Yeter artık, PKK terörü bit(iril)melidir..
Cumhurbaşkanlığı,Başbakanlık, AK Parti, CHP, HDP, MHP, PKK terörü, Yazılı Basın,Can Yücel
YETER ARTIK, bitsin bu çirkin terör/anlayış/kin…
Her gün bir çok acıya uyanıyorken,
PKK; bu vatanı korumakla görevli asker-polisleri öldürüyorken,
Ne yapılıyor Allah aşkına?!,
Ülkücü kardeşlerce; akşamları yürümek, bağırmak, HDP binalarını ateşe vermek çözüm olmuyor…
Çünkü; koalisyondan seçim akşamı kaçan, taşın altına elini koymayan, çözüm üretmeyen maalesef MHP oldu.
Terörü yazılı/sözlü kınamakta –zaten yapılıyor- çözüm değil…
“Terörü yapanları ve arkasında duranları buna destek olanları lanetliyorum” demekte –diyoruz ama- çözüm olmuyor…
Kürt vatandaşları iş yerlerini, otobüs firmalarını taşlamakta çözüm değil…
Sadece içimizdeki üzüntüyü dışarı vuruyor, tarafımızı belli ediyoruz o kadar…
Ancak, bu defaki çok tehlikeli,
Çünkü, barış yapıyoruz denen dönemde; PKK genişlemiş, büyümüş, yığılmalar yapmış, bunu hükümet kanadı da söylüyor,
PKK şimdi olanca ağırlığı ile bastırıyor;
HDP’yi dinlemiyor, İmralı’yı dinlemiyor, sanki bir güç savaşı var…
Olaylar çok tehlikeli boyutlara ulaşabilir…
Dikkat edelim, üniversiteler açılmak üzere, buralara sıçrarsa önlem almak çok zorlaşır…
Sosyal medyadan anında haberleşip, binlerce kişi toplanabiliyor…
O nedenle, kim olursa olsun, nefret söyleminden kaçınmak gerek…
Bir market camına yazmış: “Bu market PKK’lılara ve destekçilerine hizmet etmemektedir. Yeter artık, sabrımız taştı.”
Bizce;
Sürekli uyanık olmak lazım…
En büyük sorumluluk; ülkeyi yönetme sorumluluğunda olanlar ve yönetmek isteyenlerde…
Ciddi kararlarda, istihbaratta, uygulamalarda…
Sn. Başbakan, son konuşmasında; TE-MİZ-LE-YE-CE-ĞİZ demiş.
Kararlılığı gösteriyor, güven veriyor.
Ama, yıllardır bu ve benzeri sözler çok duyuldu!..
Dağlıca’da 400 kg/bir ton patlayıcının; nerden, nasıl, kimlerle getirildiği, kaç kişiyle nasıl yerleştirildiği, o arada istihbarat birimlerinin, İnsansız Hava Araçları’nın ne yaptığını halk merak ediyor. Bir boşluk anında kendini hissetiriyor….
“…….İnancımızı sarsmak ve Türkiye’yi şehir şehir, sokak sokak çatışmaların içine sokmak istiyorlar. Onlara sesleniyorum, bu toprakların her yeri emniyet içerisinde olana kadar bu mücadelemiz devam edecek. Van Gölü şahit olsun ki şehitlerimizin emanetlerine sahip çıkacağız. Asırlarca bu topraklarda olduğu gibi son şehit olanların arasında Türk de Kürt de sünni de alevi de var. Şehitlerimize karşı vakur bir şekilde Türk Kürt omuz omuza duracağız. Onların oyunlarını bozacağız. Bu topraklarda kardeşler arasına fitne sokulmasına izin vermeyeceğiz. Bu zor günlerde de omuz omuza vermeliyiz. Birliğimizi vazgeçmek beraberliğimizi gösterelim, hangi siyasi görüşte olursak olalım bu haince saldırılara karşı omuz omuza duralım……."(Sn. Başbakan’ın Van konuşmasından//gundem/30015774.asp)
Hep zor günlerde mi omuz omuza vereceğiz Sn. Başbakanım, iyi günlerimizde de versek olmaz mı acaba!?. “Düğünlerde, şenliklerde, özel günlerde, olduğu gibi; bu zor günlerde de….” Desek daha iyi olmaz mı?!...
Etrafımız ateş çemberi,
Ülke yönetenleri olarak sürekli uyanık olmalı, beraberlik mesajları vermeli ve uygulamalıyız.
Kandırılmışız, safmışız v.b. söylemler AK Parti’ye ve Sn. Erdoğan’a yakıştırılmıyor…
Son 13 yıldır, (AK Parti için) ötekileştirmeden, kamplaşmadan bahsedilmekte....
Ayrıca, son günlerde AK Parti’de moda haline gelen ve çok tepki çeken;
“Ben de şehit olmak istiyorum, Allah, bana da bu şerefli makamı versin” gibi söylemlerden kaçınmak lazım,
Çünkü; evlat acısını çeken ana-baba bilir.
“…..Ülkemize ve milletimize sahip çıkmak, hayatımızın diğer alanlarındaki tüm farklılıklardan ayrı olarak her birimizin ortak sorumluluğudur. Bunun için birliğimize, beraberliğimize sahip çıkmalıyız yani yerli olmalıyız. Yerlilik, bu ülkenin, bu milletin menfaati için gerektiğinde kendi çıkarlarımızdan vazgeçebilmemizi gerektirmektedir. Unutmamalıyız ki TBMM hepimizin meclisidir, hükümet hepimizin hükümetidir. hepimizin ordusudur. Adalet teşkilatımızın hakimleri, savcıları hepimiz için vardır. Emniyet teşkilatımızın mensupları hepimizin polisidir. Devletin diğer tüm kurumları da aynı şekilde milletimizin tamamına aittir. Yöntemde, söylemde anlaşamıyor olabiliriz ama hedeflerimiz konusunda birlik olmalıyız…."(Sn. Cumhurbaşkanı’nın Rektörlere yaptığı konuşmasından//gundem/30018908.asp)
Sn. Cumhurbaşkanı; maalesef eğitimden hiç bahsetmedi, hedef göstermedi. Birlik-beraberlik dedi, ama sözlerinin sonunda olaylar nedeniyle yine muhalefeti suçladı. Tırnak içindeki bölüme katılmayan bulamazsınız, ama uygulamalarda bunun tersi olduğu yönünde veriler mevcut. Bu da medyadan anlaşılıyor zaten.
Gelelim yazılı medyaya;
Köşe yazarlarımız ve yazılı/görsel basın ne yaptığının farkında mı?
Ülkeyi ateş sarmış…ama,
Kişisel hesapları köşelere taşıyor, sonra da “neden okunmuyoruz?” diyorlar…
Kime hizmet ediliyor!
Birbirleriyle ne kadar sorunluymuşlar!
Yoksa yükselmenin yolunu bu üslupta mı görüyorlar?
Kötü örnekleri mevcut ta!...
Söylemlerde her parti barışçı,
Adeta “söylemde” barış yarışı yapıyorlar!
Ama,
Bir araya gelemiyorlar…
Halkın iradesine karşı duruyorlar…
Yan yana gelmiyorlar…
Yazık…Yazık…Yazık…
O nedenle;
Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, ATV’de (07.09.2015) milletin/muhalefetin hassas olduğu ‘400 milletvekili’ ni dile getirmese iyi olurdu.
Ama,
Cumhurbaşkanı’nın ATV canlı yayınında yaptığı '400 vekil’ açıklamasının Hürriyet Gazetesi'nin internet sitesine farklı bir yorumla yansıtılması;
Aralarında ve en önde Ak Parti İstanbul MV A. Boynukalın’ın de olduğu bir grubun gece yarısı Hürriyet Gazetesi'ni basması ve taşlı saldırıda bulunması;
Bu MV’nin, baskında önder bir şekilde bağırarak, “seçim sonucu ne olursa olsun seni başkan yaptıracağız” demesi;
TÜRKİYE Dağlıca saldırısıyla sarsılırken bugün (08.09.2015) Yeni Şafak Gazetesi'nin terörden yola çıkarak attığı manşette MHP, HDP ve CHP liderinin resimlerini koyması, HDP lideri Selahattin Demirtaş'ın resminin üstüne büyük harflerle KATİL yazılması, Kemal Kılıçdaroğlu'nun resmini de onun yanına yerleştirilerek “Yakışmadı” kelimesinin altına 'Pişkince açıklama' diye yazması, hemen yanına da Devlet Bahçeli'nin resminin konularak üstüne de AYDIN DOĞAN AĞZI başlığı atılması ve altına büyük harflerle TEMİZLENECEK yazılması,
Kim ne derse desin,
ÇİRKİNDİR….ÇİRKİNDİR….ÇİRKİNDİR…
Hedef göstermedir,
O nedenle,
KINIYORUZ….
Aklıma Can Yücel’in bir şiiri geldi;
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz.
20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk, dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin içine de ettiler.
Bende kabahat.
Niye çağırıyorsun tanımadığın adamları evine .