Yıldırım Aktuna
ÖzRenkli bir kişiydi... Dobraydı, esirgemezdi sözünü.. Kızardı çok
çabuk; küserdi...
Bir yıl benimle konuşmadı mesela...
Bir haber yapmıştım, o haberin yayımlanmasını istemedi.
Meydan'daydım o zaman, Yıldırım Bey, hangi makamı aradıysa eli boş
kaldı.
Önemli bir haberdi benimki...
DYP'nin İstanbul İl Başkanı Orhan Keçeli'ydi. Yıldırım Aktuna ise
Bakan. İli ziyarete gelmişti tek başına. Karşılayanı da olmamıştı.
Kızmıştı, bağırıyordu:
-Orhan Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanıyım neden beni karşılamadı
kimse.
Keçeli de aynı ses tonuyla cevap veriyordu:
-Sayın Bakan, ben de İstanbul il başkanıyım. Lütfen oturduğunuz
koltuğu terkedin.
O koltuk il başkanlığı koltuğuydu. Keçeli, daha çok kızmış, kendi
partisinin bir mensubunu, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanını
kovmuştu.
Ben de tüm bunlara şahit oluyordum.
İşte haber buydu!
Meydan'da manşet oldu haber.
Aktuna bir daha benimle konuşmadı.
Ta ki ben Ankara'ya gidene kadar. Büyük Ankara Oteli'nde
karşılaştık, sarıldık öpüştük, barıştık. Sıkı sıkı tembih etti:
-Bir daha öyle haberler yapma e mi?
Gülüştük karşılıklı...
Allah rahmet eylesin...
Benden az çekmedi...
Ekrana çıkardım, sıkıştırdıkça sıkıştırdım. Reklam arası verilince
kızdı bağırdı, M1'in sahibi Mustafa Özbey'e sitem etti. Ben odaya
girince güldü:
-Oğlum beni ne diye sıkıştırıyorsun, Bülent Arınç'a yüklen.
Dolu doluydu, neşeliydi.. Sevmeyi sevilmeyi bilirdi. Politikadan
sessiz sedasız uzaklaştı. Bir süre yok oldu. Bir ay önce ortaya
çıktı, çökmüş bir halde. Anladık ki Aktuna bizden ayrılmaya
hazırlanıyormuş.
Nihayette çekip gitti...
Politikada hep başarılı olan Aktuna, kansere yenik düştü.
Allah rahmet eylesin.