BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Yaşar Nuri hakikati gördü!

CHP'li Yaşar Nuri Öztürk ile parti yönetimi arasında köprüler atıldı. Ağır sözlerini köşe yazısından sürdüren Öztürk, partisi hakkında zehir zemberek sözler sarfetti.

Abone ol

İşte sözleriyle çok tartışılan CHP'li Yaşar Nuri Öztürk'ün Satar'daki köşe yazısı: CHP benden niçin rahatsız? Bu yazdıklarımın muhatabı asla ve asla CHP seçmeni, CHP tabanı, CHP teşkilatı değildir. Onları seviyorum, bağrıma basıyorum. Onlara asla küsmedim, öfkelenmedim. Hangi şartlar altında çalıştıklarını çok iyi biliyor, onlara saygı duyuyorum. Onlara kötülük yapıldığını, canla-başla çalıştıkları partilerinin misyonunun bir 'ekip' tarafından tarumar edildiğini görüyor, onların acılarını içimde hissediyorum. Ve onlar için, onların geleceği için konuşuyorum. Bana verdikleri oyların haysiyeti adına konuşmaya devam edeceğim. Onları asla aldatmayacağım. Gelelim söyleyeceklerimize: CHP merkez yönetiminin beni, samimiyete asla yakışmayan bir tavırla dışlamasının arka planında ne var? CHP'nin benden kurmaylar düzeyinde rahatsızlığı, bundan iki-üç ay kadar önce çıkan 'Kur'an Verileri Açısından Laiklik' kitabımla belirginleşti. CHP'de benden rahatsız olan bazı kişilerin varlığını daha ilk günden biliyordum. Bunlar ideolojik saplantısı olan koyu materyalist bazı partililerdi. Meclis koridorlarında fısıltı halinde beni çekiştiriyor, daha görür görmez, birbirlerine beni göstererek alaylı bir sırıtmayla 'Hoca efendi geliyor!'diye mırıldanıyorlardı. HAS ADAMIN SÖZLERİ Onlara göre ben; eserleri yabancı dillere çevrilen, hakkında yirmiye yakın üniversiter tez yapılan Prof. Dr. Yaşar Nuri filan değil, sadece hoca efendi idim. Daha doğrusu imam efendi idim. Bunların önde gelenlerinden ve sayın Baykal'ın da has adamlarından biri, dünkü gazetelerde çıkan demecinde Allah'tan söz etmemi eleştiriyor ve benim için şunları söyleyebiliyor: 'Oturduğu yerde veya TV programlarıyla parti meclisi üyesi olunmaz. Milletvekilliğini küçük mü sayıyor?' (Cumhuriyet, 1 Kasım 2003) Demek istiyor ki, biz onu milletvekili yaptık. Bu onun neyine yetmiyor. Bundan fazlasını istemek için ne meziyeti var? İşte CHP'nin bana bakışının özü-esası bu. Öyle ya, bir dağ köyü imamı olan bendenizi kente indirip boynuma bir kravat takarak şehirli yaptılar, sonra da milletvekili seçtirip TBMM'ye soktular. Ben bunun şükrünü eda etmek için uğraşmak yerine bir de parti meclisi üyesi olmak istemişim. Bu, haddimi aşmak değil mi? Ben bu kafaya cevap vermeyi, kendimi bu tiplerle mukayese etmeyi zillet sayarım. Sadece halk, içlerinde nelerin saklı olduğunu, çaplarını, adam değerlendirmedeki kıstaslarını görsün diye değinip geçiyorum. Ve diyorum ki: Doğrudur, sayın parti meclisi üyesi 'çok büyük' adam! Benim ne haddime de sizin gibi 'çok büyük' zatların koltuk tuttuğu bir parti meclisine girmeyi aklımdan geçirmek şımarıklığını gösteriyorum. Ben, kim oluyorum da böyle bir hayale kapılıyorum! Halk benim hiçbir değer üretmeyen aylak ve tembel bir adam olduğumu, siz çok büyük zatların ise dünya çapında siyaset ve dirayet ürünleri ortaya koyarak CHP'yi barajın dibine gömme başarısıyla tarih yazdığınızı ve bundan sonra da aynı büyük başarıyla yine tarih yazacağınızı biliyor. Başarılarınızı bendenizin tembelliği, işe yaramazlığı, haddini bilmezliği engelliyorsa, artık rahat olun; ben bu engeli önünüzden çekiyorum. SEÇMENE YAZIK Buyurun, meydan sizin! Yürüyün ve zaferinizi taçlandırın! İlk hedef Mart 2004 yerel seçimleri... Zaferinizi birlikte kutlayacağız! O seçimlerde ve sonrakilerde! Sizin 'zaferinizi' (!) kutlayacağız, ama halka, o pırıl pırıl, o aldatılmış CHP seçmenine yazık olacak. Benim içimi sızlatan bu... İşi baştan sağlam tutup benim gibi tembel, üretemeyen, birikimi ve dirayeti olmayan, üstelik de 'nankör' birisinin parti meclisinde başınıza dert olmasını muhteşem bir tasarrufla (!) önlediniz. Bununla da yetinmeyerek, bu demeçlerinizle bana haddimi bildirme basîretini (!) de gösterdiniz. Siz başarılı olmayacaksınız da kimler olacak!? İşte CHP kurmaylarının benimle ilgili kanaatleri bu! Beni koydukları yer, bana biçtikleri misyon bu. Demek istiyorlar ki: Otur oturduğun yerde. Sana verdiğimiz fazla bile. Hey gidi, edep, hey! Sen ne büyük bir nimetsin! Bu tipler, iliklerine, işlemiş İslam nefretlerini bana diş bileyerek tatmin ediyor, ama başlangıçta seslerini çıkaramıyorlardı. Şimdi 'Atış serbest!' işareti alıp konuşmaya başladılar. Bunların içinde, bana bu güne kadar bir kere olsun selam dahi vermeyenler, beni gördüğünde dönüp öteki tarafa gidenler bile vardır. YAKIŞIKSIZ TAVIR Ancak, bunlar önemli bir rakam oluşturmuyor. Ben bunlara sadece acıyarak bakıp geçtim. Sayın Genel Başkan'ın bunların etkili kılınmayacağı yolundaki garantileri de beni rahatlattığı için bu aykırı tavırları hiç umursamadım. Ancak, düşünüyorum ve sormaktan kendimi alamıyorum: Sayın Genel Başkan benimle ilgili açık ve kararlı bir tavır sergileseydi, şu olanların yüzde biri bile olur muydu?! Laiklik kitabım yayınlandığında, Allah biliyor ya, ben CHP'nin bunu gündem maddesi yaparak ülke genelinde dikkatlere sunacağını, halkla kucaklaşmanın şanslı bir aracı olarak kullanacağını düşünmüştüm. Çünkü o kitapta yapılan, Cumhuriyet'in kurulduğu günden beri yapılması beklenen, ama yapılmayan bir işti. Kitabı bu ümitlerle başta sayın Baykal olmak üzere parti kurmaylarına verdim ve beklemeye başladım. Kimseden tık yok. Sanki ben bu insanlara o kitabı değil de birer kutu lokum hediye etmiştim. Ben o kitapta, Müslümanlarla laikliği, hem de tanrısal kitapları Kur'an'ın verilerine dayanarak kucaklaştırdım. Munis ve doyurucu bir biçimde. Bunun böyle olduğunu, birçok AKP'liden duyabildim, ama bir tek CHP'liden duyamadım. En yakınımda olanları bile yarı şaka yarı ciddi şu anlamlı serzenişi önüme koydular: 'Maşallah! Diyorsun ki, Kur'an rehber!' Şu sözdeki alaylı nefret ve sataşmaya bakın! Laikliği Kur'an'la bağdaşır göstermem, CHP içinde bir rahatsızlık ve tiksinti yaratmıştı. Bu rahatsızlık, eski genel sekreter Adnan Keskin'in dilinden gazetelere ve ekranlara yansıtıldı. Keskin, 'Bu adam laikliği mahvediyor, buna dur diyecek kimse yok mu? CHP nereye götürülüyor...' diye avaz avaz bağırıp benimle ilgili suç duyurusunda bulunuyordu. 'GİT' DENİLEBİLİRDİ Ne beklenirdi? Beklenirdi ki, halkla, varoşla kucaklaşmak arzusunu dile getiren CHP, bu fırsatı değerlendirip Keskin'in rahatsızlığını basamak yaparak ülkeye bazı mesajlar versin. Üzerindeki dindışılık, Kur'andışılık örtüsünü kaldırıp atsın! Siyaset başka nasıl yapılır? Parti yönetiminin bu olanlara seyirci kalması beni rahatsız ediyor. Bir yandan da bazı kaygılarımın haklı çıkmasını göstererek ciddi ciddi düşündürüyordu. Kurultay münasebetiyle sergilenen tavır gösterdi ki, sadece Adnan Keskin değil, onun mücadele ettiği mevcut yönetim de benim laiklikle Kur'an'ı kucaklaştırmamdan rahatsız olmuştur. Bu rahatsızlığın gerektirdiği yapıldı. Benim parti meclisi dışında tutulmamla yetinilmedi, bana, 'İstenmiyorsun, git artık!' anlamına gelecek mesajlar da verildi. Dahası bu mesajlar basına da duyuruldu. Yazık! Ben imanlı, onurlu, ciddi, doymuş bir adamım. Bu numaralara gerek yoktu. Samimi bir dille ve iki cümle ile bana 'İstenmiyorsun git' denebilirdi. Giderdim, hem de dost kalırdık. Böyle yapılmadı, hoş olmayan yollara, kırıcı yollara tenezzül edildi. Az önce demecine değindiğim üyenin benim için söyledikleri hakaretin en ağırı değilse nedir? Kurultayda benimle ilgili olarak sergilenen tavır bir taşla iki kuş vurma tavrıydı: Bir yandan benim laiklik-din anlayışımdan rahatsız olan ekiplerin gönlü alınıyordu, öte yandan benim anlattığım dinden öteden beri rahatsız olan hurafeci saltanat dincilerininin gönlü okşanıyordu.