Yeni bir Gezi ayaklanması mı geliyor?
15 Temmuz 2013 tarihinde, "Polisin şiddeti, eylemcilerin niyeti" başlığıyla bir yazı kaleme almış ve şu önemli ayrıntıya dikkat çekmiştim.
15 Temmuz 2013 tarihinde, "Polisin şiddeti,
eylemcilerin niyeti" başlığıyla bir yazı kaleme almış ve
şu önemli ayrıntıya dikkat çekmiştim.
"Son yıllarda Avrupa'nın çeşitli üniversitelerinde
"Psikoloji Dersleri" verilmeye başlandı. Bu
derslerde kullanılan teknikler çok ilginçtir. Ancak asıl ilginç ve
bir o kadar da korkunç olan, elde edilen sonuçlardır.
Örneğin; 2 aylık bir terapi dersi sonucunda 1 yaşındaki bebek
hakkında, "O çok kötü biri. Şeytan o, şeytan"
konusu işlenmiş ve derse katılanların 3'te 2'lik çoğunluğu
masum bebeğin kötü biri olduğuna inanmaya başlamıştır.
Türkiye'de de bu dersler ve derslerdeki ilginç teknikler son
yıllarda bazı üniversitelerde uygulanmaya başlandı. Örneğin Gezi
Parkı olaylarından aylar önce Başbakan Erdoğan konuları bu
derslerde sıkça işlenmeye başlandı. Ve eylemlerden hemen önce 4
üniversitede ve hem de aynı zamanda psikoloji dersi
öğrencilerine, "Recep Tayyip Erdoğan'ın hastalığı
nedir?" sorusu soruldu.
Doğru şık olarak hangisi kabul edildi, biliyor
musunuz?
"Diktatör"
Peki bu sınavdan sonra ne olduğunu biliyor
musunuz?
O öğrenciler, Gezi Parkı olayları patlak verdiğinde okudukları üniversitenin önünde bekletilen otobüslere tıka basa doldurularak bizzat Taksim'e taşındı.
Niye?
"Diktatörü devirmeleri için..."
***
O günlerde yerim dar olduğu için, detaya fazla girememiştim. Bugün
o dönemlerde neden böyle bir çalışma yapıldığını...
O çalışmanın startını kimin verdiğini...
Erdoğan'a ilk kez "diktatör" diyen kişinin kim
olduğunu....
Ve bugün bu çalışmaların devam edip etmediğini anlatmaya
çalışacağım.
Çoğu kişi bilmez ama bu sözü ilk söyleyen kişi, CHP lideri Kemal
Kılıçdaroğlu'dur. Aslında ilk başlarda onun aklında da
"Diktatör" demek gibi bir düşünce yoktu.
İlkin "Padişah Erdoğan" diyerek başladı
çalışmalarına. Bu sözleri aleyhde haberlerle günlerce bazı
gazetelerin de manşetlerine taşındı. Ama ters giden birşeyler oldu.
Evdeki hesap çarşıya uymadı. Baktılar ki halkın Osmanlı
İmparatorluğu'na büyük bir sempatisi var ve "Padişah
Erdoğan" sloganı AK Partililerin de hoşuna gitti ve slogan
oldu. İşte o gün, Kılıçdaroğlu bu sözü terkederek yerine
"Diktatör" tanımını kullanmaya başladı.
Yapılan şey, algıda seçiciliği sağlamaktı.
Sağlandı da...
Kendisini destekleyen ve oy veren bazı kesimler bile o dönemde
Erdoğan'ın her konuşmasında diktatörlük emareleri aramaya
başladı.
Özellikle hayatları şarkılardan ve sonradan uydurulmuş ulusal
kahramanlık masallarından ibaret olan öğrenciler bu tufaya en çabuk
düşenler oldu.. O günlerde Mısır'da, Tunus'ta, Libya'da
"Arap Baharı" adı altında diktatörleri deviren
halktan kahraman gibi bahsedilmesi onları daha da bir
şevklendirdi.
"Kahraman olma" hevesiyle çıktıkları yolda birer
sokak eşkiyası damgası yiyerek evlerine döneceklerinden
bihaberdiler.
Takım taraftarları ve hatta lise öğrencileri bile bu eylemin içine
çekildi. Olanlar oldu, ölenler öldü. Bize ise olanları acı içinde
seyretmek düştü.
O günlerin üzerinden 6 ay geçti.
Peki o günden sonra "diktatörlük algısı yaratmak için
yapılan çalışmalar" durdu mu?
Hayır...
Birileri, kanmaya müsait kesimlerin kulaklarını yine diktatörlük
palavralarıyla dolduruyor bugünlerde..
Eskiden kapalı kapılar ardında yapılan çalışmalar artık gizlenmiyor
bile. "Bu iktidarın seçimle gitmeyeceği belli. Ne yapıp
yapıp sandık dışı çalışmalarla göndermeliyiz"
çalışmalarını toplumun gözü önünde yapmaya başladılar.
Neler yapıldığını görmek için sadece CHP'ye bakmanız bile
yeter.
İktidarla küçük bir tartışmaya giren hangi kesim, hangi grup varsa
hemen onunla yakınlaşma çabaları...
BDP ile gizli ittifa çalışmaları... MHP'ye yerel seçimde ittifak
için cilve yapmalar... Düne kadar düşman gördüğü cemaatle aynı
safta yer almalar...
AB ülkelerine "Erdoğan'ın diktatörlüğünden
kesitler" kitapçıkları, ABD'ye ise gezi parkı broşürleri
götürmeler. Ve tabi ki eline mikrofon geçen her yerde "Bu
diktatörden kurtulacağız" naraları..
Erdoğan'a, "Eskilerin kaderini yaşamak istemiyorsan bizim
dediklerimizi yapacaksın" tehdidiyle diz çöktürebilmek
için elinden geleni ardına koymuyor. Anlayacağınız, askeri kanadın
artık yapamadığı darbeyi siviller ve gençler üzerinden
yaptırabilmek için gecesini gündüzüne katarak çalışıyor CHP'nin
lideri...
Tek bir amaç var.
Türkiye'de yeni bir ayaklanma yaşandığında, "Ama adam
diktatördü" diyerek dünyanın da algısını bu yönde
değiştirip, darbeyi meşrulaştırmak!
Tıpkı Kaddafi'ye yapılanı yaptırabilmek.
***
Yandaşları da yok değil hani...
Bir yanda 200 TL karşılığında sokakları yangın yerine çevirmeye
çalışan paralı askerler. Diğer yanda şehir meydanlarına tırlarla
taşınan biraları içip kendinden geçenler.
Bir de Sanatçılardan ve gazetecilerden oluşan bir kesim var. Hepsi
önceden prova edilmiş sözlerle diktatör dedikleri adama ve ona oy
veren seçmene en ağır cümlelerle küfür ve hakaretleri
sıralıyor.
Gözlerinden kin, sözlerinden nefret saçılıyor. Kurdukları her cümle
savaş ve kan kokuyor. Kaldırımların dibindeki oluklardan kan
akıncaya kadar durmak istemiyorlar.
"Fikir özgürlüğü ile küfür özgürlüğü aynı şey
değil" diyerek bu çirkinliğe karşı çıkanlar ise bir anda,
"Bak beni hedef gösteriyor" sözleriyle
sindirilmeye çalışılıyor.
"Özgür insanlar kiminle isterse, onunla at
sürerler" düşüncesine zerre kadar saygıları yok.
"Benim küfretme özgürlüğüm var. Ama senin kınama veya tepki
gösterme özgürlüğün yok" gibi utanç verici fikirleri
savunabiliyorlar.
Bu bir psikolojik harp. Hem kendi yandaşlarını, hem
karşısındakileri yazdıklarıyla birer barut haline getiriyorlar
bilinçlice. İkinci infilak anı geldiğinde başarıya ulaşmak amacıyla
ellerinden gelen alçaklığı yapıyorlar.
Oysa kendileri de çok iyi biliyor.
Karşılarına dikilenler, "Birileri istemiyor diye seçimle
gelen bir iktidarı sürgün etme dönemi sona erdi. Eğer bu iktidar
gidecekse, geldiği güzergahı takip ederek gidecek. Bu işi sizin
kirli ellerinize bırakmayız" diyor.
"Yalaka, bidon kafalı, makarnacı, kömürcü, göbeğini kaşıyan
adam, Erdoğan'ın kıçının kılı, koyun sürüsü..."
Bu aşağılama sözlerini duymalarına rağmen, inandıkları değerlere
sıkı sıkıya sarılan bir kesim var artık bu topraklarda...
Onlar, hiç de çabuk ve hiç de kolay olmayan bir yoldan geldiler.
Korkunun, kılıçtan daha derin yaralar açtığını yaşayarak ulaştılar
bugünlere. Yaşamayı umduğu hayatı, darbe hileleriyle ellerinden
alınanlar, bahtının ipini bir kez yakaladı ve kolay kolay
bırakmayacak.
Eylemler, sözlerden daha gerçektir.
Gururu için kan, hırsı için makam isteyenlerin çağı sona erdi.
Ülkeye sadakati, sözlerden öte eylemleriyle gösterenlerin devri
başladı.
Adnan Menderes suçsuz günahsız yere ipe götürülürken çaresizce
izleyenlerin torunları, Özal zehirlenerek öldürülürken biçare
kalanların çocukları bir kez daha aynı zulme uğramamak için en
kutsal savaşını veriyor.
Tarih, Menderes'in asılmasını da, o haksızlık karşısında susanları
da yazıyor. Bugün kimi lanetle, kimi rahmetle andığımız belli.
Bu dünya neleri geçiştirmedi. İçinde bizler olsak da olmasak da
yerkürenin öyküsü devam edecek. Bugünler de geçip gidecek, birer
mide bulantısı gibi...
Birileri "Tarih sizi birer koyun sürüsü olarak
yazacak" diyedursun.
Doğrudur...
Tarih bugünleri de yazacak...
Kimilerini darbe hevesiyle, ülkenin istikbaline kastedenler olarak.
Kimilerini ise gerçek diktatörlerin torunlarının karşısında onur ve
yaşam mücadelesi verenler olarak.
Bugünleri görenler de anılacak gelecekte...
Kimilerini lanetle, kimilerini rahmetle...