BIST 9.921
DOLAR 35,20
EURO 36,65
ALTIN 2.962,29
HABER /  MEDYA

Yeni Şafak'ın iddiasıyla fena dalga geçtiler

Yeni Şafak Gazetesi'nin dün yayınladığı belgelerde Atatürk ve Dersim İsyanı'nın lideri Seyit Rıza'nın görüştüğü iddia edilmişti. Posta Gazetesi, bugün o belgeleri inceleyen bir haber yaptı.

Abone ol

Posta gazetesinin internet sitesinde Yeni Şafak'ın dünkü Dersim İsyanı ve Seyit Rıza ile iligli manşetini konu edinen Hakan Çelenk çok çarpıcı bir ayrıntıya dikkat çekti.

Gazetenin "belge" diye yayınladığı yazılardaki tarih ve bilgi yanlışlarını ortaya çıkaran Posta yazarı bir yandan Yeni Şafak ile dalgasını geçti, diğer yandan da  "Böyle belge yayını yapılmaz. Yapılıyorsa akla zaten kasıt olduğu gelir. Gerçi buna alışığız. Kabataş'ta da gördüğümüze değil görmediğimize inanmamızı istiyorlar." diyerek eleştiri bombardımanı yaptı.

Yeni Şafak gazetesi dün "İşte O Gizli Görüşme" manşetiyle çıkmıştı. Gazetenin iddiasına göre, Dersim isyanı sonrasında Mustafa Kemal Atatürk ve idam edilen Seyit Rıza görüşmüştü.

Yeni Şafak bu iddiayı dönemin MİT'i yerine geçen MAH "belgelerine" dayandırdı. Ancak Yeni Şafak'ın "MAH Belgeleri" diyerek yayınladıkları "belgelerdeki" "Jeep" kelimesi ise dikkat çekti.

Yazar Hakan Çelenk, "1937 tarihli belgede diyor(muş) ki "(Seyit Rıza) Emniyet Genel Müdürü İhsan Sabri Bey'in jeepine bindirildi. Peşlerinde 4 araç ile birlikte jeep hareket etti." (Aynen jeep yazıyor)" şeklinde yazarak şöyle devam etti:

İLK DEFA DUYDUK ÇÜNKÜ DÜNYA TEKNOLOJİ TARİHİNİ DEĞİŞTİRECEK BELGE

Yeni Şafak Gazetesi, Dersim meselesiyle ilgili bir belge yayınladı. “İlk kez duyacaksınız” derken haklılar. Böyle bir iddiayı daha önce duymanız elbette mümkün değil. Ayrıca belge sadece bizi değil dışarıyı da ilgilendiriyor. Dünya teknoloji tarihini değiştirecek bir bilgi var orada. 

Belgeyi o dönemin MİT’i olan MAH'ın Dersim’deki yetkilisi, 1937'de Ankara’daki merkeze günümüz Türkçesine yakın bir dille yazmış. 1937 tarihli belgede diyor(muş) ki “(Seyit Rıza) Emniyet Genel Müdürü ile İhsan Sabri Bey’in jeepine bindirildi. Peşlerinde 4 araç ile birlikte jeep hareket etti.” (Aynen jeep yazıyor)

Şimdi teknoloji tarihine meraklı makine mühendisleri ve tarihi araba koleksiyonerleri dikkat kesilsin. Çok iyi bilirler; Amerikan ordusunun arazi aracı ihtiyacını karşılamak için 1938’de bir yarışma açılmış.

Yarışmayı kazanan prototipler 1940’a doğru ortaya çıkmış. Jeep firması 1941’de kurulana kadar ‘Jeep’ kelimesini dünyada bilen yoktu. Ama şimdi Yeni Şafak ortaya çıkardı ki, meğer bizim Dersim'deki MAH yetkilisi biliyormuş.  

Firma 2. Dünya Savaşı boyunca sadece Amerikan ordusu için o filmlerde gördüğümüz Jeep'leri üretti. İlk sivil modeller ise savaştan sonra piyasaya sürüldü. Ama Yeni Şafak ortaya çıkardı ki biz Türkler bundan 15 yıl önce bir tane edinmişiz.

TÜRK POLİSİ 1937'DE ALMIŞ

Yeni Şafak’ın teknoloji tarihine geçecek iddiası doğruysa bir grup Amerikan mühendisi 1937’den itibaren bu araçları hem de 1941’de kuracakları firmanın adıyla üretip Türk emniyetinin hizmetine sunmuş olmalı. 

Yeni Şafak’a tavsiye; haberlerinin doğruluğuna inanıyorlarsa bu aracı DMO’nun hurdalığına gidip bulsunlar. 

Çünkü Jeep, firmasının internet sitesinde bile ilk Jeep prototipi (üstte) 1940 tarihli gösteriliyor.

Aracın kaportasını bile Jeep müzesine su içinde 1 milyon dolara satarsınız. 

Bu aynı zamanda dünya basında bir ilk. New york Times'ın hafta sonu eki editörü tez "İlk Jeep'i Türkler yapmış" diye 'feature' yazı yazdırmalı.

İşte böyle; Seyit Rıza, 2. Dünya Savaşı'nda Jeep üzerinde fotoğraflarıyla efsaneleşen Amerikalı General Patton'dan en az 4 yıl önce Jeep'e bindirmişler.

Müthiş, gerçekten müthiş. 

Yine müthiş bir kandırmaca.

Kuzum size bu belgeleri kim SÜREKLİ yutturuyor? 

ACILARI İSTİSMAR

Son söz olarak şöyle denmeli: Mesele Dersim'in acılarıysa hepimiz anmalıyız, anıyoruz. Sorun, Dersim'in acılarının yalanlar eklenerek günümüz siyasetinde istismar malzemesi yapılmasıdır.

NOT: 

Yeni Şafak'ın yayınladığı belge küpürleri okunmuyor. Belgenin metnini tırnak içinde yayınlamışlar. Böyle belge yayını yapılmaz. Yapılıyorsa akla zaten kasıt olduğu gelir.

Gerçi buna alışığız. Kabataş'ta da gördüğümüze değil görmediğimize inanmamızı istiyorlar.

Bu saatten sonra bundan sonra okunaklı hale getirirlerse artık yetmez. Öyle yaparlarsa "Hatalarını anlayıp, kelimeleri değiştirerek sahtekarlığı örtmeye çalıştılar" denir.