Yenilmişliğin itirafı…
Malumunuz son günlerin moda tartışması hukuk üzerine. Bilen bilmeyen, hesabı olan olmayan herkes hükümetin yapacağı yeni hukuki düzenlemeleri konuşuyor. Aslında en çok da özel yetkili mahkemeler tartışılıyor.
Malumunuz son günlerin moda tartışması hukuk üzerine.
Bilen bilmeyen, hesabı olan olmayan herkes hükümetin yapacağı yeni hukuki düzenlemeleri konuşuyor. Aslında en çok da özel yetkili mahkemeler tartışılıyor.
“Kaldırılırsa darbe dönemlerine geri dönülür” diyen Gülen cemaatine hükümetten “Çizmeyi aştılar” yanıtı geliyor. Bu tartışmanın gölgesinde gazetecilere de bir yasak getiriliyor. Yasa dışı ses kayıtlarını haber yapan gazeteciler artık beş yıl hapsi göze almak zorunda.
Bunun bir sansür olup olmadığı tartışılır. Zaten oto sansürün pervasızca uygulandığı bir dönemde “Yasadışı kayıtların yayınına yasak getirilse ne olur?” diye sorulabilir.
Ama kazın ayağı pek öyle değil.
…
Ergenekon soruşturması başladığından beri Türkiye yasa dışı kayıtlar ile birlikte yaşıyor. Ne zaman soruşturma ile ilgili bir tereddüt oluşsa, soruşturmaya tabi tutulanların bir ses kaydı ile tanışıyoruz. Birçoğu hedefteki isimleri itibarsızlaştırmak üzere yayınlanan bu ses kayıtlarının çıkış noktası bilinmiyor. Kimi ortam dinlemesi ile kaydedilmiş kimi telefon görüşmelerinden. Ancak hiçbiri için verilmiş bir mahkeme izni yok.
Yöntem de hep aynı. Kayıtlar önce kaynağı belirsiz bir şekilde internete yerleştiriliyor, sonra haber siteleri ardından gazeteler ve televizyonlar kayıtları haber yapıyor.
Ülkede “dinleme terörü” yaratan, evdeki anneleri, tarladaki çifçileri telefondan soğutan bu işlem, yıllardır tekrarlanıyor ama bugüne kadar yasayı çiğneyenlerin hakim karşısına çıkarıldıklarına şahit olamadık. Açılan soruşturmalardan da haberimiz yok, o soruşturmaların sonuçlarından da. Yani derin devlete ilişkin birçok bağlantıyı ortaya çıkartan başarılı polis teşkilatı ve teşkilatın istihbarat birimi ne hikmetse bu konuda bir arpa boyu yol alamıyor.
Ve sonra ne oluyor?
Hükümet faillerin bulunması için elindeki enstrümanları kullanmak yerine, “Yasaklayalım gitsin” diyor. Yasa dışı olanın o sesleri kaydetmek olduğunu unutarak bunu yayınlayanları hedef alıyor, gazetecilere, “yayın yaparsanız sizi hapse tıkarım” diyor.
…
Kayıtların yayınlanma biçimi, yayın yapılırken ortaya konulan hoyratlık, itibarsızlaştırma kampanyalarına alet olma ve bu kayıtlara itibar eden yayın kuruluşlarının üslubu ürkütücü.
Hepsine kabul.
Ama sorunu gazetecilere yasak ile çözme kolaycılığı neden?
Neden asıl failler bulunmuyor, bulunamıyor?
Neden yasa dışı kayıtların önüne geçilemiyor da yayınına yasak getiriliyor?
Ve tabii ki;
Yasaklamak çözüm mü?
Son soruya verilecek yanıt, teknoloji ile az çok haşır neşir olanlar için tektir ve o yanıtta “Hayır” dır. Bugün sosyal medyayı, interneti ve baş döndüren teknolojik gelişmeyi göz önüne alırsak “yasak” sadece kandırmaktır.
Çözüm yasaklamak yerine yasa dışı kayıtların önüne geçmek, failleri yakalamak ve yargı önüne çıkarmaktır.
Yasakta ısrar yenilmişliğin itirafından başka bir şey değildir.