonlarında bu kişilerin imzasını taşıyan podyum ve sahne görmüş işlemelerin, ipeklerin, kırlentlere, sehpa örtülerine birbirinden şık aksesuarlara dönüşmüş hallerini görüyoruz. Kadın hakları Reyhan Gürtuna’ya daha önceki bir söyleşide eşinin ‘O biraz feministtir’ dediğini hatırlatıyoruz... Reddediyor : KadInlarImIzIn kendi varlığını ortaya koyabilmek için gösterdikleri savunma mekanizması onları geriye götürüyor. Kadın erkek eşitliğini kavga haline getirmek anlamsız. Hepsi ayrı varlıklar, güçleri yarıştırmaları yanlış. Bilek güreşine dönüştürmek gereksiz. Kadınlar aslında daha güçlü, feminist ve erkek düşmanı olmaya gerek yok... Ve iddialı bir biçimde sürdürüyor: İnsanlIĞIn kurucusu kadın. Çocuğu doğuran, yetiştiren, erkeği çekip çeviren kadın. Saygı duyulması gereken kadına herkes saygı duyar. Erkeğin zayıf noktalarından yararlanmak ise yakışıksız...Kadın haklarını değil, insan haklarını savunmak önemli. Benim arkada olmak gibi bir derdim yok. Biz yan yana yürüyoruz... Yüreklerimiz yan yana yürüyor. Önemli olan kadın ve erkeğin birbirine saygı duyması... Tekrar çalışmalara dönüyoruz... Merkez’in yaydığı pırıltıdaki felsefi boyut kelimelere dökülüyor... İnancIm en önde. İnsanlığa hizmet etmek isteğindeyim. Ben dünyaya boşuna gelmediysem, yardıma ihtiyacı olanlara, acı içindekilere yapmam gerekenleri araştırıyorum. Benden ne istenmiş bunun cevabını bulmaya çalışıyorum. Yerel seçimler yaklaşıyor, Türkiye’nin en büyük belediyesinin başkanın eşinin gönlünde ne yatıyor anlamaya çalışıyoruz... Benİm sağ sol kavramım yok. Bütün insanlara gönlüm açık... Bu tür çalışmaları sahiplenmek isteyen insanlar da olabilir. Eğer nasipse çalışmalarımız Müfit Bey’e de yansır. Ama yansısın diye çalışılmaz... Roman olur Söz tekrar yardımlara ve insan öykülerine geliyor... Bir gazete söyleşisine sığmayacak ilginç, duygulu ve uzun öyküler... Reyhan Gürtuna da zaten “Bunlar film olur, roman olur” diyor. Bize anlattığı birkaç öyküden biri Erzurumlu bir aile ile ilgili... İstanbul’a göç eden 23 kişilik aileye inşaat kalfası baba tek başına bakıyor. Tuzla’da deprem sonrası yapılan geçici derme çatma bir barakaya sığınmış yaşıyorlar. Baba iltihaplı eklem romatizması olunca çalışamıyor. Hepsi aç ve bakımsız kalıyorlar. Çocukların çoğu verem, anne de kanama geçirirken, Kadın Koordinasyon Merkezi ekipleri haberdar oluyor. Reyhan Gürtuna bizzat ilgileniyor. Kadın ve adam hastaneye, çocuklar sanatoryuma kaldırılıyor. Bir ölçüde ayağa kalktıklarında, Florya’da depremzedelerin de bir süre kaldıkları kampa yerleştiriliyorlar. Baharda tedavileri bitiyor. Bayan Gürtuna, “Sizin bu halde İstanbul’da baş etmeniz zor. Erzurum’da yeriniz yurdunuz yok mu?” diyor... Ailenin bir tarlası var...O tarlaya İSTON’un desteği ile ev yaptırılıyor. Baba gidip kendi başında duruyor inşaatın. Mobilyadan tabak çanağa tüm eşyalar Merkez’den gönderiliyor. Tüm aile yaz başında tarlasını ekip yeni yuvalarına yerleşiyor... Bugün, Kadın Koordinasyon Merkezi’nin Malta Köşkü’nde Kermes’i var... Onarılmış bakımı yapılmış, antikalar ikinci el eşyalardan, giysilerden üretilmiş hepsi birer sanat eseri örtüler, tepsiler, tabak çanaklar, daha neler neler sergilenecek... Bu kez Sokak Çocukları yararına... Reyhan Gürtuna’nın onlar için de projeleri yaşama geçmiş... Ama bu çalışmaları bir sohbete sığdırmak kolay değil... Her ay binlerce aile seviniyor 9 araç ve 22 kişilik bir ekiple yardım toplanıyor, ihtiyaç sahipleri taranıyor... Merkezde gezici ekipler hariç 40 kişi çalışıyor Ayda 30 ile 50 bin parça bakımı yapılmış, paketlenmiş giysicyeni sahiplerine ulaştırılıyor. 2002 yılında 575 çifte çeyiz verilmiş, 480 çocuk sünnet ettirilmiş. Evlendirilen çiftlerin gelinlik, damatlık ve nişanlık ihtiyacı karşılanıyor. 2002 yılı sağlık organizasyonlarında 130 aileye ameliyat, 640 aileye tedavi, 220 aileye doğum, 480 aileye ilaç yardımı yapılmış. Ev ekonomisi ve çocuk bakımı başta olmak üzere eğitim çalışmaları sürüyor. Aynı yıl muhtar, okullar, cem evleri, azınlıklar ve hemşehri dernekleri kanalıyla toplam 12 bin 695 adet gıda dağıtımı gerçekleştirilmiş.