Mesut Yılmaz Berlin'deki Alexander Von Humboldt Üniversitesi'nde "Türkiye ve AB" konulu bir konferans verdi. Yılmaz, Türkiye ve AB ilişkileri konusunda şunları açıkladı:
Abone olEski Başbakan Mesut Yılmaz Berlin'deki Alexander Von Humboldt Üniversitesi'nde "Türkiye ve AB" konulu bir konferans verdi. Alman öğrencilere yönelik Almanca yaptığı konferansta Yılmaz, Türkiye'nin AB üyeliğinin, Avrupa'nın üstünde durması gereken bir gündem maddesi haline geldiğini söyledi. Mesut Yılmaz, Avrupa Birliği'nin kendi geleceğini tartıştığını belirterek, "Bunu daha iyi kavrayabilmek için AB'nin dünya konjonktüründeki durumuna bakmak gerekir. AB, dünya tarihindeki en başarılı proje durumuna gelerek, siyasi değerler üzerine kurulmuştur. Bu değerler diğer ülkeler tarafından da kabul edilmiş ve evrensellik kazandırılmıştır. AB, giderek bir istikrara ve refah adası haline gelmiştir" dedi. AB'nin, Irak konusundaki potansiyelini değerlendirmekte oldukça geri kaldığını belirten Yılmaz, "Üye ülkeler arasında görüş ayrılıklar oluştu. Bu, ülkeler arasında kırılmalara neden oldu. AB için 'ekonomik güç, siyasi cüce' tanımı yapılıyor. AB siyasi altyapısını kullanamazsa ileride varlığını sürdüremez. Dünyada farklı değer sistemleri arasında çatışmalar var. Türkiye ile AB dini çeşitliliklerini yapılarına katmalı. Bölgesinde istikrar unsuru olan Türkiye, AB'nin tüm dünyada önemli rol oynamasına katkıda bulunacaktır" dedi. Yapılan reformlarla Türkiye'nin büyük bir değişimin içine girdiğini söyleyen Yılmaz, "Müzakerelerin ucu açık olması olumsuzdur. Ayrıca müzakerelere başlanması için takvim de saptanmadı. Müzakerelerin 15 yıl süreceği söyleniyor. Türkiye'nin üyeliği 2 ayrı yolla engellenmeye çalışılıyor. Daha önce de önerilen imtiyazlı ortaklık bunlardan biri. Resmi kaynaklarla reddedildi. Türkiye her zaman eşit bir ortaklık isteyecektir. Öte yandan referandumlarla da Türkiye Avrupa'dan uzaklaştırılmak isteniyor. Türkiye kendi bölgesinde istikrar ve demokrasi adasıdır. Türkiye çevresindeki krizlere bulaşır ve bu krizlerin bir parçası haline gelirse bu tüm ülkeler için felaket anlamını taşır. Türkiye AB'ye çok fazla paraya mal olmayacaktır. Zira AB perspektifi ile yabancı yatırım canlanacaktır. Türkiye AB'ye alınmadığı takdirde İslam alemiyle batı dünyası arasındaki ilişkiler daha da kötüleşecektir" dedi. Türkiye'nin Avrupalı olmaya 200 yıl önce başladığını savunan Mesut Yılmaz, Huntington'ın, 'Türkiye medeniyetler çatışmasından çok etkilenecek' sözlerini hatırlattı. Yılmaz, "Huntington, Türkiye'de batı yanlıları ile dinciler arsında çatışma olacağını iddia etmişti. Huntington, bunun olmaması için de Türkiye'nin İslam dünyasına önderlik yapmasının zorunlu olduğuna dikkat çekti. Bu adamı haklı çıkarmamak için, Müslüman bir ülkenin de batılı değer yargılarını barındırabileceğini kanıtlamak istiyoruz. Ancak biz batıda bu yönümüzle anlaşılmadık. Anlayanlar da yanlış anladı. Destek görmedik. Biz eşit ortaklık istiyoruz. İmtiyazlı ortaklık bizim için birşey ifade etmez. Biz ikinci sınıf bir ülke değiliz. Türkiye'nin AB üyeliği için 10 yıllık bir sürece ihtiyacı var" dedi. Türkiye'nin 'egemenlik haklarından vazgeçip vazgeçmeyeceği' şeklidendi soruyu Yılmaz, "Türkiye'nin egemenlik haklarından ne kadar vazgeçmeye hazır olduğunu şu an bilemiyorum. Ancak sanıyorum İtalya kadar vazgeçer" şeklinde yanıtladı. Türkiye'deki zina tartışmaları hakkındaki soruları yanıtlayan Yılmaz, "Ben AK Parti'yi desteklemiyorum. AK Parti, zinanın suç kapsamına alınmasını istedi. Ancak Türk kamuoyundan tepki geldi. AB standartlarına bu yaklaşım uymadığı için hükümet bundan vazgeçti" dedi. Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne AB'ye yakınlaşmak için girdiğini, Türkiye'nin zarar ve karının olduğunu belirten Yılmaz, Gümrük Birliği ile rekabet gücünün arttığını söyledi. Sözde Ermeni soykırımı hakkındaki soruları yanıtlayan Mesut Yılmaz, "Ermeniler Osmanlı zamanında refah içinde yaşadılar. Ermeniler, Fransız Devrimi sonrası bağımsız olmak istediler ve ayaklandılar. O yıllarda Osmanlı Rusya'ya karşı savaş içindeydi. Ermeniler Ruslar'la işbirliği yaptılar bunun üzerine Osmanlı, Ermenileri Suriye yakınlarına doğru sürgüne gönderdi. Bu sırada meydana gelen çatışmalarda ne yazık ki binlerce insan öldü. Bu, o zamanki savaş şartlarından kaynaklanan bir olaydı. Kesinlikle devlet tarafından yapılan planlanmış soykırım değildir. Türkler'le Ermeniler, Ermeniler'le Türkler savaş ortamı nedeniyle birbirine girdi. Bu sırada binlerce Türk de hayatını kaybetti. Bu yıllar Osmanlı Devleti'nin çöküş yıllarıydı. Türkiye'de ordunun ağırlığı hakkındaki soruya cevap veren Yılmaz, "Ordu ile ben de çok kavga ettim. TSK'nın hassasiyet gösterdiği noktalar var. Bunların başında laiklik var. Dünyada ilk örnek olarak bir iktidar partisi Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla kapatıldı. Türkiye'de laiklik bu derece önemli ve korunuyor. Ordu da kendisini laikliğin savunucusu olarak görüyor. İkinci hassas konu ise toprak bütünlüğünün korunması" şeklinde konuştu.