BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

Yazarlardan Recep Bey yorumları!

CHP'nin 7'inci lideri Kılıçdaroğlu'nun konuşması gazeteleri olduğu kadar yazarları da böldü. İşte birbirinden farklı yorumlar:

Abone ol

Deniz Baykal'ın istifasıyla boşalan genel başkanlık koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı konuşmanın yankıları sürüyor.

Gazete manşetlerini bölen tartışma köşe yazarlarını da ikiye ayırdı. Kılıçdaroğlu'nun konuşmasını alkışlayanlar da var, "Lider yeni, içerik eski" diyerek ağır eleştiriler getirenler de.

İşte Kurultay'ı izleyen yazarlardan Kongre notları ve Kılıçdaroğlu yorumları:

Ahmet Hakan
Sanki ‘Erdoğan’a nereden vurulur’ dersi almış gibi


UZUN zamandır CHP’lilere yönelik yazıp çiziyorum. Diyorum ki:
 Siz “Başörtülülere göz açtırtmayacağız” dedikçe...
 Siz sadece “Türkiye laiktir / laik kalacak” diye slogan attıkça...
 Siz kılık kıyafet zaptiyeliğine soyundukça...
 Siz yoksul dindarları görmemeye devam ettikçe...
 Siz ötekileştirdikçe...
 Siz özgürlüklerin önüne engel olarak çıktıkça...
 Siz etnik kimliği nedeniyle dışlandığını hissedenlere bir yanıt vermedikçe...
 Siz çalışmadıkça...
 Siz fabrikaları, tarlaları, sokakları boş bıraktıkça...
 Siz halkın değil devletin özel güvenlik birimi gibi davrandıkça...
Sittin sene de geçse...
Tayyip Erdoğan’ı deviremezsiniz...
Ve vurguladım:
Siz böyle yaptıkça Erdoğan’a yazar.
Kemal Kılıçdaroğlu ilk zorlu sınavında...
“Erdoğan’a nereden vurulur” meselesini halletmiş gibiydi.
Erdoğan’a hiç beklemediği yerlerden vurdu...
 Mesela “havuzlu villa”dan vurdu.
 Mesela kişisel zenginleşme meselesinden vurdu.
 Mesela başörtülü gariban işçi kızlardan vurdu.
 Mesela “korku imparatorluğu”ndan vurdu.
 Mesela “gece yatağa aç yatan çocuklar” üzerinden vurdu.
 Mesela ölümü kader denilen maden işçisinden vurdu. 
Mesela işsizlerden vurdu.
 Mesela yaratılan cepheleşme üzerinden vurdu.
 Mesela “Sizin nereniz mağdur” cümlesiyle vurdu.
 Mesela Adiloş Bebe’den vurdu... Nâzım’dan vurdu.
Tamamdır.
Adalet sağlanmıştır.
Artık tahterevalli siyaseti sona ermiştir.
Artık oyların çantada keklik olduğu dönem sona ermiştir.
Artık ezberler tekrarlanmayacaktır.
Artık haksız oy edinme süreci son bulmuştur.
Artık tüm Türkiye rekabet alanıdır.
Ne diyelim?
İyi olan kazansın...

Hitabetine not veriyorum

 SES TONU: Biraz fazla bağırdı... Sesteki iniş çıkışlara biraz daha özen gösterse daha iyi olacak gibi...
 HEYECAN: Azıcık heyecan iyidir... Ama Gandi’nin heyecanı galiba biraz fazla idi...
 TEKNOLOJİK DESTEK: Keşke bir prompter cihazına bakarak konuşsaydı... Çünkü bir dirhem prompter, bin ayıp örter. Tabii kafayı prompter’dan kaldırmamak koşuluyla...
 ZORU SEÇTİ: Kâğıttaki notlara bakarak konuşmamak çok zordur. O zoru seçti... Sular seller gibi konuştuğu söylenemez... Ama iyi şarkı söylemek de, “az sonra büyük bir hata yapacakmış” gibi bir izlenim verip o hatayı yapmamak değil midir?
 ESPRİSİZLİK: “Recep Bey” tabirini kullanması fena değildi... Kısa ve vurgulu cümleler de iyiydi... Fakat yine de biraz daha esprili olması şart.
 İÇERİK: Korku imparatorluğu, tamam... İş dünyasına umut, tamam... Mağdur edebiyatına dokundurma, tamam... Yoksulluk, tamam... İşsizlik, tamam... Kendine güven, tamam... Ama keşke Kürt sorunu ve özgürlükler alanında çok daha cesur çıkışlar yapabilseydi.

İlk kez oldu
 İlk kez bir CHP Genel Başkanı konuşurken salondakiler gözyaşlarına boğuldular.
 İlk kez bir CHP Genel Başkanı için “devrimci” diye slogan atıldı.
 İlk kez bir CHP Genel Başkanı, havuzlu villa sahipleri ile başörtülü gariban işçi kızları birbirinden ayırdı.
 İlk kez CHP saflarında bu denli yüksek “İktidara geliyoruz” vurgusu yapıldı.
 İlk kez CHP sözcüleri “Atatürk” ya da “laiklik” diyerek işi bitirmediler.
 İlk kez CHP’de bu denli taşkın bir heyecana tanık olundu.
 İlk kez bir CHP Genel Başkanı için kurultay salonundaki heyecan topluma a sirayet etti.
 İlk kez bir CHP Genel Başkanı sözü uzatmadı.
 İlk kez CHP’de alçakgönüllülük geçer akçe oldu.

Kurultay’dan şu 6 dersi çıkardım
 BİR: Bir parti her şeyden önce kurultayını uygar koşullar altında yapmakla sorumlu olmalıdır.
 İKİ: Hırsız avcısı bir lider adayını lider seçen bir partinin kurultayında bile ceplere dikkat edilmelidir... Cüzdanınız gidebilir.
 ÜÇ: Kurultay salonu önünde tezgâh açan simitçi, gazozcu, kebapçı türü esnafın partisi, ekmek partisidir.
 DÖRT: Uzun süredir iktidara gelmemiş bir partinin neferleri, iktidar isteğini öyle bir yayarlar ki ortaya çıkan enerjiden rahatsız olabilirsiniz.
 BEŞ: Gazeteciler arasında delegeleri seyretmektense, delegeler arasından gazetecileri seyretmek daha keyiflidir.
 ALTI: Ancak iktidara geleceğine inanılan bir partinin neferleri, kurultay salonunun olumsuz koşullarından yakınmazlar.
FEHMİ KORU VE MEHMET BARLAS'IN YAZILARI İÇİN TIKLAYIN

[PAGE]



Fehmi Koru
Bir Kurultay ve bir gazete

Kemal Kılıçdaroğlu dün yapılan CHP Kurultayı'nda Önder Sav ve 1200'den fazla delege tarafından genel başkan adayı gösterildi. CHP'nin yeni genel başkanı Kurultay'a kravatsız gelmişti; "Neden?" diye soranlara, "Halka yakın olmak için" cevabını verdi.

Kurultay delegeleri artık CHP'nin resmi sözcülüğüne savunmuş Hürriyet'te o gün okudukları ölçüsü kaçık övgü yazılarından mutluydular.

Basın tarihine de geçecek o yazılardan bir seçki sunuyorum sizlere:

Halk seçti, kurultay onaylayacak –

"Bugün Türk demokrasi tarihinde yine önemli bir olay gerçekleşiyor. / Cumhuriyet Halk Partisi yeni genel başkanını seçiyor. / Ama herkes, özellikle de CHP delegeleri, şunun farkında olmalı. / Kılıçdaroğlu bugün Kurultay'a seçilmiş olarak gelecek. / Halk zaten onu seçti. Kurultay da bunu onaylayacak. / Böyle bir şey CHP Kurultay delegelerini küçültür mü? Asla. / Tam aksine büyütür. Partilerdeki lider sultasından, otokratik yapılardan çok çekmiş olan Türk demokrasisi bugün yeni bir sayfa açıyor. // Bir lider böyle, adı konmamış bir referandumla işbaşına gelmişse, bilin ki, artık milletvekili adaylarını da aynı yoldan belirleyecektir."

Rakiplerini kıskandıracak kadar sakin –

"Evet, artık Kılıçdaroğlu aday. // Dün CHP Genel Merkezine bakıyorum, insanlar akın akın. Parti dediğin böyle olur. / Daha sonra Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya geliyoruz. İşte, bizden biri. Değişimi vurgulayan sosyal demokrat dediğin lider böyle olur. / Tam sakin güç. Bugün kurultay önüne çıkacak ve belki ilk seçimde Türkiye'nin kaderini değiştirmeye talip olacak kişi, sanki o değil. Başta, Tayyip Erdoğan, rakiplerini çıldırtacak kadar sakin ve kendinden emin. // Bunlar günün notları. Mesele, yarın. Mesele, nasıl bir iktidar yürüyüşü. Her gittiği yerde, çevresine, işte bizden biri, duygusunu vermesi, en büyük avantajı. O avantajı sürdürmesi yine ona bağlı."

Bugün Türk siyaseti için tarihi bir gün –

"Partinin iki gün içinde genel başkan adayı çıkarması ve onun çevresinde toplanma kararlılığını gösterebilmesi çok önemli bir demokratik refleksti. / İşte böyle bir demokratik olgunluğu ancak CHP gibi bilinçli bir parti örgütü başarabilirdi. / O da gerçekleşti. / Ben bunun olacağını adım gibi biliyordum. / Çünkü CHP örgütünün bilinçli davranışlarına defalarca tanık olmuştum. // Bugün yapılacak CHP kurultayı tarihi bir kurultay olacak. / Büyük olasılıkla bugün yepyeni bir CHP doğacak. // Herkes Türkiye'nin AKP iktidarına mahkûm olmaktan kurtulduğunu görecektir. / Bu çok uzak değildir."

Biri () de bu durumla inceden dalga geçiyor:

"Bizim grup mesela, Hürriyet, Milliyet, Star TV, Kanal D, CNN filân, 143 gazeteciyle salonda... CHP'nin 140 kişilik İstanbul delegesinden fazlayız... // İster misin, Önder Sav, Gürsel Tekin filân derken, Ahmet Hakan'ı genel sekreter, Güngör Mengi'yi genel başkan yardımcısı, Necati Doğru'yla Mustafa Mutlu'yu MYK üyesi yapsın Kılıçdaroğlu... Bi bakıyorsun Mehmet Ali Birand'la Fatih Altaylı parti meclisinde filân."

Deniz Baykal gelmemişti Kurultay'a; buna karşılık düne kadar 'Baykalcı' diye bilinen ve istifasını açıkladığında ağlayan, gençleri evinin önünde açlık grevine teşvik eden isimler, 'Kılıçdaroğlucu' olarak yerlerini almış, yeni genel başkan için imzalarını atmışlardı.

Nesrin Baytok mu? O yoktu Kurultay'da. Rahşan Ecevit ise oradaydı.


Mehmet Barlas
"Recep Bey" de rakibine "Gandi Efendi" derse değişim gerçekleşir mi?


Değişim rüzgârının fırtına şiddetinde estiği dünkü CHP Kurultayı'nda Kemal Kılıçdaroğlu'na bağlanan ümitler, bu önemli partinin ikilemini de sergiliyor.
Gerçi değişimin ilk yansıması Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Erdoğan'dan "Recep Bey" diye söz etmesi oldu. Bakarsınız Başbakan da bu değişim rüzgârına kapılır ve Kılıçdaroğlu'ndan "Gandi Efendi" diye söz etmeye başlar.
Ancak bilmeliyiz ki ne kadar çok ve sık "Değişim" kelimesi tekrarlanırsa tekrarlansın, kökten CHP'liler değişmek istemez.
Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu'nun Deniz Baykal damgalı CHP'yi "Gerçekten" değiştirmesi halinde, pek çok konuda AK Parti ile yakınlaşmış bir siyaset çizgisinin oluşması gerekecek.
Örneğin Kürt Açılımı konusunda neredeyse MHP'lileşen CHP'nin, değişim ertesinde "Açılım"a yaklaşması değişmeyecek mi?
Ya da "Ergenekon'un avukatı" olmayı siyasi çizgi olarak sunan bir yaklaşımın yerine "Sivilleşmenin avukatı" olmak gelecek.
Eğer sorun işsizlik ve çözüm istihdam yaratmak olacaksa, "Girişim gücü", "Yerli ve yabancı sermaye", "Özelleştirmeler" olmadan bu konulara nasıl yaklaşabilecek değişmiş bir CHP?
Değişmiş CHP'nin gözü ve kulağı halka ve onun temsilcisi olan TBMM'ye mi, yoksa eskisi gibi Ordu'ya ve Yargı'ya mı dönük olacak?

Kabul ederler mi?

Bu ve buna benzer konularda CHP gerçekten değişir ve yeni siyaset çizgisi oluşturursa, kökten CHP'li seçmen bunu kabul edebilir mi?
Neticede bu çizgi AK Parti'nin de çizgisi.
"Şeriat geliyor" veya "Bunlar ılımlı İslam devleti kuruyorlar" demeden, CHP nasıl muhalefet yapabilir?
Başı örtülü genç kızlara üniversitenin kapısını açmazsa, laiklik ile demokrasiyi nasıl özdeşleştirebilir?
Kılıçdaroğlu "Kıbrıs'a kalıcı çözüm bulunmadan AB'ye tam üye olmak mümkün değildir" gerçeğini seslendirdiği an, eski CHP'nin "Çözümsüzlük çözümdür" şeklindeki çizgisini dinamitlemiş olmayacak mı?
Şimdi bir düşünelim.
CHP'nin tabanı böyle bir değişimi mi, yoksa sadece iktidar ortak olmayı mı istiyor?

Sivilleşme hedefi

Yani CHP'nin AK Parti'nin çizgisini yakalamaya çalışmasına "Değişim" adı verildiği zaman, buna CHP tabanı ne der? Yurt ve dünya gerçeklerini kabul etmek, dünyaya açılmak, devletçiliği tam olarak rafa kaldırmak, sivil demokrasi üzerindeki yargının ve askerin vesayetini kaldırmak...
"Değişim" bu hedefleri içermiyor mu?
İşin daha da çarpıcı yanı bu hedeflere daha önce AK Parti'nin sahip çıkmış olması değil mi?
Her salı günü CHP'nin TBMM grup toplantısında Deniz Baykal'ın gergin ve her konuya "Hayır" diyerek karşı çıkan konuşmasına alışmış olan milletvekilleri, acaba Gandi türü bir pasifizme hazır olabilirler mi?
Dilerim yeni CHP eskisinden farklı olur ve gerçekten değişir.
Dilerim bütün açılımlarda bayrağı AK Parti'nin elinden almaya dönük bir siyaset çizgisi izlenir.
Dilerim İngiliz İşçi Partisi'ne veya Alman Sosyal Demokrat Partisi'ne benzer CHP...
Ama acaba CHP'nin kökten taraftarları böyle bir değişime hazırlar mı?


SERDAR TURGUT VE NAZLI ILICAK'IN YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

[PAGE]



Serdar Turgut
Kılıçdaroğlu seçilir ama bu ülkeyi yönetemez

Şurası da kesindir ki Türk'ün nefreti de aşırı sevgisi de ölümcül olabilir.
Bu memleket sevgilisine duyduğu aşırı aşk nedeniyle onu öldürüp katil olmuş insanlarla doludur.

Soyut aşırı çocuk sevgisi bulunan ama kendi çocuğuna bu duygularını tam gösteremeyen insanlar, bu memlekette fırsat bulduklarında çocuklara en büyük kötülükleri yapabilmektedir.
Türk'ün aşırı sevgisinin öldürücü olabileceğini dün Kemal Kılıçdaroğlu da yakından hissetti.

Halkı tanıdığı iddia edilen Kılıçdaroğlu halkın sevgisinin öldürücü yüzünü dün gördükten sonra inşallah şu an halkı yanlış tanıdığını düşünmemektedir
Kurultay'ın kapısından girer girmez Kılıçdaroğlu coşkulu kalabalığın arasında kayboldu, hatta bir ara ölmüş olabileceği söylentisi bile yayıldı gazeteciler arasında.

Ama yeni başkan o sevgi selinde bile hayatta kalmayı başararak, Gandi diye çağrılmasını ne kadar da hak ettiğini gösterdi.
Ayrıca dün yaşananlar CHP'nin seçim kazanması durumunda bile
Kılıçdaroğlu'nun bu memleketi yönetebilmesinin imkansız olduğunu ortaya çıkardı.


Ne demek istediğimi biraz sonra açıklayacağım ama ilk önce CHP'nin ve medyanın geleceği açısından son derece önemli olan bir öneriyi getirmek istiyorum bu aşamada.
Kemal Bey'in soyadının acilen değiştirilmesi gerekmektedir.
Bu acildir çünkü o soyadına sahip bir insan hakkında yazı yazabilmek neredeyse imkansızdır.

İçinde Kemal Bey'in adı geçen bir yazının sadece onun soyadından ibaret olması ihtimali büyüktür. Adını soyadını bir kez bile tam olarak yazmaya kalkışsanız bile o yazının bitivermesi  gerekiyor. Kılıçdaroğlu soyadını iki kez yazarsanız ortaya çıkacak cümleden sadece tek değil iki yazı bile olması mümkün.

Ben bu soruna çözüm yolu olarak Kemal Kılıçdaroğlu'nun adının bundan böyle Kemal K olarak kısaltılmasını önermeyi düşünmüştüm.

Ancak sonra Şahin K aklıma geldi. Ya Kemal K ile Şahin K arasında benzerlikler kurmaya çalışanlar çıkarsa diye korktum.
Biliyorsunuz Şahin K, Türkiye'nin dünyaca meşhur porno yıldızıdır.  Kemal K adı yapacağı bu çağrışım nedeniyle bu aşamada pek uygun olmayabilir gibi geldi bana.

Yanlış anlaşılmasın porno yıldızlığına bir meslek olarak benim bir itirazım yok. Hatta o mesleğin bir ağır işçilik olduğunu bile düşünmekteyim.
Ancak CHP'de son yaşananlardan sonra porno yıldızı çağrışımına izin verilmesinin yeni lidere ve partiye zarar vereceğini düşündüğümden Kemal K kısaltmasından vazgeçtim ama bir an önce Kemal Bey'in soyadı problemine başka türlü bir çözüm bulunması köşe yazarlığının selameti açısından kaçınılmazdır.


Bu kısa aradan sonra neden Kemal Bey'in seçilse bile bu ülkeyi yönetmesinin mümkün olmadığını düşündüğümü açıklamama geldi sıra.
Kurultay gösterdi ki Kemal Bey'in kendisine gösterilen ve önümüzdeki günlerde artacağı da belli olan aşırı sevgi yüzünden bir yerden diğerine gidebilmesi mümkün değildir.

Kurultay girişinde yaşanılanlar Kemal Kılıçdaroğlu başbakan seçildiğinde de başına gelecektir.

Onu çok seven ve sevecek insanların yaratacağı izdiham nedeniyle Kılıçdaroğlu'nun evinden çıkıp başbakanlığa gidebilmesi mümkün olamayacaktır.

Evinden çıkmaya cesaret gösterse bile adamcağızın kurultay kapısında olduğu gibi şehit olmak tehlikesi yaşaması ihtimali büyüktür.
Eh Türkiye gibi bir ülke evden çalışılarak yönetilemeyeceğine ve Kılıçdaroğlu sevgi besleyen kalabalıklar nedeniyle evden çıkamaycağına göre seçilmesi ülkeyi fiilen başbakansız bırakacaktır.

İktidar partisi başbakanının güvenliğini sağlar, onu başbakanlık binasına ulaştırır diyenler varsa bu düşüncenin ne kadar da yanlış olduğunu görmeleri için kurultayın ilk gününde yaşananları görmüş olmaları yetmiş olmalıdır.

CHP iyidir güzeldir de nedense kurultay salonlarını uzun yıllardır bir türlü düzgün örgütleyememektedir.

Bu kurultay salonu düzensizliği CHP'nin bir geleneğidir.
Deniz Baykal, yıllardır kurultay girişlerinde hayati bir tehlike yaşamaktan kurtulmak için üstüne çıkmaktan pek hoşlanmadığını tahmin ettiğim bir takım omuzlara alınmayı kabul etmek zorunda kaldı. Öylesine omuz mağduru oldu ki bir defasında kurultay salonuna bir merdivenle yukardan indi, inerken de istemeden Ricky Martin'e benzedi.
CHP bu konuda beceriksiz olduğundan, başbakan seçilen başkanlarını da evlerinden başbakanlık binasına götürmeyi başarabilecekleri çok şüphelidir.
Eğer Kemal Bey'in başbakan olmasını çok istiyorsak, yapacağımız en önemli iş sevgimizi düzgün olarak, özellikle sevdiğimizi öldürmeden göstermeyi bir an önce öğrenmemiz gerekiyor.

Kemal Bey iyi ki Rana ile evli değil
Kılıçdaroğlu'nun sakin duruşu hayli ilgi çekiyor.
Bu duruşunun onu çok popüler yapacağı belli.
Onu seyrederken dün içimden Rana ile iyi ki Kemal Bey yerine ben evliyim, CHP ve Türkiye ucuz kurtuldu diye geçirdim.
Çünkü Rana'nın evli olduğu adamın sinirlerini germek konusunda büyük uzmanlığı var. Hatta kocası sinirlerini aldırmış olsa bile Rana, o aldırılan sinirler yerine özel sinir nakli yaptırır ve yeni nakledilmiş o sinirleri bile gerer. Onunla uzun süre evli kalan bir adamdan sağlam bir şeyler çıkması mümkün değil

Benim yerime Kemal Bey Rana ile evli olsaydı, kurultay için evden çıkışında karısı onun sinirlerini mutlaka bir şekilde laçka edip salardı kocasını evden dışarıya. Adamcağız tam çıkmak üzereyken öyle bir laf eder, öyle bir hareket yapardı ki daha bir dakika kadar önce her şeye rağmen sakin durmaya çalışan kocası zincirinden yeni koparılmış bir şizoid olup çıkıverirdi.
O durumdaki bir Kemal Bey de kurultay girişinde kendisine geçit vermeyen sevenlerine en azından kafa atardı ve bir kaçını da mutlaka öldürüverirdi oracıkta. O durumda kurultay salonuna kesinlikle düzen gelirdi ama Kılıçdaroğlu'nun sakin lider imajı da bayağı zedelenirdi sanıyorum.

Nazlı Ilıcak
Recep Bey üslubunu sevmedim

Kemal Kılıçdaroğlu, acemi bir hatip. Özellikle, "Recep Bey" üslûbunu çok basit buldum. "Recep Bey sulanmasın o işe", "Millet perişan, o cebini doldurmakla meşgul", "Kalpazan" gibi iyice avamlaşan sözler bile sarf etti. Konuşması, parça parça, birçok bölümden oluşmuştu; bir konuda derinleşmeden, daldan dala atlıyordu; fikri takip yoktu.
"Recep Bey ekonomi bilmiyor. Recep Bey hukuk bilmiyor" benzeri yukarıdan bakan tavırlar ise, hem liderlik, hem de ülke yönetiminde rüştünü ispat etmeyen birinin ağzından çıkınca, pek inandırıcı olmuyordu.
Böyle önemli bir değişimin arefesinde, daha seviyeli ve kapsamlı, tarihi bir konuşma beklerdim. Oysa, sanki bir kahvehanede sohbet ediyor, aklına her geleni söylüyordu; tartmadan, ölçüp biçmeden. Ama delegeler mutlaka beğenmiştir. Çünkü işin ucunda, iktidara gelme umudu var. Ne söylediği mühim değil. Şimdilik, medyada esen rüzgârlar, Kılıçdaroğlu'nun yelkenini dolduruyor. Kimse, akıntıya karşı kürek çekmek istemez. Hele CHP'liler! Böyle dememin sebebi, bu partinin tavandan tabana bütün mensuplarının, bir günde rotayı Baykal'dan Kılıçdaroğlu'na kırmaları.


Kılıçdaroğlu için bestelenen şarkı ise hoşuma gitti: "Hem temiz, hem de dürüst bir insanoğlu / Geliyor, geliyor Kılıçdaroğlu / Yalanın talanın göründü sonu / Türkiyem sen de bas bağrına onu."
Türkiye'nin, Kılıçdaroğlu'nu bağrına basıp basmayacağını göreceğiz. İlk önemli sınav, referandum. 12 Eylül'de anayasa değişikliğine halktan "evet" çıkarsa, acaba Baykal yeniden devreye girer mi? Böyle bir beklenti var.
Kılıçdaroğlu, 1189 delegenin imzasıyla aday gösterildi; zaten seçilip seçilmeyeceği hususunda bir tartışma yoktu. Ama bugün (pazar), delegeler Parti Meclisi için oy kullanacak. Çarşaf liste belki Kılıçdaroğlu'nu bir nebze rahatlatabilirdi. Çünkü tercih yapmak zorunda kalmayacaktı. Her isteyen kişi, adını listeye yazdıracak, delegeden en fazla oyu alan kazanacaktı. Fakat blok liste esası benimsendi. Binlerce kişinin aday adayı olduğu söyleniyor. Parti Meclisi'ne ise sadece 80 isim girecek. Bu da, daha ilk adımlarda bir kırgınlık doğmasına sebebiyet vermez mi?


CHP'nin içini iyi bilenler, bugün ikinci adam konumuna yükselen Önder Sav ile İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in aralarında ihtilâf olduğunu söylüyor. Hatta bir ihtimal, Tekin'in, Parti Meclisi listesinde yer almayacağı bile belirtiliyor. Buna mukabil, tüzük değişikliği askıda; Önder Sav, Genel Sekreterlik'teki yetkilerini muhafaza ediyor. Baykal'ın Sav ile arasının açılmasının ana sebebi, CHP'deki yeniden yapılanma idi. Bu kapsamda, diğer partilerde olduğu gibi, her konuda genel başkan yardımcılıkları ihdas edilecekti. Genel Sekreterlik ise, rutin sekreterya vazifesini yürüten bir makam haline geliyordu. Şimdilik, bu düzenlemeden vazgeçildiği anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu açısından önemli bir taviz söz konusu. Nereye kadar tavizler devam edecek? Günün birinde yollar ayrılacak mı?

HASAN CEMAL, CAN DÜNDAR'IN YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

[PAGE]


Hasan Cemal
Erdoğan’ın işi artık daha güç, çünkü ‘halkçı Kemal’ sahnede!

kurultayını izliyorum televizyondan. Son derece heyecanlı, coşkulu bir hava. Yüzler gülüyor, gözlerin içi parıldıyor.
Ve bütün belirtiler, CHP saflarında beklenti çıtasının olağanüstü yükseldiğine işaret ediyor.
Beklenti çıtası iktidar yürüyüşü ile ilgili, Baykal döneminde gerçekleşmeyen bir özlemle ilgili.
Bu bir gerçek.
CHP, Baykal’ın liderliğinde iktidar yürüyüşü başlatamadı, iktidar dalgasının üstüne yıllar yılı oturamadı.
Gandi Kemal’le olabilecek mi? Kurultay salonunda esen hava böyle bir beklentinin gitgide kabardığını gösteriyor.
Kulağa en çok çalınan sözcükler:
Umut... Canlanma... Birlik... Değişim... İktidar...
Herkesin ağzından bal akıyor. Daha düne kadar Baykal’ın yakın çevresinde yer alan önde gelen bazı CHP’liler de, bakıyorum, kendilerini bu coşkulu havaya kaptırmış durumdalar.
Siyaset acımasız, hele zamanında çekilmeyi bilmezsen...
Baykal kurultayda yok, mesaj da göndermiyor. Buna karşılık kurultay salonunda.
1970’lerden itibaren Ecevit’le adeta kan davasına düşmüş Baykal’ın sahneden inişini kutluyor belki de, Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklayarak.
da tribüne, Rahşan Ecevit’in yanına gidip kendisine teşekkür ediyor, elini sıkarak poz veriyor medyaya...
Kılıçdaroğlu ve kurmayları, öyle gözüküyor ki, 1970’lerdeki ‘Karaoğlan rüzgârı’nı estirmek istiyorlar. Kurultayın havası öyle.
Halkçı Ecevit’ten sonra
şimdi de halkçı Kemal...
1970’lerde meydanlar Başbakan Ecevit diye inlemişti. Mavi gömleği ve kasketi ile kitleleri coşturan Ecevit, Demirel’in AP’sini seçim sandığında iki kez üst üste yenmişti.
Kurultay salonunda Başbakan Kemal sloganları... ‘Halkçı Kemal’in Ecevit mavisi gömleği yok ama kravatsız ve kasvetli... Halkın önüne böyle çıkmaya hazırlanıyor.
Kravatsız ve kasketli Kemal Kılıçdaroğlu’nun dili ve söylemi de halka daha yakın ve sıcak. Büyük, cilalı laflar etmiyor, basit ve anlaşılır konuşuyor çünkü.
Bu açıdan, Demirel ve Özal gibi liderlere daha yakın bir konuşma tarzı sergiliyor, ‘Recep Bey’li dili onlara çalıyor.
Ama aynı zamanda Ecevit’in 1970’lerdeki iktidar yürüyüşünde attığı sloganlar da Kılıçdaroğlu’nun ağızdan hiç düşmüyor.
“Halkla beraber hakça bir düzen!”
“Hakça bölüşen bir ...”
“Halkın devrimcisi...”
Ya da Demirel’imsi bir slogan:
“Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacağız.”
ve yolsuzlukla mücadeleyi sürekli yinelerken, Türkiye’nin ‘sosyal devlet’i unuttuğunu söylerken, temiz Türkiye çağrısı yaparken, merkez sağ liderlerin çok sevdiği bir sloganı atmaktan da geri durmuyor:
“Ev kadınının mutfakta kaynamayan tenceresi bizim derdimizdir!”
Konuşmasında sürekli olarak ‘demokrasi çıtasını yükseltme’nin altını çiziyor. Bunun için yeni ve çağdaş bir sözü veriyor.
Ama bu arada demokrasi açısından bu ülkede engel oluşturan ‘vesayet sistemi’ne pek öyle toz kondurmuyor.
Demokrasi vurgusu yaparken, çok önemli bir meseleyi, parti içi demokrasi vaadini CHP’nin gündemine getiriyor.
Demokrasi açısından bir başka önemli vaadi de, seçimlerdeki yüzde 10 barajını indirmek...
Siyasi ahlak yasasının çıkarılması ve dokunulmazlıkların kaldırılması için de söz veriyor.
’ni önemsediğini söylüyor. Hukuk ve demokrasi alanında AB standartlarını benimsediğini belirtiyor. Ama aynı zamanda AB’nin Türkiye’ye çifte standart uygulamaktan vazgeçmesini haklı olarak isterken, “Türkiye AB’ye mahkûm değildir” diyor.
Her inanca ve etnik kimliklere saygıdan söz ediyor ama ‘’nun adını koymaktan, Kürt sözcüğünü kullanmaktan kaçınıyor.
Doğu ve diyerek sorunu daha çok aş ve iş konusuna indirgeyen CHP’nin o klasik devletçi gözlüğüyle baktığı izlenimini veriyor.
Kendi liderliğinde CHP’nin gençlere ve kadınlara daha çok önem vereceğinin altını da kalın biçimde çiziyor.
Ahmet Arif’ten, ’ten dizeler okuyor. Tayyip Erdoğan’ın son anayasa değişikliğiyle ‘Korku İmparatorluğu’nun temellerini attığını belirterek, “Faşizme geçit yok!” sloganı atıyor. “Yandaş , besleme medya bitecek!” diyor.
Bu arada Erdoğan’ın zayıf noktalarına etkili vuruşlar yapıyor.
Kurultay salonu dalgalanıyor:
“Halkçı Kemal!”
“İşte Kemal, işte Başbakan!”
Kendisine hediye edilen kasketini başına geçirirken sesini yükseltiyor:
“CHP’nin iktidar yürüyüşü değil, iktidar koşusu başlamıştır!”
Uzun lafın kısası:
Düne göre Tayyip Erdoğan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle Recep Bey’in işi artık daha güç, çünkü ‘halkçı Kemal’ sahnede...
İyi pazarlar!


Can Dündar
Dümeni sola kırdı
Türk siyasetinde bir liderin doğuşuna tanıklık ettik dün...  Kılıçdaroğlu, partililer, seyirciler, gazetecilerden oluşan dev bir jüri önünde ilk olağan(üstü) kongre sınavına girdi ve kürsü hâkimiyeti, samimiyeti, belâgatiyle herkesi etkiledi.
Önceki gün “Nasıl bir konuşma yapacaksınız?” diye sorduğumda “Sıcak bir konuşma” demişti. Öyleydi.
Sıcak, (torunu gibi) duru ve en önemlisi (“eski bürokrat” diye burun bükenleri yalanlarcasına) “sivil”di.
“Geliyoruz” diye başladığı konuşmasını, “Hep beraber iktidara koşacağız” diye noktaladı. Sadece hükümet eleştirisi duymaya alışkın kurultay salonu, belki de ilk kez ayrıntılı bir vaatler manzumesi, bir iktidar hamlesi, “Ben hazırım” diyen bir gölge başbakan sesi duydu.
Kılıçdaroğlu, ’in yanına gidip kasketi de takınca herkes onu “Karaoğlan”a benzetti. O da bu 1970 model umut kampanyasını sözleriyle besledi:
’ten, Ahmet Arif’ten dizeler söyledi. Cumhuriyetten, laiklikten değil, işsizlerden, yoksullardan, çöpten kâğıt toplayanlardan, gece aç yatanlardan söz etti.
“Bu düzeni yıkacağız” dedi; “Hakça bölüşeceğiz” dedi, “Faşizme geçit yok” dedi.
Balıkçı yaka kazağıyla sol yumruk havada çektirdiği fotoğrafın altındaki tribünler “Halkçı Kemal”, “Devrimci Kemal” diye inledi.
“İnadına Baykal, inadına sol” sloganı hızla “İnadına Kemal, inadına sol”a çevriliverdi.
Baykal’a “Deniz” demeye bir türlü dili varmamış ’lilerin ona ilk günden ilk ismiyle hitap etmesi manidardı.
Özetle, CHP gemisi, bir faciadan bir fırsat üretti ve dün “Kemal”le dümeni sola ve iktidara doğru çevirdi.
Sanki atıl duran bir barajın kapağı açılmış ve yıllardır set ardında biriken sular salona doğru çağlamıştı. Baykal döneminde partiye uzak durmuş, uzak tutulmuş, dışlanmış kim varsa sel olup gelmişti. Konuklar tribünü bir “küskünler galerisi” gibiydi.
Eşref Erdem’den ’e, ’dan Rahşan Ecevit’e, ’ten Arif Sağ’a pek çok isim “Büyük kırgınlar buluşması” için toplanmıştı adeta...
Bu toplanmadan ahenk mi çıkar, kaos mu?
Bunu Kılıçdaroğlu’nun tavrı ve kuracağı kadro belirleyecek. Önündeki ilk zorluk bu...
Bunca küskünden, bunca beklentiden, herkesi tatmin edecek bir kadro kurmak...
Parti içindeki gücü bilinen statükoyu ürkütmeden değişimi gerçekleştirebilmek...
Destek uğruna “eski” isimlerden oluşturulmuş bir yönetim yerine gerçekten “yeni” izlenimi verecek bir vitrin kurabilmek...
Vaat ettiği demokrasiyi önce parti içinde sağlayabilmek... Bunu, bu kurultayda başarabilmesi zor görünüyor. Tek adayla seçime giden, önseçim vaat etmeyen, delegenin listede istediği yöneticiye oy vermesini engelleyen bir parti demokrasiden bahsedebilir mi?
Kılıçdaroğlu’nun ilk güçlüğü, hayal ettiği partiyle, başına geçtiği parti arasındaki uçurumu kapatabilmek olacak.
Eğer kendi isminin yarattığı değişim heyecanını yarın parti yönetiminde de sağlayabilirse, eskilere “Bir dönem dinlenin” deyip akademisyenler, sivil toplum önderleri, kadınlar, gençler, sanatçılarla donanmış bir ekip kurabilirse, “Recep Bey”in işi bundan sonra gerçekten zor demektir.

“Recep Bey” ile “Kemal Abi”
Şu “Recep Bey”e de değinelim:
Dün CHP kurultayını en çok neşelendiren hitap buydu.
Kılıçdaroğlu, Başbakan’dan inatla “Recep Bey” diye söz etti. Bir anlamda onu ismiyle karikatürize etti.
Hatırlatalım:
“Tayyip”, “temiz, iyi, güzel, hoş” anlamı taşıyor.
“Recep” ise “Gösterişli, heybetli” demek...
“Kemal Bey”, Başbakan’ın “temizlik”ten ziyade “gösteriş” çağrıştıran ismini muhatap aldı. Oradan yüklendi.
Asıl önemlisi, onu kendi silahlarıyla vurdu:
Kasımpaşalılara “Kasımpaşalı dedikodu yapmaz. Ondan ‘Kasımpaşalı’ unvanını geri alın” dedi.
“İnancımıza göre sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Senin yaptığın inanca sığar mı?” diye sordu.
Merdivenaltı atölyelerdeki başörtülü kızlara el uzattı. Özetle, en cahile bile uzanan, umut veren, kalbine giren bir üslupla “Atma Recep, din kardeşiyiz” dedi.
Kürsüdeki bir delegenin salona sorduğu soruyla noktalayalım;
“Sizin hiç ‘abi’ dediğiniz bir genel başkanınız oldu mu?
Bizim artık var!”

CENGİZ ÇANDAR ve AKİF BEKİ'NİN YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

[PAGE]


Cengiz Çandar
Kılıçdaroğlu’ndan ne bekleyelim ne dileyelim
Kemal Kılıçdaroğlu’nu 1.250 delegenin 1.200’ü genel başkanlığa aday gösterdi. 50 delegeye ulaşılamadığı öne sürüldü. Geri kalan 50 delegenin belki tümü değilse yüzde 80’i de Kemal Kılıçdaroğlu için imza verecekti.
Kurultay salonuna 12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle CHP kapatıldıktan ve eşi Genel Başkan Bülent Ecevit’in içeriye atılmasından bu yana CHP ile her türlü ilişkisini kesmiş olan 85 yaşını aşmış Rahşan Ecevit de geldi.
Bu manzara CHP ve CHP’nin ‘geleneksel’ ve doğal müttefikleri düşünüldüğünde, on yıllardır görülmemiş bir ‘bütünleşme’ ve ‘yeniden birleşme’yi ifade ediyor.
İki hafta önce bu saatlerde ‘kaset olayı’ patlamamış olsaydı, Kurultay yine yapılacak ve muhtemelen Deniz Baykal, dün Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy kadar oy alarak yeniden CHP Genel Başkanı seçilecekti.
Ne var ki, Rahşan Ecevit kesinlikle o salonda olmayacaktı. Hiç kimse, Kurultay’dan bir ‘bütünleşme’ ve ‘yeniden birleşme’ Kurultayı olarak söz etmeyecekti.
Bu, temel bir fark.
Kemal Kılıçdaroğlu ile sadece CHP’nin önünde yeni bir yol açılmış olmuyor, CHP’nin siyaset hayatındaki çok özel yeri nedeniyle Türkiye’nin önünde yeni bir bir yol açılmış oluyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, sadece ‘yeni CHP gerçeği’ne değil, yeni Türkiye siyaseti gerçeğine işaret ediyor.
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığına tırmanma güzergahı, bugüne dek görülmüş olanlara hiç benzemiyor.
Deniz Baykal’a yönelik bir ‘kumpas’ın yol açtığı gelişmeler zinciriyle dünkü sonuca ulaşıldı.
CHP’de böyle bir genel başkan değişimi ve ‘yeni başbakan adaylığı’ bir ‘ilk’.
Kimisi bu manzaraya bakarak, CHP’deki ‘nöbet değişimi’ne mesafeli. Bunu, Tayyip Erdoğan’ın ‘halli’ operasyonunun ‘ilk halkası’ olarak görenlerin sayısı az değil.
Siyasi duruş ve eğilim itibarıyla birbirinden çok farklı üç çevrenin Deniz Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirilmesiyle ilgili üç farklı ‘senaryosu’ var:
1. Kemal Kılıçdaroğlu’nun son iki haftadır yaşadığımız gelişmeler sonucunda CHP’nin başına getirilmesi, Deniz Baykal ile Tayyip Erdoğan’dan kurtulmanın mümkün olmayacağını gören ve ‘askeri darbe’ girişimlerinin Ergenekon soruşturma sürecinda birbiri ardına ortaya çıkartılması üzerine bundan umudu kesen ‘derin devlet’in bir operasyonudur.
Amaç, Kemal Kılıçdaroğlu rüzgârı ile Ak Parti iktidarına meşru yollardan son vermektir.
2. Tayyip Erdoğan, İsrail’e karşı aldığı tavır ve İran politikası ile, uluslararası politikada ‘arı kovanına çomak soktu’ ve gerek ABD’de etkili bazı kesimlerin gerekse İsrail’in ve hatta AB içindeki kimi güç merkezlerinin gazabını çekti. ‘Baykal’ı göçertme-Kılıçdaroğlu’nu yüceltme’ operasyonunun gözden kaçırılmaması gereken ‘dış boyutu’ ve ‘dış dinamiği’ budur. Tayyip Erdoğan’ın bileti Deniz Baykal ile kesilemeyecekti. Bunu Kemal Kılıçdaroğlu başaracak.
3. Bu iki bakış açısını hiç umursamayan ve hatta ‘liberal-demokrat’ kesim içinde yer alan bir kesim, Kemal Kılıçdaroğlu’nu kendilerinin bunca zamandır savunduğu, önüne geçilmez ‘değişim dalgası’nın getirdiği kanısında. Deniz Baykal, ‘Ergenekon avukatı’ ve ‘statüko muhafızı’ idi. Türkiye’yi tehlikeli
bir kutuplaşmaya sürüklemekteydi. Her olumlu, demokratik atılım ve açılımın önüne dikilmişti. Türkiye’nin geleceği açısından büyük zarar veriyordu. O nedenle, ne şekilde giderse gitmiş olsun, gitmesi iyi olmuştur. Türkiye’nin önü açılmıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu’na ‘demokratik avans’ vermek gereklidir.
Üç değişik adresten yola çıkan üç değişik ‘senaryo’ ama buluştuğu yer aynı: Kemal Kılıçdaroğlu’nun yolu açık olsun!
***
Kemal Kılıçdaroğlu, çok çetin bir yolculuğa başlıyor. En yakın dönemde öncelikle şunları
sağlarsa, bu yolculuğu ‘hayırlı’ bir yolculuk olabilir:
1. Deniz Baykal’ın muhalefet üslubunu tümüyle terk ederek, Türkiye’de ‘kutuplaşma’ya, toplumu bölen ve ‘şiddet ortamı’nı besleyen ‘gerilim siyaseti’ne son vermek.
2. Partisini ‘Asker+CHP’ şeklindeki ilelebed seçim yoluyla iktidardan uzak kalmasına yol açan ‘denklem’in dışına taşımak ve Ak Parti’nin ‘muhalefetsizlik lüksü’ne bu tarzda son vermek.
Bu çok zorlu ‘yolculuğu’, Deniz Baykal-Önder Sav mirası kadrolarla nasıl yapacak, yapabilir mi?
Göreceğiz.
Bize, şimdilik, düşen böyle bir güzergâhta yol aldığı takdirde, ona ‘iyi yolculuklar’ dilemek...

Akif Beki
Elveda Baykal, merhaba fetret

 ‘Good Bye Lenin’ filmini izlediniz mi?
Dünkü CHP kurultayı, Doğu Almanya’da sosyalist sistemin çöküşünü anlatan o komedi-dramadan hazin bir sahne gibiydi.
CHP’de kurulu düzenin sonu geldi, sanmıştım.
Meğer, sadece Baykalizm bitmiş.
Ne acıdır ki, kurultay salonunu dolduran kalabalıklar hâlâ farkında değildi.
Bir gün şafak attığında, gözlerine inanamayarak ayırt edecekler bunu.
O vakte kadar, CHP bocalayacak soldaki boşlukta.
Kurucu partiyi, fetret dönemi bekliyor.
Devirdikleri başkanın yerine yenisini koydular ama, yıkılan siyaset sisteminin yerine yenisini bulamadılar çünkü.
Demek ki, 1000 küsur delegeyi Kılıçdaroğlu isminde birleştiren şey, Baykal karşıtlığıydı.
Baykal’ın gidişini kutlama şölenine dönüştü kurultay.
Coşkulu tezahürat, geleni karşılamaktan ziyade gideni uğurlama gösterisiymiş.
Buruk kalpler hüznü aşmış, sevince gark olmuş.
Karışık duygular içinde...
Elveda Baykal!...
***
CHP, eski söyleme yeniden ‘Merhaba’ dedi.
Sonrası belirsiz...
Benim gibi programda yenilik, ilkelerde yenilik, solda yenilik bekleyenler sükut-u hayale uğradı.
Nutkunda sürpriz yoktu Kılıçdaroğlu’nun.
Göz boyamak için, kerhen dahi olsa...
Mütevazı, cılız bir manifesto denemesine bile gerek görmedi.
Güya, ‘milat konuşması’ olacaktı.
O ise, ‘grup başkanvekili sendromu’na tutuldu.
Stajyer-kursiyer lider profili, acemi siyasetçiden daha düşük bir seviyedir oysa.
Bilemedi...
Rakip siyasetçinin adıyla oynadı, mesela.
Söylem nakaratı olarak ‘Recep bey’i kullandı, ucuz kaçtı.
‘Basit söz, daima sahibini hafifletir’ düsturunu akıl edemedi.
Etrafından kimse demedi ki, bu terazi, bu sıkleti çekmez sonra!
Söylemi, muhtevasız bir propagandadan, kısır polemiklerden ibaretti.
Kimseyi şaşırtmadı Kılıçdaroğlu; ezber bozacakken, ikrar tekrarı verdi.
Ulusalcı kemalist fikriyatta değişime gitmedi.
Temel siyasi parametrelerde hiçbir yenilik vaat etmedi.
Değişim iddiası göstermelik kaldı, şekilden öteye geçmedi.
O kadar ki, Ergenekon’a selam çakmayı dahi ihmal etmedi.
Madem yolu doğru yoldu, öyleyse Baykal neden gitti?
Dün, tam olarak şöyle oldu;
‘Birinci Cumhuriyet’ düzeninin 7. adamı belirlendi.
Kılıçdaroğlu, 7.  genel başkanı oldu CHP statükosunun.
CHP’li olmaktan kıvanç duydukları her hallerinden belli gazeteciler, coşkuyla alkışladı bunu.
Sırayla mikrofona gelip, ‘Gördük ama böylesini görmedik’ diyorlardı.
‘Değişim kurultayı’ yazıyordu, ekrandaki görüntülerin altında.
O kurultaya Baykal gelse, yaralı haliyle daha büyük rüzgar yapmaz mıydı?
Sormadı kimse!...
98’de, Ricky Martin’in ‘La Copa de la Vida’sı eşliğinde sahneye fırlayan Baykal, daha mı az dinamikti?
CHP’ye gençlik aşıladığını söyledikleri kişi, 60’larındaki Baykal’dan başkası değildi o zaman.
Ona da ‘değişim kurultayı’ denmemiş miydi?
Ve, dünkü salona aday olarak Baykal girebilse, gene ‘değişim kurultayı’ olmayacak mıydı adı?
İyi de, ben ne mi gördüm?
Vatandaş kurultaya akın etmiş, halk CHP’ye girememiş...
Değişim, bu resmin neresinde?
Kemal Kılıçdaroğlu, birinci CHP’nin son genel başkanı olmayı seçti.
Umut ve beklenti, ikincisinin, yani yeni CHP’nin ilk başkanı olmasıydı.
Değişim fırsatını bir kez daha kaçırdı CHP.
Tüzük değişikliği ötelendi.
Blok irade, çarşaf listeye galebe çaldı.
Parti içi demokrasi, parti içi otoriter istikrar anlayışına yenik düştü.
Umutlar, ‘bu seferlik’ denilerek ertelendi.
Bu arada, ebedi genel sekreterliği garantiye aldı Önder Sav.
Yeni başlangıç şimdi değilse, ne zaman peki?
CHP ile Cumhuriyet akran...
Cumhuriyet 87 yaşında, CHP de öyle.
87 yılda, 33 olağan kurultayda, sadece 7 genel başkan çıkardı.
Değişimin hızına bakın!..
Bilin bakalım, kaçıncı hükümet ve kaçıncı başbakan işbaşında?
Ben söyleyeyim size, 60. hükümet, 25. başbakan.
CHP’de 6. adam ancak gitti, işte bu gelen de 7.’si...
Fakat yeni gelen, Baykal’ın ezberini tekrar edecekse, aslı dururken taklidine kim, niye teveccüh göstersin?
Olan Baykal’a oldu, esamesi okunmadı...
Evet, genel başkanlık tabelası değişti.
Peki, CHP değişmiş mi oldu şimdi?


İSMET BERKAN VE MEHMET TEZKAN'IN YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

[PAGE]


İsmet Berkan
Kemal Baykal Deniz Kılıçdaroğlu
Deniz Baykal’ın gitmesi ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun geleceğinin anlaşılmasıyla birlikte, iktidardan memnun olmayan geniş kitlelerde büyük bir ümit dalgası yayıldı.
İzleyebildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla ümit patlamasının iki temel sebebi vardı: 1. Deniz Baykal’ın ve onun temsil ettiği tutucu politikaların sona ereceğine, CHP’nin yeniden özgürlükçü ve sol bir parti olacağına dair ümit; 2. CHP’nin yıllardır seçimlerde yaşamakta olduğu başarısızlıkların başlıca sebebi olarak görülen Baykal’ın gitmesinin yarattığı ümit.
Bazılarınız bu yazdıklarıma burun kıvırabilir; ‘İkisi de aynı şey’ diyebilir ama hayır, bence bunlar iki ayrı kategoride olması gereken ümitlerdir. Özellikle ikinci kategorideki ümit, partinin politikalarının değil parti yönetiminin yanlış olduğunu söyleyenlerin ümididir. Birinci kategori ise (ki ben de o kategoriye dahilim, itiraf etmem gerek) partinin sadece yönetiminin değil politikalarının da köklü bir biçimde değişeceğine ve böylece CHP’nin geniş kitleleri dışlamaktan, o kitlelere hakarete varan şeyler söylemekten vazgeçip iktidar alternatifi olacak bir oy seviyesine ulaşabileceğine dair ümit.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünkü kurultay konuşmasını işte bu gözle izledim. Hangi çeşit ümide daha fazla cevap verdiğini gözlemeye çalıştım.
Kuşkusuz çok zor bir pozisyonda Kılıçdaroğlu ama bir liderin hayatının her anı zordur, hayatın her alanında yaptığı yapacağı her seçim ‘liderim seçimi’ olarak görüleceği için zordur.
Kılıçdaroğlu, kendisini ve gelecekteki davranış biçimlerini tarif edecek olan konuşmasında, zor seçimlerden uzak durmaya çalıştı, işin kolayına kaçtı, hükümet eleştirisiyle vakit geçirdi.
Kuşkusuz muhalefet partisinin yeni liderinin hükümeti övmesi değil eleştirmesi beklenir ama konuşma neredeyse sadece bundan ibaret olunca, gazetedeki arkadaşlar hemen ‘CHP’nin genel başkanı değişti, kendisi değişmedi’ demeye başladılar. Ben henüz o fikirde değilim; daha doğrusu bu cümleyi kurmam, kullanmam, henüz Kılıçdaroğlu’nun kredisi var.
Ama bir gün hem de belki çok yakın bir gün, Kılıçdaroğlu zor seçimlerle karşı karşıya kalacak. Mesela demokrasiyi her durumda savunup savunmadığı sorgulanacak.
Kılıçdaroğlu bekleneceği gibi referandum gününü (ve Anayasa Mahkemesi kararını) beklemekte olan Anayasa değişikliklerini eleştirdi; değişikliklerin yargı bağımsızlığı getirmediğini savundu. Yani, CHP’nin Deniz Baykallı söylemini sürdürdü. Bunlar bende kötümserlik yaratan yaklaşımlar.
Ama aynı Kılıçdaroğlu’nun hükümet eleştirilerinin merkezine ekonomik zorlukları ve yolsuzlukları alması Baykal’dan farkını gösterdi. Hükümeti laikliğe aykırı davranışların merkezi olmakla eleştirmedi Kılıçdaroğlu, bu önemliydi. Soldan, sosyal demokrasiden söz etti. Bunlar da olumlu. Ama özgürlüklerden söz etmedi. ‘Yandaş medya’dan söz etti ama gazeteler ve gazeteciler aleyhine açılmış olan dört bine yakın davadan söz etmedi.
Dış politikayla söze girip Kıbrıs örneği vermesi ve ardından ‘Kıbrıs halkı AKP’nin getirdiği iktidarı nasıl değiştirdiyse Türkiye’de de AKP sona erecek’ demesi hoş değildi. Kıbrıs’ta, en az Türkiye’deki kadar, hatta çoğu zaman daha iyi işleyen bir demokrasi var, buna saygı göstermesini beklerdim Kılıçdaroğlu’ndan. Kaldı ki, CHP Kıbrıs’ta illa bir partiyle arasında özdeşlik kuracaksa bu parti iktidarı kaybeden Mehmet Ali Talat’ın CTP’si olmalı, muhafazakâr milliyetçi Derviş Eroğlu ve Denktaş’tan miras partisi değil.
Bu yazı Kılıçdaroğlu’yla birlikte yeni CHP yönetiminin belirlenmesinden önce yazılıyor. Parti Meclisi’ne kimlerin kaç oyla gireceğini ve Kılıçdaroğlu’nun kendi kuracağı bir ekibin ne kadar mümkün olacağını yarın görebileceğiz. Ama şurası kesin: Kılıçdaroğlu ile birlikte beklentilerde olağanüstü bir artış oldu, bazı beklentiler hayalcilik seviyesinde.
Bu yüksek beklentiler onun işini de zorlaştırıyor; daha ilk günden eleştiriler
alması da bu yüzden.
Ne var ki, Deniz Baykal ve temsil ettiklerinden adamakıllı kopamayan bir CHP ve Kılıçdaroğlu zaten o beklentilerin çok ama çok azını gerçekleştirebilir ancak.
Kılıçdaroğlu Baykal’dan icazet almadan adaylığını açıklarken ilk lider cesaretini gösterdi, ilk sınavını verdi. Dünkü ikinci sınavdan çok da başarıyla çıktığı söylenemez ama sınıfta da kalmadı, geçer not aldı.
Esas önemli sınavlar ise önümüzdeki günlerde.

Mehmet Tezkan
CHP’liler bugünü bekliyormuş
Bu manzara nasıl mı ortaya çıktı?   Demek ki, herkes bu anı bekliyormuş..
Demek ki, Deniz Bey çekilsin, yerine Kemal Bey gelsin talebi bacayı sarmış..
Demek ki, milletvekilinden delegesine, ilgilisinden seyircisine sessiz bir ittifak varmış..
Varmış ama dillendirilmemiş..
Seslendirilmemiş..
Öyle veya böyle.. Komployla da olsa haksız da olsa o binlerce tonluk ağırlık kalkınca.. Bastırılmış duygular açığa çıktı.. Değişim talebi ortak slogan oldu..
Hadisenin özü budur..
* * *
Sanki ’liler bugüne aylardır hazırlanmıştı.. Sanki beklenen, istenen finaldi.. Kimse şaşkın değildi, kimse neler oluyor demiyordu..
Herkes iyi şeyler oluyor, iyi şeyler olacak diyordu..
Kongrenin havası buydu..
Neler gördüm, neler yaşadım..
Acayip bir vardı.. Salon hıncahınç dolu, bahçe de öyle.. Yetmemiş, insanlar caddeye taşmış.. Salona değil, ana kapıyı aşıp bahçeye girerken öyle bir itiş kakış oldu ki, kaburgalarım hafiften yer değiştirdi..
Biri ben ’ten geldim, girmem lazım diye bağırıyor, öteki biz ta ’den geldik baba diye yanıt veriyor..
Özeti şu, sakin bir heyecan vardı..
Yeni bir lider çıkarmanın değil, parti içi yarışın getirdiği değil, iktidara alternatif olabilmenin verdiği heyecandı bu..
Ve en çok kadınlarda vardı..
Yerlerinde duramıyorlardı..
* * *
CHP’lileri çok uzun zaman sonra ilk kez böyle gördüm.. Fasaryadan değil, bu kez inanarak seçimi alacaklarını söylüyorlardı..

ECEVİT CHP’YE DÖNDÜ
Salona girdiğim an, ben nereye geldim dedim.. Kürsünün iki yanına kurulan dev ekranda ’i gördüm..
O meşhur fotoğrafının yanında meşhur sloganı yazılmıştı.
Ne ezen, ne ezilen, hakça düzen..
Etkileyiciydi.. sonrası SODEP, , daha sonra CHP’yi seçenlerle Bülent Ecevit’in arası açılmıştı..
Ecevit ile kendi yoluna gitti..
30 yıl sonra CHP ile Bülent Ecevit adı yan yana gelmişti.. Zaten eşi de CHP’ye döneceklerini söyledi..
* * *
Bu basit simgesel bir olay değil.. CHP’den kopanlara, CHP’ye kızanlara açık mesaj:
Bülent Ecevit yuvaya döndü, siz de dönün..

Recep Bey İle Kemal Bey!
Recep Bey’le Kemal Bey! Kurultaya kadar ‘Gandi Kemal’ lafından geçilmiyordu.. Geçenler de yazdım, gazeteleri hazırlayanlar sıkıntıda dedim.. Kılıçdaroğlu lafı başlığa oturmuyor.. Herkes Kılıçdaroğlu demeden Kılıçdaroğlu demenin formülünü arıyordu..
CHP’liler buldu..
Delegeler, seyirciler..
Lafı uzatmadılar..
‘Başbakan Kemal’ diye slogan atıp noktayı koydular.. Belki de ‘Kemal’ adına çok aşina oldukları içindir..
Ön adıyla hitap edilmesini kimse yadırgamadı..
* * *
Herkes ‘Kemal’ diye hitap edince, Kılıçdaroğlu da o havaya kapılmış olacak ki..
Başbakan’dan söz ederken Recep Bey dedi..
Sevgili Recep!..
* * *
Anlaşılan siyasette.. Recep Bey ile Kemal Bey dönemi başladı..

AKP MEDYASI NASIL YORUMLADI?
Öğle arasından yararlanıp koşa koşa televizyonun başına geçtim, AKP’ye yakın duran, destek veren TV kanalını açtım.. CHP’deki manzarayı nasıl yorumladıklarını çok merak ediyordum..
En dikkat çekici eleştiri, kıyafetle bu iş olmaz sözüydü.. Kılıçdaroğlu’nun kravat takmaması böyle değerlendirildi..
Gerekçesi şöyle..
Bir şey olmaz.. Baykal’dan sonra kim çıksa aynısı olurdu.. Muhtevası yok.. CHP önce durgunluğa, sonra düşüşe geçebilir.. Fetret devri.. Coşkulu olduğu söylenemez.. Daha önceki kurultaylarda böyleydi.. Bir kısım medyanın abartısı, ortada bir şey yok..

GANDİ KEMAL’İN KONUŞMASI..
Biliyorum, en çok kongre konuşması üzerinde durulacak.. AKP’ye yakın duranlar bu konuşmadan yola çıkarak eleştirecekler..
Beylik laflar, popülist sloganlar diyecekler.. Ne yapacağını, ne tür çözümler üreteceğini söylemedi diyecekler..
Kimileri de, emek, emekçi, , , ekseninde dolaştı, net mesajlar verdi diye yorumlayacak..
Bana göre işin aslı astarı şu..
Kimse Gandi Kemal’den acayip bir konuşma beklemiyordu, yeri göğü inletecek, 50 dakikaya 40 çözüm önerisi sıkıştıracak..
Zaten gereği de yoktu.. Dünkü beklenti o değildi..

EYÜP CAN, YALÇIN BAYER'İN YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

[PAGE]


Eyüp Can
Kılıçdaroğlu gelip geçici bir rüzgar mı?

GEÇEN hafta “yıldızın parladığı dört buluşma anına” dikkat çekmiştim.

Madem dördüncü buluşma gerçekleşti ve Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı seçildi gelin bugün Kılıçdaroğlu’nun estirdiği rüzgâra daha yakından bakalım...
Ne diyordu usta biyografi yazarı Stefan Zweig...
“Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate, çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı anlara tarihin akışı içinde ender rastlanır. Ben böyle anlara insanlık tarihinde Yıldızın Parladığı Anlar diyorum. Çünkü onlar, tıpkı yıldızlar gibi, hiç değişmeden geçmişin karanlığına ışık tutarlar.”
¡ ¡ ¡
Kılıçdaroğlu’nun önce partisi CHP’de sonra da Türk siyasetinde estirdiği rüzgârı anlayamayanlar bunun medya tarafından estirilen ‘gelip geçici’ bir rüzgâr olduğunu iddia ediyorlar.
Oysa karşı karşıya olduğumuz siyasi tarihin akışında ender rastlanır bir an...
Aslında bir benzeri 2000’li yılların başında yaşandı...
Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde AK Parti, kurulduktan bir yıl sonra nasıl tek başına ‘muhafazakâr sağın’ iktidar alternatifi ve değişimin adresi olduysa, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında CHP de, ‘Kemalist solun’ yıllardır ertelenmiş değişim talebine karşılık geliyor...
¡ ¡ ¡
Evet, ortada bir rüzgâr hatta fırtına var, ama bu medyanın estirdiği gelip geçici bir rüzgâr değil, tabandan tavana yansıyan değişim talebi.
Doğru birdenbire çok hızlı ve çok güçlü esmeye başladı...
Bunun iki sebebi var...
Bir, CHP’lilerin yıllardır bastırılmış, ertelenmiş değişim ve iktidar talebi...
İki, Türkiye’nin AK Parti yönetiminde yaşadığı sekiz yıllık sancılı değişimin sonucunda ortaya çıkan iktidar yorgunluğu...
Bu yüzden hem CHP içinde hem de dışında rüzgâr hızlı esiyor...
Bu gidişle esmeye de devam edecek...

Kılıçdaroğlu, Erdoğan gibi karizmatik bir lider değil.
Ama zaten tam da öyle olmadığı için ilgi çekiyor.
Çünkü giderek büyüyen bir seçmen kitlesi için Türk siyaseti karizma yorgunu.
Bu yüzden sarkaç bir uçtan öbür uca salındı...
Konuşması çok akıcı değil hatta tutuk.
Cümleleri yeterince güçlü değil ama alabildiğine doğal.
Erdoğan gibi bir hatip karşısında bu doğallık yeterli olmayabilir.
Ama Erdoğan karşısında bu yetersizliğini ‘sakin güç’ duruşuyla dengeleyebilir.
AK Parti iktidarında Türkiye çok önemli bir dönüşüm yaşadı.
Bu dönüşümden memnun olanlar da var olmayanlar da.
Kılıçdaroğlu mütevazı kişiliği, halka yakın dürüst duruşuyla sadece hizipçiliğiyle meşhur CHP’yi bütünleştirmedi bir anda tüm memnuniyetsizlerin sesi oldu.
Şimdi en önemli sınavı bu değişim talebini CHP yönetimine nasıl aktaracağı...
¡ ¡ ¡
Dikkat edin başından beri hükümeti rejim tartışmalarının içine çekmiyor.
Yoksulluk ve yolsuzlukla vuruyor...
Bu da AK Parti karşısında ilk defa ciddi bir muhalefetin doğuşunu müjdeliyor.
Fakat her şeyden önemlisi halk Kılıçdaroğlu’nda tıpkı Erdoğan gibi kendisini görüyor.
Erdoğan kendisini engellemek için üretilen tüm senaryolara rağmen nasıl gelip geçici bir lider olmadıysa Kılıçdaroğlu da olmayacak.
Çünkü Kılıçdaroğlu bir yanıyla Erdoğan diğer yanıyla Erdoğan’ın antitezi gibi duruyor.
İşte bu ikili duruş onu Türk siyasetinde hızlı bir rüzgâra dönüştürdü.
Dün gerçekten de CHP tarihinde yıldızın parladığı andı.
Şimdi sıra Türk siyasetinde...

Yalçın Bayer
Ben hep Baykalcı oldum ama bu kez başkayım

CHP Genel Merkezi’nde ışıklar önceki gece geç saatlere kadar yandı.

Otoparkı araba doluydu. Geçmiş kurultaylar öncesinde bu kadar kalabalık görülmedi sanırız. Önder Sav’ın 10. kattaki odasının önünde kuyruklar geç saatlere kadar sürdü. Sav, gerektiğinde, bir gün önce yazdığımız 14. kattaki VIP’te görüşüyor konuklarıyla; daha doğrusu ‘gerekli’ olanlarla... Dün kendisini ziyaret ettiğimizde bizi bu katta ağırladı. Geniş koltuklar, ortada da geniş bir sehpa var. Sade ve mütevazı bir oda. Nedense duvarlar boş; oysa siyasi temalı tablolar fazlasıyla yakışır buraya.
Sav’a, kendisini bekleyenler için, biraz da konuyu açtırabilmek için “Kim bu ziyaretçiler?” diyoruz.
“Parti Meclisi’ne aday olmak isteyenler ya da aracılar... Yaklaşık 250 aday adayı kulis yapıyor.”
Şu açık; görev isteyen çoğu partilinin ‘donanımlı’ oldukları dikkat çekiyor. Bir milletvekili itiraf ediyor; “Ben hizmet etmek istiyorum, benim için Baykal veya Kılıçdaroğlu fark etmiyor.” ‘Mendilciler’ ise kahırlı..
Önder Sav, ‘tek seçici’ konumunda, ama bizlerle konuşmasında bu konulara pek girmek istemediği izlenimini veriyor.
KİMSE DIŞLANMAYACAK
80 kişilik PM’den kaç kişi yerlerini muhafaza edebilir? Yarı yarıya olabilir mi? PM’nin yaklaşık yüzde 60’ının yenilebileceğini söylüyor.
Tüm milletvekillerinden kaçı PM’ye alınabilir? İl başkanlarına kaç kontenjan verilir?
Dünkü kulislerde Genel Başkan adayı Kılıçdaroğlu’nun, PM listesinin düzenlenmesine karışmak istemediği anlaşıldı. Kılıçdaroğlu’na bu soru yöneltildiğinde “Arkadaşlar isimler üzerinde çalışıyorlar” dedi.
Önder Sav, yılların tecrübesi ile partiyi en iyi okuyanlardan biri: “Partiyi doğru yöne çektiğimi sanıyorum. Hiç kimseyi de dışlamayacağız.”
CHP, bugünkü kurultaya Kılıçdaroğlu’na tam destekle giriyor.

CHP’nin ünlü kavgaları

GENEL Sekreter Önder Sav, görüşmemizde biraz da ‘cambaza bak’ havası içindeydi. Baykal, Kılıçdaroğlu ve son bir haftada olan ilginç gelişmeler üzerindeki soruları taca atmak için 1960 öncesi İnönü ve Genel Sekreter Kasım Gülek çekişmesinden başladı, Baykal’la ilişkilerine kadar geldi.
“Ben Genel Sekreterlik’te kalma süremde 10 yıllık Kasım Gülek’i geçtim, Baykal’la 15 yıl oldu.”
Genel Başkan-Genel Sekreter çekişmesinin hep var olduğunu anlatırken şöyle bir sıralama yaptı:
Yıl 1957... İsmet İnönü-Kasım Gülek... 1972 İnönü-Ecevit... 1976’dan sonra Baykal’ın Ecevit’e tavır alması... 12 Eylül, solun örselenmesi... 1992’de Sav’ın Barolar Birliği Başkanlığı’nda bulunması, CHP’nin açılmasından sonra Baykal’la birliktelik... 1995’te Erdal İnönü-Baykal çekişmesi... 2000’lerde Altan Öymen-Baykal ekiplerinden Baykal’ın yanında yer alması... Ve son haftada Baykal’la su yüzüne çıkan gelişmeler.
Baykal’la ilişkiler için “Doğruları bölüşürüm, yanlışları tartışırım. Kendi kendime bir telkinim vardır; kan kusarım, kızılcık şerbeti içtim derim. Dobracı biriyim, ancak evin içinde konuşurum, dışarıda konuşmam. Benim için önemli olan CHP ve örgüt yapısıdır. Akılla duyguları karıştırmam. Ketumiyet bende esastır; eğer buna dikkat etmezseniz ipin ucunu kaçırabilirsiniz.”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık için tereddütleri olduğunu, kendisine “iyi düşün” dediğini, sonra karar verdiğini söyledi.
Peki kurultay?
“Kurultayın üzerine gölge düşürülmeyecektir” diyor.
Sav’ın, bu kurultaydan sonra 1. genel başkan yardımcısı olacağı kesin. Geçen kurultaydaki bu yapının eski biçimine yani güçlü genel sekreterlik formülüne dönülmesi eğilimi daha fazla. Tüzük kurultayı ne zaman toplanır, henüz belli değil tabii...

Genç’ten başka CHP’ye kimler katılabilir

KILIÇDAROĞLU’nun hemşerisi bağımsız Kamer Genç, CHP’ye geçebileceğini ilk önce açıklayanlardan... Rahşan Ecevit’in DSHP’nin milletvekilleri de CHP’ye geliyorlar. Bağımsızlardan başka gelen olur mu? Bu arada CHP Kadıköy’den 4. sırada seçilen Ahmet Tan’ın ismi üzerine bir tespit yapmak gerekiyor. Ecevit’in vefatında partisinin son Genel Sekreteri olan Ahmet Tan, Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Belediye Başkan adaylığına da DSP’nin destek olmasını tek başına savunmuştu. “AKP’nin gidişatına dur deme şansı Kılıçdaroğlu sayesinde mümkün! Bu şansı kimsenin harcamaya hakkı yoktur” demişti. Tan daha sonra Kılıçdaroğlu ile seçim kampanyasına katılmış ve otobüsüne çıkarak Kılıçdaroğlu’nu destekleme ‘suçu’ ile resimli haberler kanıt gösterilerek partisinden uzaklaştırılmıştı.
Gürsel Tekin geçen akşam TV 8’de bu olayı anımsatarak Ahmet Tan’a vefasını dile getirdi. Siyasette bellek o kadar zayıf değilmiş demek ki!