Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkındaki gensoru beklenildiği gibi reddedildi. Ancak kaza ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkması için Yıldırım'ın çalışmaları devam ediyor.
Abone olMeclis açıldı-kapandı ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkındaki gensoru beklenildiği gibi reddedildi. Ancak, gensorunun karara bağlanması Pamukova'da yaşanan tren kazasının dosyasının kapandığı anlamını taşımıyor. Zaten hem adli hem de bilimsel araştırma süreci de devam ediyor ve dahası bizzat Bakan Yıldırım, "Gensoru benim için gerçekleri anlatmak için bir fırsattı. Ama, Meclis'in lehime karar vermesi kazayla ilgili çalışmaları bitireceğimiz anlamına gelmiyor. Kaza hâlâ kafamda… Gerçeklerin ortaya çıkması için elimden geleni yapacağım" diyor. Gerçeklerin ortaya çıkması, teknik çalışmalarla olacak. Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü, yurt dışı heyeti, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve en önemlisi de içinde haftalar önce "bu hızlandırılmış trene binmem" diyen Prof. Dr. Aydın Erel'in de bulunduğu bilimsel heyet kazanın sebeplerini ayrı ayrı komisyonlar halinde araştırıyor. Bakan'a bütün olup bitenlerden sonra, "vicdanen müsterih" olup olmadığını sordum. "Müsterihim…" dedi. "Çünkü, bu projeyi hazırlarken her aşamayı dikkatlice inceledim. Kazadan sonra da benzer bir çalışma yaptım ve alt yapıyla ilgili hiçbir sorunun olmadığını gördüm. Kaza, yoldan ya da trenden değil, hızdan kaynaklandı." Türkiye'deki tren yolları dünya literatürüne uymuyor. Dünyada hızı 140-160 km arasında bulunan konvansiyonel trenler, 200-250 arasında bulunan hızlı ve 250'nin üzerinde olan yüksek hızlı tren sistemleri bulunuyor. Türkiye'deki trenler bu gruptakilerin hiçbirine girmiyor. Yıldırım, "Bu ülkede 1960 yılında 120 kilometre hızla giden trenler vardı. Yıllardır hiçbir yenilik yapılmayınca ortalama hız 55 km'ye Ankara-İstanbul ortalaması da 85 kilometreye kadar düştü" diyor. Şimdi "hızlandırılmış tren" adı verilen proje de, makasların yenilenmesi, hemzemin geçitlerin düzenlenmesi ve durakların azaltılmasıyla bu 85 kilometreyi 106'ya çıkarma çalışmasından ibarettir. Yıldırım projeyi, "Böylelikle 100 dakika kazandık ve bunun 75 dakikasını süreyi kısaltmak için kullanarak Ankara-İstanbul yolunu 5 saat 15 dakikaya indirdik" sözleriyle özetliyor. Peki, her şey iyice planlanmıştı da kaza nasıl oldu? Ulaştırma Bakanı cevaplıyor: "Bu hattan hergün 38 tren geçiyor. Oradaki hız limiti 80 kilometre ve herkes buna riayet etmiş. Makinist arkadaş, viraja 50 metre kala 130 kilometre olan hızını düşürmek için frene bastığını ve sonra da kazanın meydana geldiğini söylüyor. Ve zaten o bölge zaten, hızlandırılmış hattın bulunduğu bölge değildir….! Yani?.. "Yani, bizim hızlandırılmış tren projemiz olmasaydı da o hatta 130'dan 80 düşmek için fren yapan bir tren o kazayı mutlaka yapacaktı. Bu hata yapılırsa bu sonuçtan kurtuluş yoktur… Eğer kaza hızlandırılmış bölgede olsaydı, bizim projenin kazaya yol açtığı kanaatiyle vicdani olarak sorumluluğunu hissederdim" Yıldırım şimdi kazayla ilgili rapor hazırlayan, araştırma yapan kuruluşların ve heyetlerin çalışmasının tamamlanmasını bekliyor. "Kamuoyundan hiçbir şeyi gizlemeye niyetimiz yok. Zaten, 148 yıllık demiryolları tarihinde ilk kez bir tren kazası için böyle geniş araştırma yapılıyor. Bugüne kadar mahkemeler DDY'nin kaza raporunu almışlar, başka bir şeye de bakmamışlar. Hiçbir zaman da DDY'yi kazanın tarafı olarak görmemişler. Şimdi ilk kez taraf oluyoruz. Bu da bizim şeffaflık ve hesap verme prensibimizin bir sonucudur" diyor. Bakana, kamuoyunun bir kesiminde istifa etmesi beklentisi olmasına karşın bu yolu tercih etmediğini hatırlattım. Herşeye rağmen, idare suçlu olmasa bile bir jest olarak istifa düşünülebilir miydi? "Bu konuda tamamen açığım ama gerçeklerin de bilinmesi lazım. Araştırma sonuçlarına bakalım…. Ben, sadece bana bağlı olan DDY'ninkine değil, bağımsız kurullara ve yurt dışı heyetinin raporlarına bakacağım. Orada, ne çıkacak bilmiyorum fakat benimle ilgili bir sonuç çıkarsa, siyasi sorumluluğuna katlanmaya hazırım." Bir önemli konu da "madem hızlandırılmış tren güvenliydi, neden kazadan sonra seferlere devam edilmedi?" sorusunun cevabında gizlidir. Neden? Yıldırım bu soruyu, "Bunun trenlerin güvenliğiyle ilgisi yok. Eğer, hemen seferleri başlatsaydık, 'delilleri yok ettiler, olayı örtbas ettiler' diyeceklerdi. Başlatmadığımız halde bunu söylediler. Zaten, biz de bilirkişiye bu durumu sorduk, gerekli çalışmalar bitirilmeden seferleri başlatmamamızı önerdiler" sözleriyle cevaplıyor. Ve hız-kaza ilişkisini örnekleyen dramatik bir bilgi…. Simülasyon yapılıyor ve bir trenin Pamukova'daki viraja girişi bilgisayarda tekrar tekrar çalışılıyor. Sonuç şu: Kaza yapan tren o viraja girdiğinde 130 değil, 153 kilometre hızda bile olsaydı ve makinist fren yapmak yerine, direksiyon hakimiyetini koruyup gazı ayarlasaydı kaza yine olmayacaktı. DDY'nin azami hız limiti 80 ama 153'e kadar çıkılmış olsa bile frene basılmadan, makinist ustalığıyla o viraj kazasız aşılabilecekti… Ölümle hayat arasındaki küçük ama dramatik fark.. Ulaştırma Bakanı'nın penceresinden kaza ve sonrası süreç böyle görünüyor. Tablo böyle olunca, bilirkişi heyetlerinin kaza raporları sıradan bir çalışmanın ötesinde anlamlar taşıyor. Yazı: Mustafa Karaalioğlu Kaynak: www.şenisafak.com.tr