BBP Lideri'nin sözleri gazete yazarlarının tepki seline yol açtı. Radikal'den İsmet Berkan ile Milliyet'ten Hasan Cemal, Yazıcıoğlu'nun sözlerini 'talihsizlik' olarak n
Abone olBüyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun, "Devlet, sorumluluğunu yerine getirmezse, vatandaş geri kalmaz. Milletin kendi güvenliğini sağlamak hakkıdır" şeklindeki sözleri tepkiye yolaçtı.
Milliyet Gazetesi'nden Hasan Cemal, Yazıcıoğlu'na diye tepki gösterirken, Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan ise daha kullandı. İşte iki yazar ve iki tepki:
Yazı: Hasan Cemal
Kaynak:
- O kadar uzak değil, 1970'li yıllarda da böyle çıkmışlardı sahneye. "Devlet görevini yapmıyor!" diyerek örgütlenmişlerdi.
Kendi silahlı güçlerini, devletin yerine koymuşlardı. "Komünistlere karşı vatanı yeterince korumuyor devlet" diyerek silahlanmışlardı.
Cinayet işlediler.
Katliam yaptılar.
Tabii kullanıldılar da...
O korkunç kutuplaşma böyle yaratıldı 1970'lerde. Şiddet ve anarşi böyle vurdu. Cehennem böyle yaşandı.
Ve böyle geldi 12 Eylül de. Hapishaneleriyle, işkenceleriyle, idamlarıyla, siyaset yasaklarıyla...
Unuttuğunuzu sanmıyorum.
Her şeyin içindeydiniz.
Öyle değil mi?
Sözüm size Muhsin Yazıcıoğlu.
Büyük Birlik Partisi Başkanı olarak yaptığınız son açıklamaları okuyorum.
Ve irkiliyorum.
Hiç mi ders almadınız?..
"Devlet devletliğini yapmıyorsa, evde mi oturacağız?" diyebiliyorsunuz hâlâ...
"Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!' demişler. Milletin hissiyatına tecavüz ediliyor, halk kışkırtılıyor. İtleri salıyorlar, taşları bağlıyorlar" diyebiliyorsunuz hâlâ...
Daha ileri gidip:
"Devlet, sorumluluğunu yerine getirmezse, vatandaş geri kalmaz. Milletin kendi güvenliğini sağlamak hakkıdır" diyebiliyorsunuz hâlâ... (Radikal, 8 Eylül 05, manşet haber)
Hiç mi ders almadınız? Bilemem, belki ders almak gibi bir niyetiniz de yok.
12 Eylül öncesi de böyleydiniz. Kendinizi devletin yerine koyarak yola çıktınız. Türkiye kan gölüne döndü.
Şimdi de çok tehlikeli bir oyun içindesiniz. Eskiden sağ-sol düşmanlığı üzerinde zıplamıştınız. Bugün Türk-Kürt düşmanlığı üzerinde zıplıyorsunuz.
Bu ülkeye yapılabilecek en büyük düşmanlık budur.
Türklerle Kürtleri birbirlerine kırdıracak bir yörüngede seyir halindesiniz. "Milletin hissiyatına tecavüz ediliyor; evde mi oturacağız?" diye çağrı yapıyorsunuz.
Oysa, yapılması gereken tam tersidir.
PKK kaynaklı şiddet ve terör tecrit edilecekse, bu mücadelede hedef küçültülecekse, tahrik ve kışkırtmadan özenle kaçınmak gerekir.
Sözüm size Yazıcıoğlu.
Yangına körükle gidiyorsunuz.
PKK ve tepesindeki yönetici klik, Türkiye'yi demokrasi ve Avrupa Birliği yolundan kaydırmak için sokağı ateşe vermenin peşinde. Bu amaçla, anlaşılan o ki, bir kardeş kavgası çıkarlarına uygun gözüküyor.
Siz de mi aynı görüştesiniz?
Türk milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği çatışsın mı istiyorsunuz? Türklerle Kürtler birbirlerinin gırtlağına sarılsınlar mı istiyorsunuz? 1990'larda olmayan 21. yüzyılda mı olacak?
Bu mu muradınız?..
"Devlet devletliğini yapmazsa, evimizde mi oturacağız?" derken, dilinizin altındaki bakla bu mu yoksa?
Bakın, terörle mücadelede verilen şehitler elbette anaların yüreğini dağlıyor.
Bu acı hepimizin.
Peki, siyasetçinin görevi nedir? Anaların yüreğindeki bu yangına körükle gitmek mi?
Asla değil, olmamalı.
Sorumluluk sahibi siyasetçi, bu yangından kütük kapmaya çalışan değildir, olamaz da.
Yalnız sizi eleştirmiyorum.
Muhalefette o kadar çok var ki yangına körükle giden...
Dikkatle izliyorum.
Yalnız sizin gibiler değil, örneğin sosyal demokrat geçinenler arasında da var, sokakta kabarmaya başlayan milliyetçilik dalgasına kapılanlar...
Yazık!
Allah iflah etsin hepinizi.
Yazı: İsmet Berkan
Kaynak:
Aslında bu yazıyı da kolayca 'Türkiye'nin Türkleştirilmesi' serisine dahil etmek mümkün ama etnik çatışmayı tahrik eden taraf sadece Türk tarafı değil, o yüzden haksızlık etmek istemem.
Doğrudur, geçmişte suç sayılan bazı şeyler bu memlekette artık 'demokratik hak.' Öcalan'a özgürlük istemek de hak, Kürtlerin siyasi haklarını dile getirmek veya bunları meydan mitingleriyle talep etmek de hak. Ancak bu 'hak'ka mesela Öcalan posterlerinin taşınması dahil değil. Yine bu hakka ele silah almak dahil değil.
Çünkü 'siyasi propaganda' ile terör örgütü propagandası arasında büyük fark var.
Çünkü siyaset yapmakla teröre sapmak arasında büyük fark var!
Öncelikle Kürt tarafı demokratik hak talepleriyle terör örgütü propagandası arasındaki çizgiyi sürekli ihlal ediyor. İşte son olarak Öcalan posterli gösteriler, yakıp yıkmalar...
Ancak zaten PKK ile yakınlıklarını gizlemeye bile gerek görmeyen o Kürtlerin başlıca amacı Öcalan'a özgürlük taleplerini dile getirmek falan değil, Türkler ile Kürtler arasında bir etnik çatışmanın çıkmasını temine çalışmak.
O yüzden o kadar tahrik ediciler, o yüzden o kadar saldırganlar!
Evet, Kürt tahrikçiler işbaşında olur da Türk tahrikçiler durur mu, hemen onlar da mevzileniyorlar, kan kokusunu almış biçimde köşelerinden fırlayıp tuhaf açıklamalar yapmaya başlıyorlar.
Dünkü Radikal'in manşetinde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun sözleri vardı. Ama aslında bu tür sözleri tek söyleyen Yazıcıoğlu değil; MHP de ve Yaşar Okuyan da aynı tarzda konuşuyor zaten.
Bir etnik çatışmanın tehdidi ile siyaset yapan zavallılar bunlar. İçlerinde azıcık memleket sevgisi olsa, çatışmayı tahrik edeceklerine ortalığı sakinleştirmeye, zaten küçük olan olayları büyütmek yerine iyice küçültmeye çalışırlar. Ama hayır, hangimiz daha sertiz, hangimiz daha Türkçüyüz kavgasındalar.
Terörle mücadelenin en zor döneminde, her gün birden fazla şehit cenazesinin kalktığı dönemde Türkiye bir Türk-Kürt çatışması tuzağına düşmedi ama bugün o tuzak maalesef çok daha yakın. Bakın, Antalya Korkuteli'de bir şehit cenazesine onbinlerce insan katılıyor.
Bunu biz yarattık. En başta medya ve ardından da Türkçü tahrikçiler...
Bence herkese düşen öncelikli görev bu tehlikeli tırmanışı durdurmak ve ortamı sakinleştirmek olmalı. Bu nasıl yapılır bilmiyorum ama herhalde en önce Muhsin Yazıcıoğlu gibilere ortak tepkiler vermek, onların bu çeşit konuşmalar yapmasını ayıplamakla, kınamakla başlamak gerek.
Bir yanda terör örgütü, bir yanda geçmişte nasıl bir terör yaratabileceğini kanıtlamış başka örgütler... Türkiye bunların arasında sıkışıp kalmamalı, Türkiye kendi yolunu açmalı...