BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,75
ALTIN 2.968,40

Yazar Alev Alatlı’nın piar çalışması devam ediyor?…

Aylardır bir haber çıkmayınca merak etmiştik…Sadece Kapadokya Üniversitesinin, bir Yüksek Lisans programı için verilen reklamlarla her internet sitesinde yer alıyordu. A.Alatlı’ya, Sn. Cumhurbaşkanı, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verdi, sonra CB Kültür Politikaları Üst Kurulu’na atadı. Dolayısıyla, mesaj alındı ve  konuşma yapması için aranılan isim oldu.

Nihayet İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, bir programda yer vererek o değerli/bilinmeyen görüşlerini okumamızı sağladı!..

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, SETA Vakfı ve Turkuvaz yayınları iş birliğiyle Başakşehir Emin Saraç Kültür Merkezinde düzenlenen etkinlikte öğretmenlerle bir araya gelen Alatlı, "Nasihatname" serisi kapsamında çıkardığı "Fesüphanallah" ve "Hafazanallah" kitaplarını anlatmış. “Serinin toplamda 6 bin 500 sayfa ve 11-12 cilt halinde okuyucuyla buluşacağını” söylemiş.. Ciltleri başlıklarına göre ayırabilirsiniz de, “sayfasını nasıl ayarlamış?” ilginç doğrusu…

ALATLI: “Sistem öğretmeni, öğretmen de sistemi yetiştiriyormuş.”  Ve, "bu bir kısır döngü imiş!" İşte sözleri; "Bu bir kısır döngü. Bu kısır döngünün bir yerde kırılması lazım ki 'vasatistan'dan kurtulalım. Öğretmenler olarak sizin ne yapıp yapıp sisteme dışarıdan bakmayı öğrenmeniz, nerede bozukluk var onu görmeniz gerekiyor."

AY: Alatlı, bilinmeyen bir gerçeği açıklamış!;“Sistem öğretmeni, öğretmen de sistemi yetiştiriyormuş.”  Kısır döngü, olumsuz bir durumu ifade eder; "Aynı olumsuz sonucu veren davranışların sürekli tekrarlanması, fasit daire, paradoks.” O zaman, Alatlı, sistemin yanlış olduğunu söylüyor ve; “Sistem öğretmeni, öğretmen de sistemi yetiştirmemeli” diyor.  Ve, bu kısır döngüye, vasatistan diyor!..

Vedat Milor’a sormuşlar; Ne demek ‘Vasatistan’? diye; “Her şeyde taklitçilik, derine inememe, kalite arayışının olmaması, onun yerine göz boyamaya çalışmak, her konuya ciddi yaklaşmak yerine daha çok ‘mış’ gibi yaklaşmak demek. Bu hemen her alanda geçerli. İyi iş çıkaran az insan var. Vasat ülkemizde norm olmuş gibi.” demiş. Bakın kaç tane karşılığı var. Bu terim yaygın değil, vasatlığı sürdürenlerin olduğu toplum, yer gibi kullanılmış. Ama, A . Alatlı sürekli bunu yapıyor.

“Liyakat” önem kazanırsa Türkiye uçarmış? Gerçekten mi?

Bizce gereksiz, literatüre  sokmanın gereği de yok…

AY: “Öğretmenler olarak sizin ne yapıp yapıp sisteme dışarıdan bakmayı öğrenmeniz, nerede bozukluk var onu görmeniz gerekiyor." cümlesiyle, öğretmenlerin bir şey yapmadıklarını, sisteme dışardan bakmadıklarını söylüyor. Dolayısıyla, bu söyleşi için çağıran İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü çalışmalarından haberi olmadığını gösteriyor.

projeleri, birçok paydaş kurumların ve öğretmenin katılımı ile gerçekleştiriliyor. Dinleyenler arasında projelerde bulunanlar varsa, çok üzülmüşlerdir.

ALATLI: “Serinin toplamda 6 bin 500 sayfa ve 11-12 cilt halinde okuyucuyla buluşacak. Nasihatnamelerde bir iş yapıyorum ve benimle birlikte hareket edin istiyorum. Beyin detoksu yapmaya çalışıyorum."

AY: O kadar özgüveni yüksek ki, toplumu yanına/birlikte harekete çağırıyor. Ve; “istirhamım, bu kitapları gerçekten düzgün okuyun." Yani, üstün körü okumayın, içselleştirin!...

ALATLI: "Detoksu biliyorsunuz, vücuttan toksinleri atmak için yediğiniz besinleri değiştirmek. Bu kitaplarla zihinlerin toksin atmasını sağlamaya çalışıyorum. Beyni temizlemek. Yani yanlış bilinen veya bilinmeyen Batı medeniyetini fikri takip yaparak, kıyaslamayla anlatmaya çalışıyorum. Benim gördüğüm dünya Türkiye'de görülmüyor hala. Yapmak istediğim, yaşımı sizin yaşınıza katıp 21. yüzyılda sizin avans almanızı sağlamak. Diyelim 23 yaşındasınız, 77 ile 23'ü toplayınca 100 yaşındaki birinin bilgisiyle hayata devam edin istiyorum.”

AY: “Yanlış bilinen veya bilinmeyen” batı medeniyetini fikri takip yaparak, kıyaslamayla anlatmaya çalışıyorum. Benim gördüğüm dünya Türkiye'de görülmüyor hala” sözüyle, bütün öğrtetmenlerin/bilim-sanat insanlarının üstünde olduğunu, “kendisinin gördüğü Türkiye’yi kimsenin görmediğini” ifade ediyor. Oysa, yazılarını/röportajlarını okuyorum, net-kesin-yol gösterici ifadelere rastlayamıyorum.

Sn.Alev Alatlı; “sistemler binicisine göre mi kişner?” dedi, doğru mu?

ALATLI: “Kitap, İslam Düşünce Enstitüsü tarafından Arapçaya çevrilecek. Amerikalılar beni vurmadan bu işi bitirirsem, bana herhalde bir iyilik düşünüyorlardır. Bakalım bugün yarın birileri saldırır görürsünüz. Sosyal medyadan takip edin."

AY: Bu, nasıl bir anlayış ve yanlış bir cümle?!. Kendini dünyanın merkezi görmede, son örnek olmalı. Amerika, demek ki beğenmediği insanları vurduruyor. Diplomatik krize yol açacak bir cümle.

ALATLI: "İki sınıf arkadaşım vardı, biri İlhami biri Nevzat. Bu çocuklar o kadar yoksuldu ki kışın kar yağarken tahta çantalarının üzerinde, elektrik direğinin altında ödev yaparlardı. Evde mum alacak para yoktu. Ben böyle bir eğitimden geldim. Benim evimde gaz lambası da lüx de yandı ama bu çocuklar bu şartlar altında okudu. Ben de okudum, haftada en az iki kez bitlendiğim bir okulda okudum. Neredeyse hafta sonu başımıza gaz yağı sürüldü. Tuvaleti dışarıda olan Alparslan İlkokulu'na giderken her gün birer tane tezek götürürdük. Yakıt yoktu. Öğretmen bir yandan soba yakmaya çalışırdı. O kadar soğuktu ki kalem tutamadığımı bilirim."

AY: Sanki şimdi bunlar yok! Çok geçmişte kalmış gibi. Sürekli üst makamlarda/yemeklerde gezip, üst kurullarda yer alınca Anadolu’dan uzaklaşmış gibi gözüküyor.

ALATLI: "Bilinen bir yazar oldum, bir sürü şeyi yırtarak oldum ama geriye baktığım zaman, ben böyle bir çocukluk ve gençlik geçirmeseydim bunların hiçbiri olmazdı. Bunu biliyorum. İnsan yoksulluğa şükür duyar mı? Ben duyarım. Bu arabesk bir tutum değildir, öyle kalsın anlamına da gelmez ama yoksulluğu tanımak çok önemli. Çünkü insanı çok güçlü kılıyor. Onun etrafından nasıl dönebileceğinizi, nasıl bir hamleyle tekrar ortaya çıkabileceğinizi görüyorsunuz. Ders alırsanız eğer müthiş bir avantaj olabiliyor."

AY: Nihayet, katıldığım, gerçekleri belirten ve halen yaşanan bir paragraf…

ALATLI: “Öğretmenlerin haklı ve doğru oldukları zaman bildiklerini söylemeleri gerekiyor. Türklerin, bizim hepimizin bir zafiyetinin de tek başına kalmaktan korkmak olduğunu bilin. Bu bizim kadın veya erkek ciddi zaafiyetimizdir, ödümüz patlar. Bu 'ne derler?' sendromu. 'Yahu ne derler, tek başıma kalırım, herkes aynı fikirde değil' falan. Yırtacağınız nokta burasıdır. Öğretmenler, siz çok gençsiniz, çocuklara bunu öğretebilirsiniz. Yalnız kalırsanız incileriniz dökülmez." değerlendirmesini yaptı.”

AY: İşte anlaşılamayan, ne anlatılmak istendiği belli olmayan bir paragraf daha!.. Doğru bildiğini söylemekle, tek başına kalmanın ilintisi yok ki! Bir de, “doğru söyleyin bakalım”, ne oluyor?

ALATLI: "Yazmak isteyen bir çok insan var etrafımda ama korkuyor. Aileden korkuyor. İnsanların haberi olursa diye korkuyor. Bir 'sürü psikolojisi' var. Bundan kurtulmak zorundayız. Bu, tepişmek veya laf dinlememek anlamında değildir ama meseleye dışarıdan bakabilecek feraseti edinmemiz bağlamında önemlidir. Hele ilkokul öğretmenleri... Bir ilkokul öğretmeni kendi ahlaki değerlerini bence bir kağıda yazıp cebinde taşımalı. Bunlara ters düşmemek, ters görüntü vermemek için elinden geleni yapmalı."

AY: Yine karmakarışık bir paragraf. Yazmaktan korkanlar olduğunu sanmıyoruz, çünkü fuarları geziyoruz, her alanda yüzlerce yayın var. Kimsenin korktuğu da yok!..Sitelerde, şahsım dahil yüzlerce kişi; alanlarıyla ilgili yazılar, raporlar yazıyor. “Tepişmek/laf dinlememek”, “öğretmenin ahlaki değerlerini bir kağıda yazıp cebinde taşıması” anlamsız söylemler olmuş. Korkmaktan ahlaka geçilmiş ve anlaşılmaz olmuş…Bu karmaşıklığı A.Alatlı’da her zaman görüyorsunuz.

ALATLI: "Yaptığınız işle yetinmeyin. Sizin işiniz oraya çıkıp konuşup ineceğiniz bir iş değil. Siz mahkeme katibi değilsiniz. Önünüzden çocuk geçiyor. Meslek yüksek okulu, üniversite tecrübesi olan biri olarak da konuşuyorum. Bu bir fabrika değil, önünüzden geçen şey insan. Teker teker her birinin elini tutmak gerekiyor. Aksi takdirde dünyanın en büyük dolandırıcısınız haberiniz olsun. Öğrenci dolandırmak diye bir şey var. Bu insanları alıyorsunuz, 'Ben sana öğreteceğim' diyorsunuz ama öğretmiyorsunuz. Düşünün böyle bir sahneyi. Samimiyetsizliğimizi tersine çevirmek zorundayız. Bu ipin ucunu ne zaman kaybettik bilmiyorum ama içten ve samimi değiliz Türkiye'de. Sürekli hava atıyoruz. Atmayalım bu havayı."

AY: A.Alatlı, pek iktidara dokunmaz, savuştururdu. Burada ise; “eğitimde ipin ucunu kaybettik, öğretemiyorsunuz, içten ve samimi değiliz (idarecilere-öğretmenlere),hava atıyorsunuz” söylemiş. İktidarın ençok suçlandığı konuda şöyle demiş; “Biz Türküz, Elhamdülillah Müslümanız. Bizi en çok rahatsız eden şey adaletin olmamasıdır. Biz özgürlüklerden vazgeçeriz de adaletten geçmeyiz. Bizi en çok yaralayan adalettir." İlginç…

ALATLI: "Kadın cinayetlerinden bile siz sorumlusunuz. Çünkü erkek çocuklarına güçlü ve onurlu olduklarını hissettirmenin yolu cinayetten başka bir şey olmalı. Bu da öğretmenden ve aileden geçecek. Farkındaysanız size özgürlük ve demokrasi öneriyorum. Demokrasi sadece oy atmakla olmuyor. Önce kendinize demokrat olun, otosansürü bırakıp konuşmaya başlayın. Kendi kendinize konuşun. 'Ben neyim, ne değilim, eksiğim gediğim nedir?' Oyun oynamayın. Önce kendinizin ne olduğuna karar verin, ona göre kendinizi iyileştirecek yolların neler olduğuna karar verin. Onun üstüne gidin ve gerekeni, isteklerinizi ille de söyleyin."

AY: Vallahi, yoruluyoruz okurken. Paragraf; cinayetten başladı, özgürlük ve demokrasiye geçti, kendinizi tanıyın ile bitti. Kendisi sırtını sağlama aldığından olacak, milleti “konuşun, otosansür yapmayın, uyanın” diyerek ateşe atıyor.

Bizce,  önemli olan bir eserin  çok sayfa olması değil, tek cilt olan, İbrahim Kalın’ın “Barbar Modern Medeni: Medeniyet Üzerine Notlar” kitabında, daha net mesajlar alabiliyorsunuz…

Mesela;

“Medenîleşme, modernleşme ve batılılaşmayla özdeşleştirildiğinden beri kültürümüze, tarihimize yabancılaştık. Bach ve Beethoven’ı modern kabul edip Karacaoğlan ve Neşet Ertaş’ı küçümsedik. Henüz sahip olduğumuz hazinenin farkında değiliz.”

“Bizim medeniyetimiz bir kitap medeniyetidir. Okumak, yeryüzündeki varlığımızı anlamlandıran en önemli eylemlerden biridir.”