Kanunlarda gerekli değişiklikler yapılmadığı gibi halkın da yüzde 82’si deprem gerçeğine kayıtsız.
Abone olTopraklarının yüzde 92’si deprem riski altında olan Türkiye’de kamuoyu, deprem uzmanlarının farklı senaryolarından, bir türlü alınamayan tedbirlerin dile getirilmesinden bıktı. Uzmanlara göre bir an önce bilim adamları, mühendisler, siyasiler, belediye başkanları ile sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirecek ve bağlayıcı kararlar alacak deprem şûrasının toplanması gerekiyor. Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, deprem şûrasının Mart 2003’te düzenleneceğini kamuoyuna açıklamıştı. Aradan 2 ay geçmesine rağmen hiçbir adım atılmadı. Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Uğur Gönülalan, deprem şûrasının mutlaka kanunla veya kanun hükmünde kararname ile bir an önce hazırlanması ve bağlayıcı kararlar alması gerektiğini belirtiyor. Depreme hem halk hem de devlet duyarsız. Türk halkının da yüzde 82’si deprem için hiçbir tedbir almadı. Devlet ise deprem için konulan ek vergi gelirlerinin yüzde 71’ini amacı dışında harcadı. Uzmanlara göre Türkiye’de deprem için yapılması gereken öncelikler şöyle: Kamu binaları konutlara göre daha dayanıklı yapılmalı. İhale kanunu değişmeli. Yapı Denetimi Yasası yaygınlaştırılmalı. Dayanıksız binalar yeniden yapılmalı veya güçlendirilmeli. Türk Ceza Kanunu, afetlerde ölüme sebebiyet veren müteahhit ve kamu görevlilerini caydıracak şekilde düzenlenmeli. Bingöl’de meydana gelen 6,4 büyüklüğündeki sarsıntı, Irak Savaşı ve rejim tartışmalarıyla unutulan deprem gerçeğini bir kez daha gündeme getirdi. Kamuoyu artık her deprem sonrasında müteahhitlerin, İhale Yasası’nın suçlanmasından, deprem uzmanlarının farklı senaryolarından, bir türlü alınmayan tedbirlerin dile getirilmesinden bıktı. Deprem uzmanları mühendisler, müteahhitler, hukukçular, siyasiler, bürokratlar, belediye başkanları, sivil savunma ekipleri ve sivil toplum kuruluşlarının bir an önce bir araya gelerek bağlayıcı kararlar alması gerektiğini söylüyor. Uzmanlar aksi takdirde topraklarının yüzde 92’si deprem riski taşıyan Türkiye’de her deprem sonrası alınmayan tedbirlerin konuşulmasına devam edileceğini belirtiyor. Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen ‘Deprem Şûrası’nın Mart 2003’te düzenleneceğini kamuoyuna açıklamıştı. Sivil toplum kuruluşlarına bakanlık tarafından gönderilen bir yazıyla 2003 Ocak ayında, şûraya katılacak temsilcilerini ve gündemlerini belirlemelerinin istendiği öğrenildi. Ancak bugüne kadar şûranın tarihi hakkında bir açıklama yapılmadı. Büyük maddi ve manevi kayıplara yol açan Erzincan (1992), Dinar (1995), Adana–Ceyhan (1998), Kocaeli (1999), Düzce (1999), Afyon (2002) ve bu yıl meydana gelen Tunceli–Pülümür, Bingöl depremlerinin tamamı uzmanlar tarafından aylar, hatta yıllar önce tahmin edildi. Ancak bu durum kayıpların kamu vicdanını rahatsız etmeyecek sınırlara çekilmesini sağlamadı. 5 yıldır toplumda korku ve endişeye yol açan depremin tüm boyutlarıyla ele alınacağı bir şûra düzenlenemedi. Davalar hâlâ sonuçlandırılmadı Uzmanlara göre, deprem şûrasında afeti tek bir merkezden yönetecek acil durum yönetimi esaslarının ortaya konulması, ihale, yapı denetimi, kat mülkiyeti, yerel yönetimler, imar başta olmak üzere ilgili kanunlarda yapılması gereken değişikliklerin masaya yatırılması gerekiyor. Depremden sorumlu müteahhitler ve ihmali görülen kamu görevlileri, kanunlardaki mevzuat karmaşası sebebiyle cezalandırılamadı. Depremzedelerin açtığı davaların çoğu sonuçlandırılamıyor. Depremin hukuk boyutunun da şûrada ele alınması isteniyor. Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Uğur Gönülalan, deprem şûrasının biran önce toplanarak sonuçların, devletin yasalarına girecek kararların alınması gerektiğini belirtiyor. Şûranın kanun hükmünde kararname (KHK) veya kanunla hazırlanması gerektiğini vurgulayan Gönülalan, “İlgili genel müdürlük toplantının altyapısını oluşturmalı. Üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları dikkate alındığında bin kişilik bir liste gündeme geliyor. Şûrada, statü ve konum belirlenip, gündemin tespit edilmesi gerekiyor.” şeklinde konuşuyor. Uzmanlar televizyonda bir araya geliyor! Kandilli Rasathanesi eski Müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, düzenlenecek bir şûraya ilgili üniversite, devlet ve sivil toplum kuruluşların tüm kesimlerinin katılması gerektiğini düşünüyor. Işıkara, deprem şûrasından mutlaka model çıkması gerektiği görüşünü savunuyor. Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu Marmara Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Naci Görür, bilim ve teknoloji üreten, depremi araştırma sonuçlarına göre açıklayan uzmanların bir araya gelmesi gerektiğini söylüyor. Prof. Dr. Görür’e göre bu yapılmazsa, bilgiye dayalı olmadan televizyonları işgal edenlerin de katılacağı şûradan bir sonuç alınamayacak. Aksine, çalışan ve üreten uzmanlar bundan olumsuz etkilenecek. İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ise depremle ilgili olarak kurulan tüm kuruluşların halk nezdinde itibarını kaybettiğini ileri sürüyor. Prof. Dr. Üşümezsoy, afetle ilgili mevzuatın ve yapılanmanın bilimin ışığında yeniden oluşturulması gerektiğini ifade ediyor. Kanun değişiklikleri gerçekleşmeli Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de, konutlara göre daha dayanıklı yapılması gereken kamu binalarının durumu Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nun yıkılmasıyla Bingöl’de bir kere daha ortaya çıktı. İhale Kanunu’na göre, inşaat şirketleri yüzde 60’a varan oranlarda indirim yaparak devletten iş alabiliyor. Müteahhitler, bu farkı çıkarmak için malzemeden çalınca yaşanan ilk sarsıntıda yıkım kaçınılmaz oluyor. 2003’ün başında yürürlüğü girmesi gereken; ancak AK Parti hükümetinin çekinceleri nedeniyle ertelenen yeni İhale Kanunu’nda inşaatın maliyetine göre teklif alınması hükmü getiriliyordu. Acı derslerden sonra Ocak 2001’de yürürlüğe giren 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası bir türlü yaygınlaştırılamıyor. Bu kanuna göre sadece 19 ilde inşaatlar özel yapı denetim şirketleri tarafından denetleniyor. En son üç büyük depremin yaşandığı, Afyon–Sultandağı, Tunceli–Pülümür ve Bingöl, kanun kapsamında bulunmuyor. Kamu binaları Bayındırlık Bakanlığı tarafından denetleniyor. Bingöl’de yıkılan Yatılı Bölge Okulu’nu denetleyen Bayındırlık Bakanlığı’na bağlı İmar ve İskan İl Müdürlüğü binasının da çökmesi kanunun tekrar düzenlenmesi gerektiğini ortaya koyan en çarpıcı örnek. Seferberlik başlatılmalı Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erdik, konutların yıkıldığı büyüklükteki sarsıntılarda dahi kamu binalarının yıkılmaması gerektiğini belirtiyor. Prof. Dr. Erdik, “Okul, hastane gibi yapıların mutlaka elden geçirilip, en son deprem şartnamelerini yerine getirir duruma getirilmesi için seferberlik başlatılmalıdır.” şeklinde konuşuyor. Türkiye Hazır Beton Birliği Genel Sekreteri Ferruh Karakule ise geçtiğimiz dönemde yaşanan depremlerden sonra kamu binalarında yaptıkları incelemelerde müteahhitlerin malzemeden nasıl çaldıklarının ortaya çıktığını ifade ediyor. Birliğin yaptığı analizlerde, asgari olması gereken beton oranının dörtte biri oranlarıyla karşılaştıklarını dile getiriyor. İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, kamu binalarındaki yakımlarda temel konunun denetimsizlik olduğunu vurguluyor. Türkiye’de hangi arazinin, nasıl kullanılacağına dair bir makro plan olmadığını dile getiren Gökçe, 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu’nun yetersiz olduğuna dikkat çekiyor. Kamuoyuna yansıyan örnekler sorunun bir an önce çözülmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Pülümür’deki Devlet Parasız Yatılı Bölge Okulu, daha önce meydana gelen depremlerde iki kez hasar görmesine rağmen 10 yılda 1,5 trilyon harcanarak onarıldı. 3 Şubat 2000’de meydana gelen 6 büyüklüğündeki Afyon Sultandağı depreminde Sultandağı Meslek Yüksekokulu binası ile eski İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi binası kullanılamaz duruma geldi. 1999’da Kocaeli ve Düzce depremlerinde, 93 kamu binası ağır hasar gördü. Bütün bunlar konunun mutlaka ele alınması gerektiğini ortaya koyan yakın dönemdeki örnekler. Apartmanlar güçlendirilemiyor; çünkü... Depreme karşı alınabilecek en etkili önlem dayanıksız binaların tespit edilerek yeniden yapılması ya da güçlendirilmesi. Ancak, şehir merkezlerinde yapıların büyük bölümünü oluşturan apartmanların güçlendirilmesi için maliklerin tamamının kabul etmesi gerekiyor. Bu durum çoğu zaman gerçekleşmediği için güçlendirme yapılamıyor. Konuyla ilgili olarak Kat Mülkiyeti Kanunu’nda değişikliğe gidilmesi gerekiyor. Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, bugüne kadar yaygın olarak sağlanamayan maliyeti ucuz ve uzun vadeli kredi imkanlarının vatandaşa verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Türk Ceza Kanunu, afetlerde ölüme sebebiyet veren müteahhit ve kamu görevlilerini caydıracak nitelikte değil. Avcılar’da hayatını kaybeden ailelerle ilgili hukuki mücadeleyi yürüten Avcılar Depremzede Derneği Başkanı Yurdakul Şamiloğlu, açtıkları 50 ayrı davadan bir sonuç alamadıklarını söylüyor. Şamiloğlu, ‘deprem hukuku’ kavramının ortaya çıkması gerektiği görüşünde. Depremzedelerin devlet aleyhine açtığı davaların büyük çoğunluğu, iki aylık başvuru süresi geçirildiği için reddedilmişti. Müteahhitlere karşı açılan davalarda da suçun başlangıç tarihi binanın yapıldığı tarih kabul edilince zaman aşımı nedeniyle bir ceza verilemedi. Konuyla ilgili farklı Yargıtay kararları bulunuyor. Kaynak : Zaman