BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Yeni Türkiye’yi biliyoruz da eskisinin farkı neydi?

Fransa’da bulunan bir müzedeki Vladimir Putin heykeline kazık sapladığı için 6 bin Euro para cezasına çarptırılan Femen üyesi bir kadın, isyanını “Türkiye’de bile böyle ceza yok” diyerek dile getirmiş!

Sıradan gibi görünen bu haberi okuyan duyarlı her Türk vatandaşının gururunun incindiğini, utanç duygusu ile hayıflandığını sanıyorum.

Türkiye’de yaşanan keyfi ve haksız, hukuk dışı uygulamaların belleklerdeki bu türden yansımalarını görmek içinde bulunduğumuz içler acısı durumun da teyidi gibi adeta.

Bu noktaya nasıl geldik?

Bir süre öncesine kadar bizde de zaman zaman karşılaşılan abartılı bazı uygulamalar çağın gerisinde kalmış 3. dünya ülkelerinin adı zikredilerek eleştirilmiyor muydu?

Siyasetin akılla çelişen keyfi dayatmaları ya da herhangi bir hukuka aykırı girişim karşısında duyulan şaşkınlık ve itirazlar “Türkiye muz cumhuriyeti değildir” ya da “Burası Papua Yeni Gine değil” gibi göndermelerle dile getirilmiyor muydu?

Oysa şimdilerde ne sokaktaki insanların ne de aydın olarak tanımladığımız ve televizyonlarda tartışma programlarına katılan konuşmacıların söylemlerinde bu türden göndermelere rastlamıyoruz!

Neden acaba?

İtiraz edilebilecek akıl dışı uygulamaların azalmış ya da tamamen ortadan kalkmış olmasından mı?

Elbette hayır.

Peki ya neden?

Demokrasiye uygun, akıl ve mantık ile bağdaşabilecek uygulamaların mumla aranır hale gelmesinden olabilir mi mesela?

Yoksa, rüşvetin, irtikapın, hukuk ihlallerinin, keyfiliğin, adaletsizliğin, gayri milli politikaların gündelik hayatın bir parçası olması dolayısıyla sıradanlaşmasından mı?

Kısa süre öncesine kadar temiz toplum hayalleri kurup vatandaş duyarlılığından bahsederken şimdilerde gelecek kaygısıyla cebelleşmek zorunda bırakılmış olmamız mı sebep?

Dünya kamuoyunun gözünde o küçümsediğimiz, 3.dünya ülkesi olarak tanımladığımız ve/fakat artık o ülkelerle aynı kefeye koyulduğumuzu görmek gururumuzu incitse de acı gerçekle yüzleşmemiz belki bu ahvalden kurtulmamıza katkı sunar, kim bilir…

Son 13 sene boyunca ellerimizin arasından nelerin kayıp gittiğini, şimdilerde sıkça telaffuz edilen Yeni Türkiye’den eski Türkiye’ye bakıp birlikte hafızamızı tazeleyelim mi?

Mesela eskiden ülkemizde siyaset ve siyasetçi dili böylesine çirkinleşmemişti.

Devlet adamlarının halkı kandırmaya yönelik icraat ya da söylemleri toplumun her kesimince gayri ahlaki bulunur ve dolayısıyla itibar görmezdi.

Rüşvet, yolsuzluk, irtikap gibi girişimler münferit düzeyde ve kurumsallaşmamış, bunlarla mücadele edecek kurumlar etkisizleştirilmemişti.

Eksik gediği bulunsa da Türkiye’de bir demokrasiden bahsedilebiliyor ve şimdilerde ölüm tarlasına dönüşen Müslüman coğrafyasına model olarak gösterilebiliyordu.

Laiklik saf dışı bırakılmamış, mezhep ayrımı ile insanlar birbirine karşı kışkırtılmamış olduğu için toplumsal barışın tertemiz atmosferinde geleceğe umutla bakan nesil yetiştirme hayalleri kurulabiliyordu.

Ülke yönetimine gelecek siyasetçilerin gayri milli politikalara yönelmeyeceğine inanıldığı için milli birlik ve beraberlik ruhu bireysel özgüvenin de en kadim dayanağı olarak görülebiliyordu.

Kamu kaynakları henüz talan edilmediği için olası zor dönemlerin bir şekilde atlatılabileceğine olan inançla devlete olan güven, şimdikinden fersah fersah güçlü ve üst seviyedeydi.

Devlet, talan edilen ekonomideki cari açığın kapatılabilmesi için vatandaşının kanını emen bir yapıya bürünmemiş ve yine yaygın kanaatle üstlendiği baba rolünü terk etmemişti.

Gençlerin kalıcı bir iş bularak evlenip yuva kurma hayalleri tarumar edilmemiş, istikballeri bir takım yandaş iş bitiricilere satılmamıştı.

Hukukun üstünlüğü iktidar mensupları ve yakınlarının üstünlüğüne dönüştürülmek suretiyle yargı sistemine kurşun sıkılmamıştı.

Caydırıcılığı ile dünyada ilk sıralarda yer alan Türk Ordusu, şimdiki gibi sıralamada liste dışı kalmamıştı!

Türkiye, Birleşmiş Milletlerin (BM) kurucu üyesi iken şimdi olduğu gibi geçici üyeliği dahi kaybetmemişti.

Küçük ölçekli işletmeler, yanlış ekonomik politikalar yüzünden vergi dairelerine, SSK ve Bağ-Kur’a gırtlağına kadar borçlandırılarak yeniden yapılandırma gibi aldatmacalara mahkûm edilirken bazı imtiyazlı iş adamlarının astronomik rakamlara ulaşan vergi borçları silinmemişti.

Türkiye Cumhuriyeti terör ile mücadele eden ciddi bir ülke olmaktan çıkmamış, adı dünyanın en kanlı terör örgütlerine destek veren ülkeye çıkmamıştı.

En önemlisi;

Türkiye,  yönetimini Arap Baharı adı altında bölge ülkelerinde başlatılan hareketlenmenin aslında kendisini kuşatan manevralar olduğunu göremeyecek kadar öngörüden yoksun kadrolara teslim etmemişti!    

Eski ile yeni Türkiye arasındaki en çarpıcı fark da bu olsa gerek…