Yalçın Küçük'ün Abdullah Gül'ün eşi için 'sabatayist' demesi eski bir tartışmayı alevlendirdi. İki gazete yazarı birbirinden habersiz olarak Yalçın Küçük'e yüklendi.
Abone olZaman zaman ortaya attığı ilginç tezlerle gündem oluşturan Prof. Dr. Yalçın Küçük'ün, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün eşine "sabatayist" demesi eski bir tartışmayı alevlendirdi. İddilara şiddetli tepki gösteren Hadi Uluengin, "Bravo falcı" yazısında Prof.Küçük'ün Bekaa Vadisi'ndeki yıllarından Med-TV'deki program yöneticiliğine değin çizdiği profili yansıttı. Küçük'ün tezlerini 'hezeyan' olarak değerlendiren Taha Akyol ise, " başlıklı yazısında sözkonusu iddiaları bilimsellikten uzak olarak değerlendirdi.
İşte iki yazar iki yorum:
- BİRİNCİ sahne şu: PKK televizyonu ‘Med-TV’ ekranındaki saçları kırmızımtırak tonlarda boyalı ve Yalçın Küçük isimli şahıs o istasyonda düzenli ‘yorum’(!) yaptığı gibi, aynı zamanda da Apo’nun Şam’dan canlı yayınla katıldığı ‘açık oturumlar’ı yönetmektedir.
Suriye başkentinden ahize cızırtısı duyulduğu an da, aynı şahıs, ‘buyrun başkanım’; ‘başkanı dinleyelim’; ‘başkan ne denli doğru saptadı’ diye hop oturup hop kalkmaktadır.
Bu satırların yazarı iftira atmaz, yukarıdaki video kayıtları arşivde duruyor.
* * *
İKİNCİ sahne şu: Maocu İP’nin lideri durumundaki Doğu Perinçek adlı kimse, Bekaa Vadisi’ndeki PKK kampında kendisini kırmızı karanfillerle karşılayan aynı Apo’yla sarmaş dolaş öpüştükten sonra, Kalaşnikofla hazırola geçmiş gerillaları ‘teftiş etmektedir’.
Kendisinin ‘başyazar’ı olduğu ‘2002’ye Doğru’ dergisi de ‘yasallık’ çağrısına ek olarak, orduyla girdikleri çatışmalarda ölen militanların ‘şehadet ilanları’nı yayınlamaktadır.
Bu satırların yazarı yalan söylemez, Halep oradaysa yine arşiv şurada duruyor.
* * *
ÜÇÜNCÜSÜ ise şu: PKK’dan ‘cayan’ aynı Yalçın Küçük şimdi, ‘Sabetaycılık’ gibi akıllara seda bir deyimin ‘mucidi’ sıfatıyla artık ‘isim falı’(!) açmaya başlamıştır.
Yani, İbranice etimolojiden indiğini varsaydığı adları taşıyan bütün insanların, 17. yüzyılda Musevilikten Müslümanlığa geçmiş ‘Avdeti - Dönme’ kökenli şahıslar olduğunu; bunların da bir ‘gizli el’ kimliğiyle ülkeyi yönettiğini ‘ifşa eden’ ‘tez’(!) üretmektedir.
Parantez içinde ve büyük iftiharla hemen ekleyeyim ki, Kamber’siz düğün mü olur, meğer naçiz kulunuz da bu ‘gizli el örgütü’nün ‘tetik parmağı’nı oluşturuyormuş.
* * *
PEKİ, Küçük bu müthiş ‘tez’ini ve dehşet ‘ifşaat’ı nerede ‘döktürdü’?
Tabii ki, tıpkı kendisi gibi, devran dönünce PKK’dan cayıp en sıkı ‘orducu’(!) ve ‘ulusalcı’(!) kesilen o Doğu Perinçek’in ‘Aydınlık’ serlevhalı dergisinde dile getirdi.
Zaten, Maocu dergi rüzgar değişince, eski dışişleri bakanı İsmail Cem’e karşı ırkçı saldırı dahil, ‘antisemitizm’ denilen Yahudi düşmanlığının sunturlusunu yapmıyor mu?
Üstelik de, aynı Yalçın Küçük’ün ‘Sabetayizm ifşaatları’ yine aynı ‘Aydınlık’ın eski temsilcisi tarafından ‘derinleştirilerek’ (!), market reyonlarında kitap olmadı mı?
Tekrarlıyorum, bu satırlar yazarı yalan söylemez ve olgular, tarihleriyle ortada duruyor.
* * *
HAYIR hayır, ‘be adamcağızlar, ‘Nisan’ ve ‘Temmuz’ kelimeleri bile İbraniceden indiğine göre, yani şimdi bizim takvimi de mi ‘gizli el’ saptamış’ diye çene yormayacağım.
Sonra da, ‘sizde İstanbul ve Rumeli kültürü sıfırmış! Keşke anneme sorsaydınız, Nişantaşı’ndan Moda’ya dönme familyaların şeceresini sayıverirdi’ diye eklemeyeceğim.
Yalnız şunu söylemek istiyorum ki, açık ve komplekssiz toplumlar böylesine uydurma ve egzantrik hezeyan ‘teorileri’ne ancak poposuyla gülerken, nasıl olur da, Dışişleri Bakanı’nın yalanlama yapmak ihtiyacını hissetmesi dahil, Türkiye’de bunlar ciddi ciddi konuşulur?
Hangi akla hizmet, ‘mucit’leri gazete, radyo ve televizyonlarda baş tácı edilir?
Daha önemlisi, kendilerini ‘dindar’ ve ‘milliyetçi’ diye tanımlayan bir bölüm insan neden ve niçin, sicilleri ortada duran bu şahısların ve ‘tez’lerin ‘esas müşterisi’ kesilir?
Hangi entelektüel gaflet, yukarıdaki olaylar, ilişkiler, çarklamalar ve yönlendirmeler silsilesinin kendi içinde taşıdığı çok tutarlı mantığı; dolayısıyla da tuzağı görmeyi engeller?
Oysa işte apaçık, Apo’yla kırıştırmak dahi fark etmez, yeter ki resmi hidayete erip ‘statüko’ önünde sustaya durulsun, o statüko derhal bağrına basar. ‘Eski defter’leri siler.
Ama, eh sadakat sınamak için de yeni komplo teorileri üretmek misyonunu tevdi eder.
Ve doğrusu, ‘isim falıyla Yahudi keşfi’ tezine bile inandırabildiğine göre, bravooo!
Yazı: Hadi Uluengin
Kaynak: www.hurriyetim.com.tr
- TÜRKİYE gizli, açık işgal ediliyor! Amerika işgal ediyor! Yahudiler işgal ediyor! Emperyalistler işgal ediyor! Bir de "gizli Sabetaycılar" işgal ediyor!
Bu Sabetaycılar yok mu?!! "Uluslararası Yahudi komplosu"nun en tehlikeli kolu onlardır! Çünkü bunlar Türk ve Müslüman 'gözüken' bir Yahudi örgütüdür!
İmparatorluğumuzu yıktıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de "ulusal" Türkiye'yi yıkacaklar!
Vural Savaş, "Türkiye Cumhuriyeti Yıkılırken" diye kitap yazdı ya, işte yıkıcılar!
Her yer hain dolu; kim nedir, ne değildir belirsin! Bakın, Müslüman Anadolu çocuğu sandığınız Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül bile "gizli Sabetaycı" olabilir!
Kanıt? Kanıt, Hayrünnisa Hanım'ın adıdır:
"Nisa adının başında ve sonunda olan ekleri önemsemiyoruz!.. Önemli olan Nisa adıdır; tiyatro sanatçısı Nisa Serezli nedeniyle bilinen isimdir. İbranicede de olup tomurcuk anlamındadır..."
Bu cümleler Yalçın Küçük'e ait!
"Deli saçması" deyip geçmeyin! Elbette deli saçması ama delilik de bir hastalıktır ki, belli sosyal ve politik ortamlarda bulaşıcı hastalık gibi sirayet de eder!
Hitler'i iktidara getiren bu "toplumsal delirme" değil miydi?..
***
YAZILARIMDA pek çok yazardan ve eserden bahsettim, kaynak gösterdim veya eleştirdim. Yalçın Küçük'ü eleştirecek kadar bile ciddiye almadım. "Büyük devrimci" diye Apo'nun yanında 'feylesofluk' oynadığı sıralarda bile onu ciddiye almadım. Belliydi ki bunu sebebi siyasi bir tercih değil, psikolojik bir marazdır. PKK'nın kundaktaki çocukları öldürmesine bile itiraz etmemiş olması nasıl izah edilebilirdi?
Bugün Küçük'ten bahsetmem, onu ciddiye almamdan değil, bu komplo takıntısının artık bir "sosyal maraz" haline gelme istidadı göstermesidir.
Geçenlerde Nişantaşı'nda D&R mağazasına gittim; kitaplarla dolu rafların bir bölümünde "Gizli Dünya İmparatorluğu" ve "Dünyayı Yöneten Gizli Güçler" gibi kitaplar vardı. Bakın 'en çok satan' kitapların adlarına: "Komplo Teorileri", "Türk-ABD Savaşı", "Abluka", "İpler Kimin Elinde", "Metal Fırtına" vesaire...
Her romanda biraz komplo olur. Politik komplo romanları da olur tabii... Ama bu kadarı fazla, tam bir komplo takıntısı...
***
'NİSA', Kuran'da bir surenin adıdır. "Kadınlar" demektir, "Hayrünnisa" da "kadınların hayırlısı" anlamına gelir; Müslüman Türk kültüründe çok yaygın bir isimdir.
Güller 'ırken' Türkmen kökenli Türk, dinen mütedeyyin Müslümandırlar.
Dört yüz elli sene önce Balkanlar'da Sabetay Sevi'ye inanmış bir kökenden gelseler ne yazardı!
Hiçbir insan soyundan, inancından, hayat tarzından, kıyafetinden dolayı suçlanamayacağı gibi horlanamaz da... Daha vahimi, "Sabetaycı" terimi tarihi bir hadiseyi ve izlerini akademik olarak dört yüz sene önceki bir olayı ve varsa izlerini araştırmak için değil, "iç düşman" yaratmak için kullanılıyor. "İrtica paranoyası" da böyledir.
Kanıtsız, ispatsız, belirsiz kör bir şüphe, kezzap gibi insanlarımız arasına savruluyor! Herkesin herkesten şüphelendiği, herkesin herkesi "iç düşmanlardan biri" diye gördüğü bir "millet" olur mu?!
Türkiye'ye karşı en korkunç "komplo", insanlarımızı birbirine karşı "ihanet şüphesi" ile zehirlemektir! Şu diye, bu diye...
Her şeye rağmen, çok şükür ki, "cinnet" hâlâ marjinaller mahallesinden dışarıya pek taşabilmiş değil...
Yazı: Taha Akyol
Kaynak: