BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Yeni bir fişleme skandalı daha

Saadettin Tantan emir verdi, bir grup öğretim üyesi, 40 ilin inanç haritasını çıkardı. Herkesin mezhebi ve tarikatı rapor edildi. Bu rapor MGK'da masaya yatırıldı.

Abone ol

Vatan Gazetesi'nden Ruşen Çakır, önümüzdeki günlerde çok tartışılacağı sanılan bir skandalı orta çakırda. Çakar, 40 ilde gerçekleştirilen inanç fişlemesi skandalını, Vatan'daki köşesinde şöyle anlattı: İlk olarak, yeni tanıştığımız bir kişinin bürosunda Elazığ ili ile ilgili kalın bir fotokopi kitap gördüm. Sayfalar boyunca, köy köy, mahalle mahalle, Elazığ'da hangi din, mezhep ve hatta cemaatten kaç kişinin yaşadığı anlatılıyordu. Söz konusu kişi, bunu bir polis tanıdığından edindiğini, bildiği kadarıyla başka iller hakkında da bu tür çalışmalar olduğunu söyledi. Kısa süreli bir araştırmayla, bir grup üniversite öğretim üyesinin yaklaşık on yıldır çok iddialı bir çalışma yürütmekte olduğunu öğrendim. "Türkiye'nin inanç Coğrafyası" adını taşıyan bu projenin başlatıcısı Prof. Şaban Kuzgun'du. 14 Mayıs 2000 günü Kayseri'de bir trafik kazası sonucu ölen Prof. Kuzgun'un yakınları ve öğrencileriyle görüştüm. Prof. Kuzgun ölmeden önce kaleme aldığı bir makalede projesinin amacını şöyle tanımlamıştı: "Türkiye'de yaşayan farklı dinlere, farklı mezheplere, hatta farklı tarikatlara mensup insanların bölge, il, ilçe, köy veya mahalle bazında sayılarını tespit etmek, bu yolla onların Türkiye genelindeki miktarlarını ortaya koymak." Mezhepler, tarikatlar Proje Prof. Kuzgun'un hayatını kaybetmesiyle kesintiye uğramakla birlikte, 1994-2000 yılları arasında 40'ı aşkın ilin "inanç haritası"nın çıkartılmış olduğunu saptadık. Yedisi doktora, diğerleri yüksek lisans (master) tezi olarak hazırlanan araştırmaların herbirinde, söz konusu illerin tek tek tüm köy ve mahallelerinde ne kadar Müslüman ve gayri müslimin yaşadığı; Müslümanların ne kadarının Sünni, ne kadarının Alevi olduğu; Sünniler arasında Hanefi ve Şafilerin oranı tablolar halinde veriliyor. Bu çalışmalarda Süleymancı, Nurcu, vb. cemaatlerle, Nakşibendi, Kadiri ve diğer tarikatların hangi kollarının ne kadar etkili olduğu; bunların faaliyetlerini hangi kurumlar üzerinden yürüttükleri de belirtiliyor. Bu cemaatler dışında "radikal İslamcı" oluşumların olup olmadığı ve güçleri de ele alınıyor. MGK'nın haberi vardı Aslen dinler tarihi uzmanı olan ve siyasi olarak Türkçü/milliyetçi bir çizgideki Prof. Kuzgun, söz konusu çevrelerde infial yaratan, Peter Andrews'un "Türkiye Cumhuriyeti'nde Etnik Gruplar" adlı kitabına cevap olarak "Türkiye'nin inanç Coğrafyası" projesini geliştirmiş. Yakınları ve öğrencileri, Prof. Kuzgun'un projeyi Milli Güvenlik Kurulu'na sunduğu ve aldığı onayla işe koyulduğunu söylüyorlar. Nitekim Prof. Kuzgun projesini, "Araştırmanın esas amacı bilime hizmet olmakla birlikte, bu çalışmanın ülke bütünlüğü açısından devlet arşivine kazandırılmasının da büyük önemi vardır. Bu çalışmanın siyasi ve ideolojik amacı yoktur. Türkiye'deki inanç gruplarının devlet tarafından detaylı bir şekilde tanınması ülke bütünlüğünün korunması açısından çok önemlidir" diye tanıtmış. Bilindiği gibi "inanç haritası" kavramı, 28 Şubat sürecinde Türkiye'nin gündemine girmiş, laik düzenin korunması için İslami cemaatlerin sayı ve etkisinin bilinmesinin şart olduğu konusunda medyada yazılar çıkmıştı. Prof. Kuzgun'un projesinin tam da bu süreçte tepe noktasında olması, kaderin bir cilvesi olsa gerek. Tantan bakanlığı kaybetti! Ardından Hizbullah olayının patlamasıyla, dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, valilere, değişik vesilelerle, "Bölgenizin inanç haritasını çıkartın. Bunu iyi inceleyip ona göre insanlarımızın eksiği olan, inancını en iyi şekilde yapabileceği, öğreneceği sistemi de halkın hizmetine sokun" diye talimat vermişti. VATAN'ın edindiği bilgiye göre Tantan Prof. Kuzgun'un yaptıklarından haberdardı ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın projeyi desteklemesini istiyordu. Ama önce Prof. Kuzgun öldü, ardından Tantan bakanlığı kaybetti. İnanç haritası üç üniversitede çizildi Prof. Kuzgun, Erciyes (Kayseri) Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesiyken 1990 başlarında projeye girişti, ama İ994'de Fırat (Elazığ) Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne kurucu dekan olduktan sonra kendisim tam olarak bu işe adadı. İnönü (Malatya) Üniversitesi, Fırat ve Erciyes Üniversitelerinin sosyal bilimler enstitülerinin tam desteğini arkasına alınca yüksek lisans (master) ve doktora tezleri peş peşe gelmeye başladı. "Bilimsel fişleme"ye ne dediler? Nur Vergin İ.Ü SBF Öğretim Üyesi Sözde akademik ama istihbarat çalışması ABD'de skandal niteliği taşıyan ünlü 'Camelot projesi' vardı. Güney Amerika toplumlarında yürütülen sözde bir sosyolojik araştırma. Yürütenlerin bu çalışmayı CIA için yaptıkları ortaya çıktığında kıyamet koptu ve araştırmanın bulguları bilim dünyasında çöpe atılıverdi. Bilimin amacı gerçeğe erişmek, doğruyu bulmaktır, insanın yurttaşı olduğu devlet dahil olmak üzere, şu veya bu kuruma hizmet etmek değil. Çünkü bilim adamı devletin memuru değil. Nedense bizde bağımsız bir kamu görevlisi değil de memur olma merakı birçok akademisyende var. Allah aşkına, özellikle taşra kentlerinde bizim devletimizin emniyetiyle, askeriyle, mülki amirleriyle ve mahalle muhtarlarıyla kimin inancının ne olduğunu bilmesi için bu acemi, sözde akademik, aslında istihbaratı çalışmaların bulgularına ihtiyacı mı var? HÜ Antropoloji Bölümü'nden Doç Suavi Aydın Devlete hizmet amacıyla bilim olmaz Proje, doğrudan doğruya YÖK üniversitelerinde bilimin ne hale geldiğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bir kere doğru-düzgün bir üniversitelerde ve akademik ortamda bu çalışmaların hiçbiri 'tez' olarak değerlendirilmez ve bu tezleri hazırlayanlar unvan alamazlar. Yine hiçbir doğru-düzgün üniversitede hiçbir bilim adamı araştırmasının ya da çalışmasının amacını bu şekilde tanımlayamaz. AB sürecinde nüfus sayımlarında din sorusunun bile iptal edilmesi gündemde iken devletin bu tür bilgiyi böylesine dolaylı yoldan elde etmeye çalışması ve kendisine 'bilim adamı' diyebilen kişilerin bu hizmete koşmaları hangi meslek etiğiyle ve hangi demokratik devlet projesiyle bağdaşabilir? İsmail Engin Antropolog Çatışma ortamına zemin hazırlayabilir Bu akademik çalışmaların verileri, Genel Nüfus Sayımı ve dolayısıyla saptanan demografik hareketlerden, değişmelerden ve gelişimlerden nasiplenmemiş görünmekte. Özellikle kent ortamında nüfusun inanç eğilimlerinin belirlenmesinin zorluklarının nasıl aşıldığı metodolojik önemli bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye koşullarında 'inanç coğrafyası'nın belirlenebilmesi zordur. Bundan da öte bu çalışmalardaki metodolojik problemlerin aşılabilmesi sorunludur. Bu çalışmalar şu an için olası 'çatışma ortamına' zemin hazırlayabilir. Prof. Kuzgun ne demiş? Misyonerlik endişesi Düşmanlarımız kendi dininden ve mezhebinden olan insanları kendi tabii müttefikleri olarak görür, savaş öncesinde onlarla ilişkiye girerek ülke içinde iç dinamizmi çökertmeye çalışırlar" diyen Prof. Şaban Kuzgun'un, İslami cemaatlerden çok gayri müslim oluşumlara şüpheyle baktığı anlaşılıyor. Bu nedenle yapılan çalışmalarda, söz konusu illerde Müslüman olmayan kaç kişi bulunduğu, özellikle Ermeni olup olmadığı titizlikle araştırılmış. Öğrencileri hocalarının misyonerlik faaliyetleri konusunda çok hassas olduğunu, son yıllarında "dinlerarası diyalog" girişimlerine karşı mücadele ettiğini vurguluyorlar. Hatta Prof. Kuzgun'un Şanlıurfa'daki dinlerarası diyaloga karşı bir sempozyum dönüşü ölümünün de kaza olmayabileceğini ileri sürüyorlar. Alevi-Sünni çatışması Türkiye'nin inanç Coğrafyası" adı altındaki projenin bir başka temel hedefi, hakkında türlü spekülasyonlar yapılan Alevi nüfusunu tam olarak saptamak. "Ülkemizde Alevi-Sünni çatışmasını sağlamak üzere çeşitli provokasyonlar düzenlenmekte ve kitleler eyleme geçirilmektedir. Provokatörlerin sızabilecekleri yerlerin önceden bilinmesi için Türkiye'nin inanç haritasının en ayrıntılı şekilde devletin elinde olması gerekir" diye yazan Prof. Şaban Kuzgun, buna uygun olarak, Kahramanmaraş, Erzincan, Sivas, Hatay, Malatya, Tokat gibi Alevi ve Sünnilerin karışık yaşadığı illere öncelik vermiş. Yazı: Ruşen Çakır Kaynak: Vatan Gazetesi