Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun CHP'ye oy veren Alevilerle ilgili söyledikleri saçma olarak niteledi.
Abone olİNTERNETHABER.COM - Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun ‘Bu Aleviler niçin kendilerini Dersim’de öldüren CHP’ye oy verir ki?’ sözlerini isim vermeden eleştirdi ve bunu saçma bulduğunu söyledi.
İsmail Kılıçarslan'ın 'Açılım değil toplumsal barış' başlıklı bugünkü yazısının ilgili kısmı şöyle:
MÜSLÜMAN OLMASI İÇİN...
Sevgili Süheyb Öğüt, ‘Alevilere özür borçluyuz’ isimli şahane bir yazı kaleme aldı. Tamamının okunmasında büyük yarar gördüğüm bu yazının en dikkat çekici paragraflarından birinde şunları söylüyordu Süheyb: ‘Irkçı Sünni'ye göre Alevi ‘mum söndü’ yapar; yediği yemeğe tükürür; pistir ve Müslüman olmadığı gibi Müslüman olması için de altındaki taşı eritene kadar gusül abdest alması gerekmektedir. Kısaca ırkçı Sünni için Alevi aşırı ‘keyif’ yüklü bir ‘keyif hırsızı’dır.’
Süheyb Öğüt ‘ırkçı Sünni’ diye bir kavramsallaştırma yapıyor ve bu kavramsallaştırmada da son derece haklı. Haklı, zira Osmanlı’nın genelde Türkmenlere, özelde Alevilere reva gördüğü 400 yıllık muameleyi yok sayıp ‘Bu Aleviler niçin kendilerini Dersim’de öldüren CHP’ye oy verir ki?’ diye sormak cidden saçma.
Şunun adını şöylece koyalım. Alevilik, neredeyse 400 yıldır ‘öteki’ olarak konumlanmış ve bu konumlanmanın bütün acılarını yaşamış bir kimlik.
ALEVİLERE SELAM BİLE VERİLMEZDİ
Süheyb’in yazısını okumaya devam edelim: ‘Alevilerin mukîm olduklarını bildiğim pek çok Anadolu şehrinde Sünnilerin Ermeni, Yahudi ve Rumlarla şehir merkezinde uzun bir zaman boyunca bir arada yaşadıklarını ve fakat Alevileri, değil şehir merkezine kabul etmek onlara selam bile vermediklerini biliyorum. Bir Müslüman için bundan daha büyük bir utanç olabilir mi?! Ebu Cehil’in bile ayağına defâlarca giden bir Peygamber’in(sav) ümmeti olduğunu söyleyenler, İslam’ı muayyen noktalarda nakzettiklerini düşündükleri, o (‘eline, beline, diline hakim ol’ diyen) müeddep insanlarla nasıl irtibatlarını keserler?’
MUSTAFA KEMAL ALEVİ DEDELERİNİ DİKKATE ALMADI İDDİASI
İşte geldik meselenin ek yerine. Osmanlı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘makbul vatandaş’ anlayışında Alevilerin Sünni gibi yaşayacağı, Sünnilerin de ‘seküler yaratıklara’ dönüştürüleceği bir düzlem öngörüldü. Güya Alevileri ‘vatandaş’ olarak gören idare-i cumhuriyet, bir yandan kendi resmi partisinin oy deposu olarak Alevileri gördü, bir yandan da Alevilerin ‘temsil ve hak sorunu’ için neredeyse hiçbir şey yapmadı. Cemevlerini kapatan, Diyanet teşkilatını bütünüyle Sünnileri temsil eden bir yapı olarak kurgulayan, Alevi dedelerini dikkate bile almayan Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisi değil mi?
Demem o ki, Sünnilerle Alevilerin bir arada yaşamasını engelleyen, iki kimliği birbirine düşman olarak kurgulayan ve bunu da maalesef başaran o ‘kafa’ Osmanlı’dan bu yana hiçbir kesintiye uğramadan gelmiş bir kafadır.
Bir kez söylemiş idim, yine de söyleyeyim: ‘Bana ne kimin neye inandığından?’
Alevilerin kendilerini nasıl ve ne olarak tanımladıkları benim için sadece bir entelektüel merak konusudur, bir gram fazlası değil. İster ‘İslam’ın bir yorumudur’ desinler, ister ‘mezhep’ desinler, ister ‘tarikat’ desinler. Bana ne?