Açlık grevlerinin 68'inci gününde sona ermesi ardından Kürt sorununun çözümü için yeni bir diyalog süreci başlar mı? Ankara'dan gazeteci Ayşe Sayın'ın değerlendirmesi.
Abone olAbdullah Öcalan'ın talimatıyla cezaevlerindeki açlık grevleri sona erdi.
Ancak Ankara'da şu anda yanıtı aranan iki kritik soru var: Hükümet, Öcalan'ın en önemli talebi olan "avukat görüşüne" izin verecek mi? Ve yeni Oslo süreci, yani Kürt sorununun çözümüne BDP ve PKK'nın deyişiyle "diyalog ve müzakere süreci" başlayacak mı?
Bu soruların yanıtı henüz netleşmiş değil. Çünkü Adalet Bakanı Sadullah Ergin dün yaptığı açıklamalarda her ne kadar, "devletin istihbarat birimleri, güvenlik güçleri ve terörle mücadelede sürdürülen politikalar gereği" Abdullah Öcalan'la görüşüldüğünü ve bundan sonra da gereksinim olması halinde görüşülebileceği mesajını verse de, Kürt sorununun "siyasi çözümü" konusunda çok fazla ipucu vermiş değil.
Ergin, Öcalan'ın ailesiyle zaten görüşebildiğini belirtirken, asıl "sorun" olan avukat görüşünün sağlanıp sağlanmayacağına açıklık getirmedi.
İmralı'ya gitmek için yeni bir "koster" alınması ve açlık grevlerinin sona ermesiyle ilgili eylemlerin bitişinin yarattığı yumuşama nedeniyle avukat görüşüne de izin verileceği beklentisi dile getirilse de Ergin, bu konuda "Öcalan'ın avukatlarına ilişkin bir süredir uygulanan bir durum vardı. Onunla ilgili sıkıntılar var" demekle yetindi.
Açlık grevlerinde "kritik eşiğe" gelinmesi nedeniyle, Adalet Bakanlığı'nın önceliğinin "açlık grevinin bitirilmesine dönük formül" olduğu söylenebilir.
Grevler sürerken, BDP'lilerle yapılan görüşmelerde de Adalet Bakanlığı kanadı, "Mehmet Öcalan'ı gönderelim, Abdullah Öcalan onun aracılığıyla açlık grevinin sona erdirilmesi mesajı versin" formülünü seslendirmişti. BDP kanadında da bu önerinin makul karşılandığı biliniyor.
Öcalan'a kim eşlik etti?
Ancak kulislere yansıyan çok ilginç bir bilgi var. İddiaya göre Mehmet Öcalan İmralı'ya "yalnız" gitmedi, kendisine Adalet Bakanlığı'ndan üst düzey bir bürokrat da eşlik etti. Çünkü, Abdullah Öcalan, bundan bir kaç ay önce de kendisini ziyaret eden Mehmet Öcalan'la uygulanan tecridi protesto için görüşmeyi reddettiği bilgisi yansımıştı.
Nitekim Mehmet Öcalan açlık grevini sona erdiren, son görüşmede de ağabeyinin, "avukatım gelmezse görüşe çıkmam" diyerek, ilk başta görüşmeyi reddettiği bilgisini verdi. Öcalan'ın ancak cezaevi yönetimi ve Adalet Bakanlığı'ndan gelen "üst düzey yetkili"nin devreye girmesiyle görüşmeyi kabul ettiğine dikkat çekiliyor.
Açlık grevlerinin "cenaze çıkmadan" sona ermesi, kuşkusuz tüm taraflara şimdilik rahat bir "nefes" aldırdı. Ancak asıl bundan sonra ne olacağı önemli.
Çünkü açlık grevlerinin sona erdirilmesi "insani-vicdani" bir durum olduğu için çözüme dönük, sadece siyasi aktörler değil, sivil toplum, aydınlar bu süreçte etkin rol oynadı. Nitekim, "anadilde savunma hakkı"na ilişkin yasa tasarısı ve Mehmet Öcalan'ın İmralı'ya gönderilmesi daha çok "açlık grevlerinin sona erdirilmesi"ne dönük adımlardı.
PKK ve BDP'nin talebi ise Abdullah Öcalan'ın aktör içinde yer alacağı "diyalog ve müzakere" sürecinin yeniden başlaması yönünde.
Başta Genel Başkan Selahattin Demirtaş olmak üzere BDP yönetimi, Öcalan'la "siyasi" görüşmelerin başlamasını talep ediyorlar. BDP Meclis Grup Başkanvekili İdris Baluken de "Açlık grevi sürecinde Öcalan'ın ne kadar önemli bir aktör olduğu, Kürt kamuoyu üzerinde nasıl bir etkisi olduğu görüldü. Artık Öcalan'la güvenlik birimleri, istihbaratçıların görüşmesi yerine Oslo sürecinde olduğu gibi siyasi muhatapların görüşmesi" talebini dile getirdi.
Adalet Bakanlığı, avukat görüşü konusunda çoğu KCK davasından tutuklu olan "Asrın Hukuk Bürosu" avukatlarını İmralı'ya göndermeye sıcak bakmıyor.
Bakan Ergin, gerek BDP'lilerle, gerekse açlık grevi sürecinde devreye giren sivil toplum temsilcilerine bunu ifade etmişti. Hatta bunun üzerine BDP'liler "Partimizden ya da Meclis İnsan Hakları Komsiyonu'ndan bir heyet gitsin" önerisini de getirmişti.
Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Emin Aktar da bizzat Bakan Ergin'e, "eğer uygun görürseniz, benim başkanlığımda bir heyet de gidebilir" önerisini götürmüştü.
İşte bu gelişmeler ışığında kulislerde Diyarbakır Barosu'nca belirlenecek "tarafsız" bir avukat başkanlığındaki heyetin İmralı'ya gönderilmesi "kuvvetle muhtemel".
Ancak İmralı'dan gelen son mesajlar, bunun da tatmin edici olmayacağı yönünde. Zira Öcalan, "tecrit" öncesinde her hafta görüştüğü avukatları aracılığıyla kendi kamuoyuna ve hükümete mesajlarını ileterek, "örgütü ben yönetiyorum, çözümde de muhatap benim"mesajı
veriyordu.
Seçim ve cemaat faktörü
Kürt sorunu konusunda hükümet içinde Adalet Bakan Ergin, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın da olduğu bir grubun çabası olduğu biliniyor. Ancak 2014'deki "cumhurbaşkanlığı" hesabı, yerel seçimler ve "cemaat" faktörü, AKP'nin bu konuda adım atmasını zorlaştıran etkenler olarak görülüyor.
Bir yandan Adalet Bakanlığı, hem de üst düzey bir yöneticisiyle Mehmet Öcalan'ı İmralı'ya gönderirken, öte yandan Başbakan Erdoğan'ın "idam"ı yeniden gündeme getirip, eylemcilere ağır sözlerle yüklenmesinin altında da bu faktörlerin yattığı kuşkusuz. Öte yandan Gülen cemaatinin, bu son gelişmelerden son derece rahatsız olduğu dikkat çekiyor.
İşte bu koşullar altında hükümetin yeni bir "açılım" sürecini başlatıp başlatmayacağını şimdiden kestirmek güç. Ancak dile getirilen güçlü bir beklenti de bazı parti ve hükümet yetkililerinin seslendirdikleri doğrultuda, "Yeni Oslo süreci" görüşmelerin başlaması yönünde.