Yeni Zelanda'dan, Avustralya'dan Çanakkale'ye...
Binlerce Anadolu evladı vücutlarını siper etmişler Çanakkale’den düşmanı geçirtmemek için. Mermiler havada çarpışmış. O kadar çok mühimmat kullanmış ki işgale gelenler, hala patlamış veya patlamamışını buluyor yörenin insanı toprağı yokladıkça…
Çanakkale zaferlerinin üzerinden 104 yıl geçmiş. Yedi düvel toplanmış, Çanakkale üzerinden Türk vatanını ortadan kaldırmayı denemiş. Öyle ki, dünyanın dört bir yanından asker yığmışlar gemilerle… Bu millet ilk kez duymuş bazı isimleri, ilk kez görmüş Anzakları, Avusturalyalıları, Yeni Zelandalıları…
Binlerce Anadolu evladı vücutlarını siper etmişler Çanakkale’den düşmanı geçirtmemek için. Mermiler havada çarpışmış. O kadar çok mühimmat kullanmış ki işgale gelenler, hala patlamış veya patlamamışını buluyor yörenin insanı toprağı yokladıkça…
Demek ki patlamayan sadece mayınları, bombaları, mermileri değilmiş. Daha patlamayan patlamayı bekleyen içlerindeki kinleri varmış… Nefretleri varmış…
Dünyanın Türkiye’ye en uzak kıtasındaki birisi, çıkıyor, onlarca silahsız, sivil insanı, tam da ibadet anında yani tanrıya tam teslim oldukları, hiç kimseye, hiçbir şekilde zarar veremeyecekleri bir anda kurşuna dizebiliyor…
O anda elli kişiyi öldürebiliyor. Onlarcasını yaralıyor. Fırsatını bulsa islamı yeryüzünden silecek kadar kinli… Silahına ad veriyor: Türk yiyen… Her şarjöre ayrı bir isim takıyor… Türk ve islam tarihinden mülhem.
Böylesi bir vahşeti insan nasıl olur da içinde büyütebilir?
Böylesi bir kin ve nefret için insanın nasıl bir nedeni olabilir?
Savaş anında bile insanların sivillere, silahsızlara, ibadet edenlere yapmayacağı bu büyük vahşeti nasıl gerçekleştirebilir?
O Çanakkale ki, bağrında binlerce Avusturalyalı, Yeni Zelandalı barındırıyor. Üstelik işgale geldikleri ülkenin çocukları onları düştükleri yerde “Artık bizim bir parçamızsınız” diyerek korurken… Üstelik işgale geldikleri ülkenin Başkomutanı kesin olarak ifade etmiş: “Evlatlarınız artık bizim evlatlarımızdır ve burada huzur içinde uyuyacaklar…”
Maalesef zenofobi dediğimiz yabancı düşmanlığını da, islamofobi dediğimiz Müslüman karşıtlığını da büyütüyor batı. Bunlar tekil örnekler gibi görünse de, o kadar çok olmaya başladı ki… Hepsinin neticesinde mutlaka onlarca insanın hayatını kaybetmesi gerekmiyor.
Bu vahşetin adı terörizmdir. Bunu başka türlü adlandırmanın kimseye bir yararı yoktur. Buna başka bir isim aramak veya bunu perdelemeye çalışmak insanlığı büyük çukur açıp içine gömmek kadar vahimdir.
Terörizm insanlığa karşı suçtur. Dünyanın her yerinde her insanı tehdit eden bir büyük beladır. Bununla mücadele dünyanın ortaklaşa yapması gereken bir iştir. Kimsenin bu zorunluluktan kaçmak gibi bir lüksü olamaz.
Teröristin dini, inancı, milliyeti, ırkı, kutsalı yoktur diyoruz yıllardan beri; boşuna mı diyoruz. İşte bu da yaptığını Hristiyanlık adına yapıyor… Yaptığının Hristiyanlığa veya Hristiyanlara bir yararı var mı?
Bu teröristin yalnız olmadığı, bunun gibi davranmasa bile düşünsel olarak bununla beraber olan pek çok insanın olduğu da açık.
Bir sapık senatör çıkıyor ve teröristin öldürdüğü sivil, silahsız ve ibadet eden insanları suçlayabiliyorsa dünyamızın geleceği bakımından endişelenmemiz gerektiğini düşünmekte haklıyız…
Bu türden düşüncelerini dile getirenlerini yalnızca “aşırı” ifadesi ile tanımlayamayız. Bunlar “aşırı”, “radikal” vs. değil doğrudan doğruya teröristtir, insanlığa karşıdırlar.
Savaş anında dünyanın bir yerinden ötekine gideni anlamak mümkündür, ancak barışta, kendi ülkesinde, kendi vatandaşı olarak yaşayan insanları sadece dini farklı, inançları değişik diye topyekün ortadan kaldırmaya çalışmak anlaşılabilecek bir şey değildir…
Bu düpedüz terörizmdir. Yapan da teröristtir, savunan da…