BIST 10.025
DOLAR 35,20
EURO 36,68
ALTIN 2.960,92
HABER /  GÜNCEL

Yılmazer ilk kez konuştu "Ben cinayetin neresindeyim"

Ali Fuat Yılmazer Hrant Dink davasında ilk kez yargı karşısına çıktı. Yılmazer "Ben olmasam bugün belgelerin hiçbirine vakıf olamayacaktı soruşturma makamları" diyerek "Ben cinayetin neresindeyim" dedi.

Abone ol

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 35 kişinin yargılandığı davada savunma yapan tutuklu sanık Ali Fuat Yılmazer, "Biz tutuklanarak susturulmuşuz, ta ki bu konu bu günlere taşınabilsin diye. Hrant Dink'in ilk soruşturmaları adalete, gerçeklere çok daha yakındı. Bugün geldiğimiz günden öte, objektif gerçekliğe daha yakındı. Bugün amacından saptırılmıştır." dedi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden duruşmada, davanın tutuklu sanıklarından eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, ilk kez savunmasını yaptı.

Emniyet teşkilatında 25 yıl görev yaptığını, meslek yaşantısında hiçbir adli veya idari soruşturma geçirmediğini, sayısız takdir aldığını ve kendi müracaatı üzerine 2014'te emekli olduğunu ifade eden Yılmazer, yaklaşık 2,5 yıldır tutuklu bulunduğunu dile getirdi.

"Savunmamdan ibret alınacak çok mesele var"

Yılmazer, 2014'te yaptığı televizyon konuşmaları sonrasında hakkında başlatılan idari soruşturmalar sonucu bugün, geçmiş yıllara ait uygulamalara dönük 10'u aşkın soruşturma ve davadan yargılandığını kaydetti.

Soruşturmaların 6'sıyla ilgili tutuklu olduğunu belirten Yılmazer, "Savunmam kapsamlı olacak, sabır istiyorum. Bugünün Türkiye'sinde yargı sistematiğine, bu ülkede hukukun ne kadar adil ve tarafsız olduğunu da merak edenler için benim savunmamdan ibret alınacak çok meseleler olduğunu düşünüyorum." dedi.

Davanın iddianamesinde kendisiyle ilgili 17 sayfa iddia sıralandığını ve savcının beyanlarının "delillere dayanmayan, yakışıksız, hukuka uymayan beyanlar" olduğunu öne süren Yılmazer, iddianamede yer alan, "Emniyette, 'cemaat' olarak tanımlanan bir yapılanmayı gerçekleştirerek, sonradan kumpas oldukları anlaşılan Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturmaları başlattı." ifadeleriyle ilgili, "Emniyet içinde yapılanma yapmak... Kim? İçişleri bakanları ortada, daire başkanları ortada. Bu adamlar atamayla yetkili. Benim yetkim yok ama bu yapılanmayı ben yapmış oluyorum. İstisnasız benden önce istihdam edilmiş personelle ben orada görev yaptım. Yakışır mı yargı mensubuna bu sözler? Ben bunun yargıya yakışmadığını, hukuki olmadığını düşünüyorum." diye konuştu.

"Kumpas olduklarına dair yargı kararı var mı?"

Savcının, iddianamede Balyoz ve Ergenekon gibi davalara "kumpas" demesini eleştiren Yılmazer, "Kumpas olduklarına dair yargı kararı var mı? Sahte olduğuna dair yargı kararı var mı? Yüksek yargıdan onaylanmış yargı kararları, siyasetçilerin beyanları ortada. Hiçbir şeye dayanmaksızın, yargı kararları hakkında keyfekeder, 'kumpas-tezgah' denilebilir mi? İki satırla da olsa açıklanması lazım, neye göre kumpas? Hiç açıklama ihtiyacı da olmamış. Nerede silahlı terör örgütü? Yazıldığı dönemde hukuken karar verilmiş bir terör örgütü yok. FETÖ/PDY diyor. Bunların açıklanması lazım. Bu örgüt ne zaman tespit edilmiştir? Terör örgütü tanımı kullanılmıyor. Olmayan terör örgütü üyeliğinden bir insan suçlanabilir mi?" ifadelerini kullandı.

Yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel'in bu görevinin sonlandırılmasında bir dahlinin bulunmadığını ve başında olduğu İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğüne sorulmadan Tuncel'in görevinin sonlandırıldığını aktaran Yılmazer, "Elemanlar istihbarat şubenin malları değildir. Asıl olan F4 raporlarıdır. Elemanlar asıl personel şubenin sorumluluğundadırlar. C şube takip etmez. İlişkisinin kesildiğinden de haberim yok. Çalıştıran ilin sorumluluğundaki bir meseledir. Buna rağmen aleyhime iddia olarak yer almış." dedi.

İddianamede silahlı terör örgütüne dair hiçbir anlatım bulunmadığını ve tutuklanması için yönetici olarak konumlandırıldığını savunan Yılmazer, "Biz tutuklanarak susturulmuşuz, ta ki bu konu bugünlere taşınabilsin diye. Hrant Dink'in ilk soruşturmaları adalete, gerçeklere çok daha yakındı. Bugün geldiğimiz günden öte, objektif gerçekliğe daha yakındı. Bugün amacından saptırılmıştır." diye konuştu.

Yapması gereken bir işi yapmadığı iddia edildiği için olsa olsa görev ihmaliyle suçlanabileceğini ve cinayete yönelik hiçbir dahlinin olmadığını da savunan Yılmazer, "Ne yapmışım ki ben, cinayetle sonuçlanan sürece katkım olmuş? Fiilin olmadığı yerde failden bahsedilebilinir mi? Sadece F4 ile ilgili yapmam gerekip de yapmadığım iddiaları var. Eylemlerim ne? 'Tasarlayarak kasten öldürmeye iştirak suçu' deniliyor. Hrant Dink cinayeti Trabzon'da planlanmıştır, Dink de İstanbul'da yaşamaktadır. İstanbul'da alınması gerekli tedbirler alınmadığı için Dink hayatını kaybetmiştir. Trabzon'da yapılması gereken tahkikat yapılmadığı için bir cinayet tasarısı önlenememiştir. Ben neresindeyim cinayetin? Suç isnadı var ama iddianamede yazılmamış bu." ifadesini kullandı.

"Ben olmasam soruşturma makamı belgelere vakıf olamayacaktı"

Ali Fuat Yılmazer, "Yargılama kapsamında değerlendirilen tüm belgeler benim sayemde yargılama konusu edilmiştir. Ben olmasam bugün belgelerin hiçbirine vakfı olamayacaktı soruşturma makamları." diyerek, Trabzon ile alakasının bulunmadığını, oraya hiç gitmediğini, oradaki kimseyi tanımadığını, Ogün Samast'ın beyanlarından başka savcının suçlamalarını herhangi bir delile dayandırmadığını ve "savcının iftira niteliğindeki beyanları" karşısında ciddi hukuki değerlendirme yapmak gerektiğini öne sürdü.

"Asli kusurlu sanıkların geliştirdikleri savunma argümanları, kişisel-subjektif, manipülatif ve soyut, tartışmalı iddia söylem ve varsayımlara dayalı olarak hakkımda iftira, yalanlar üzerine kurulu olduğundan zor bir durumla karşı karşıyayım." diyen Yılmazer, şüpheden sanığın değil, iddia makamının yararlandığını, tüm toplumun olağan şüpheli hale getirildiğinin söylenebileceğini ve yargılandığı mahkemenin adil ve tarafsız olduğuna inanmadığını söyledi.

Yargının tarafsız olmadığını öne süren Yılmazer, "Yine de isnatlar karşısında sessiz kalmam mümkün olmadığından, vicdani bir sorumluluk gereği savunmamı yapak istiyorum." ifadesini kullandı.

Savunmasında özgeçmişini detaylıca anlatan Yılmazer, rütbesi şube müdürlüğüne yetmediği halde İstihbarat Daire Başkanlığı İstihbarat Karşı Koyma Şube Müdürlüğüne şube müdürü olarak görevlendirilmiş tek kişi olduğunu ve Saadettin Tantan'ın emniyet genel müdürlüğü, Kazım Abanoz'un da istihbarat daire başkanlığı döneminde bu göreve atandığına dikkati çekti.

Bu şubenin, çok üst düzey devlet görevlileriyle ilgili de çalışmalar yapılan hassas bir birim olduğunu aktaran Yılmazer, "1996'da 'Tarikatlar ve Cemaatler' konulu bir kitap yazdım. 28 Şubat döneminin askeri makamlarından gelen talepler üzerine bu kitabın tekrar basımı yapıldı. O dönemin C şube müdürü Necmettin Emre'nin altında, başkomiser rütbesindeyim, Sabri Uzun da daire başkanıydı. 28 Şubat döneminde C şube müdürü, daire başkanı toplantılara katılamazken ben çağrılırdım, başkomiser olarak katılırdım. Bakanın çağrı kağıtlarını, yazıları ben hazırlardım. Milli Güvenlik Kurulu'nun Milli Güvenlik Akademisi'nde, devlete karşı hassas, dini motifli tehlike konusunda ders veriyordum." diye konuştu.

Duruşmaya, Yılmazer'in savunma yapmasına devam edilmek üzere bir süre ara verildi.