Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'e bir dokun bin ah işit. Adli Yıl açılışında konuşan Gerçeker eleştirilerini sıraladı.
Abone olAdli Yıl açılışında konuşan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, isim vermeden Ergenekon davasına değindi ve dedikoduların kanıt olamayacağını savundu.
Gerçeker, Yüce Divan yetkisinin kendilerine verilmesini de talep etti. Gerçeker ayrıca HSYK'dan Adalet Bakanı ve müsteşarının çıkarılmasını istedi.
Törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, CHP lideri Deniz Baykal, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, eski Adalet Bakanı Sami Türk, Vural Savaş ve yargı üyeleri katıldı. İşte Yargıtay Başkanı'nın konuşmasından satırbaşları:
DEMOKRASİ VE CUMHURİYET KAVRAMLARI
Geçtiğimiz yıl ne yazık ki sorunlarımız artarak devam etmiştir. Sorunları çözüme ulaştırmak bizim temel görevimizdir.
Önce cumhuriyet ve demokrasi kavramları üzerinde durmak istiyorum. Son zamanlarda bu kavramlarda yoğun tartışmaların olduğu, bu kurumların birbirine karşıtmış gibi gösterdiği, cumhuriyetin demokrasiyi yok edici bir fonksiyonu olduğu belirtilerek, bu kurumun yıpratılmaya çalışıldığı görülmektedir.
Özgürlükçü demokrasi, laiklik ilkesi ile değer kazanmıştır. Cumhuriyet ise iktidarın topluma verdiği yetki ile toplumu yönlendirme olarak açıklanabilir.
Görüldüğü gibi 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan TBMM ile egemenliğin kayıtsız şartsız milletindir ilkesi kabul edilmiş, 1923’de de cumhuriyet kabul edilmiştir.
Özgürlükler tarihsel sürece baktığımızda çok güç mücadelelerden sonra elde edilmişlerdir. Cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunu, onun değerini, yüce bir ulusun tarihten nasıl silinmek istendiğini anlamak için, Mondros’u Lozan’ı çok iyi görmek gerekmektedir.
Mondros ile ülkenin orduları dağıtılmış, 15 Mayıs 1919’da da Yunan ordusu İzmir’e çıkmış, Sevr Belgesi ile Osmanlı ortadan kaldırılmıştır.
Devlet ulusal birliğin simgesidir. Cumhuriyet ve demokrasiyi birbirinden ayırmaya yönelik düşünceleri doğru bulmuyoruz. Vatan millet sevgisi ilkel bir model değil, toplumların geleceğinin güvencesidir.
YARGI REFORMU
Adil yargılanmanın temel güvencesi yargı bağımsızlığı olduğuna göre, yargıçlar yargı bağımsızlığını korumaktadırlar. Adalet Bakanlığı tarafından, yargıya güvenin artırılması, yargı reformu stratejisi taslağı Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyuna duyurularak, Anayasa Mahkemesi’nin görev tanımının yeniden düzenlenmesi konusunda çalışmalar yapılacağı duyurulmuştur.
Yargı reformu stratejisi ve eylem planı, önceki stratejik plana göre bir kısım iyileştirici maddeler içeriyor ise de, katılmadığımız bazı hususlar bulunmaktadır.
Yargı ile ilgili olarak anayasa’da yapılacak değişiklikler için, Bakanlıkça hazırlanan taslağın tüm yüksek yargı organlarına gönderilerek görüş istenmesi, düzenlenecek bir toplantıda son şeklinin verilecek olması, işbirliğinin sağlanması açısından olumlu karşılanmıştır.
Anayasa’da yargı ile ilgili düzenlemeler, yargı yetkisi olarak yapılmalıdır. Yetki kavramı görevi de içermektedir. Tarihsel gelişimimizde yargı yetkisini milletten almıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin mevcut üye sayısı artırılabilir ancak parlamento tarafından Anayasa Mahkemesi üye seçilmesi uygun değildir. Böyle bir uygulama kaçınılmaz olarak yargının siyasallaşması eleştirilerini de beraberinde getirecektir.
ADALET BAKANI VE MÜSTEŞAR UYARISI
HSYK’ya yasama ve yürütme organından üye seçilmesi yargı bağımsızlığını geriye götürür.
Hâkim ve savcıları mesleğe kabule etme, yükseltme, kadro dağıtma işlemleri bakımından tam yetkili olan HSYK’ya Adalet Bakanlığı’nın başkanlık etmesi uygun değildir. Adalet Bakanlığı müsteşarının kurumun üyesi olması da yargı bağımsızlığı ilkesine aykırıdır. Bağımsız bir HSYK erkler ayrılığının bir gereğidir.
Hakimlerin seçimi ve görevlendirilmesine ilişkin kimi maddelerde Anayasa’nın 9. maddesine yer aldığı şekilde milli egemenlik ilkesine uygun düştüğü vurgulanmaktadır.
Anayasa’dan aldığı hakla Türk ulusunu temsil eden Türk yargısında, demokratik meşruiyet gibi bir sorunun hiç yoktur ve olmamıştır. HSYK’nın oluşumu konusunda ilgili tüm kesimlerin genel düşüncesi, kurulda siyasi irade olan Adalet Bakanlığı ve müsteşarın bulunması, sözde demokratik meşruiyeti sağlamak adına, yasama ve yürütme organına yetkiler verilmesinin izahı mümkün değildir.
Türk yargı geleneğine bakılmadan, kaldırılmış yöntemler yeni öneri gibi getirilmiştir. Yapılmak istenen gelişmeler, referans olarak gösterilen belgelere de ters düşmektedir.
Ülkemizin bu konudaki özgür koşulları dikkate alındığında, parlamentonun yüksek kurula üye seçmesi uygun görülmemektedir.
Esasen AB ilerleme raporlarında da böyle bir madde bulunmamaktadır. Kurul üyelerinin, yüksek mahkeme üyeleri arasında seçimle belirlenmesi gerekmektedir. Yargıtay ve Danıştay’a üye seçimlerinde yüksek mahkemelerine aktif rol verilmelidir.
HSYK’nın yenide yapılandırılmasına paralel olarak denetim sisteminin düzenlenmesi gerekmektedir. Sonuç olarak kurulun ayrı bir sekretaryanın olması ve teftiş kurulunun yargıya bağlanması gerekir.
Hakim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma yetkisi Adalet Bakanlığı’ndan alınmalı, bu yetki HSYK’ya verilmelidir.
HSYK’nın yeniden yapılandırılmasıyla birlikte not sisteminin dahil olması son derece yararlı olacaktır. Örgütlenme ve yönetime yapılacak her tür müdahale bu hakkın göstermelik olarak sağlandığı hissi verecektir.
Yargı mensuplarına yargı bağımsızlığı konusunda eğitim verilmesi Türkiye adalet akademisinin yeniden yapılandırılması gerekir.
AB ilerleme raporlarında ön görüldüğü gibi, hakim adaylarının seçiminde Adalet Bakanlığı’nın etkisinin kaldırılması, tam özerkliği sağlanmış adalet akademisine yada HSYK’ya bırakılması gerekmektedir.
Yargıya intikal eden konular hakkında yanlış ve eksik bilgilerle yapılan yayınlar, mahkemeler üzerinde de bir baskı unsuru olarak ortaya çıkacaktır
BEKLEYEN DAVA SAYISI
Coğrafi bölgelere göre farklı yargı uygulaması söz konusu olamaz. Yargıtay’daki iş yükünün çok fazla arttığı bir gerçektir. Bekleyen dava dosyası sayısı 1 milyonu aşmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin yüce divan 9. kalkınma planı’nda yer almıştır. Yargılama birliği güçlü yargının vazgeçilmez bir ilkesidir.
Çağımızda ceza hukuku, özerk bir dal haline gelmiştir. Yargıtay’ın yıllardır baktığı davalar nazara alındığında, yüce divanın yargılamanın bir gereği olarak, Yargıtay’a verilmesi zorunlu hale gelmiştir ve doğru olan da budur.
Yüce Divan yetkisinin daha önce Anayasa Mahkemesi’ne verilmiş olması yanlışlığın sürdürülmesine engel olamaz.
BİREYSEL BAŞVURU – ANAYASA ŞİKAYETİ
Bireysel başvuruyu kabul eden bazı ülkelerde, yoğun dava akımı karşısında bu karardan dönüşün çaresi aranmaktadır. Bu yöntemin çok başarılı olmadığı görülmektedir.
Her ülkenin yapısı farklıdır. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruyla Adli ve Askeri mahkemede sonuç alamayanların, doğun bir davaya sebep olacaktır. Bu hak Türk yargısına yarar yerine zarar getirecektir.
DEDİKODU KANIT DEĞİLDİR
Özellikle mekan ve konut dokunulmazlığını çiğneyen arama ve mülkiyet hakkını örseleyen el koyma... Zorunlu olduğunda başvurulması gereken son çaredir, sıradışıdır.
Öyleyse özenle kullanılması gerekir. Bunlar asla bir cezaya yaptırıma kurala dönüşmemeli gözaltı, tutukluluk süresi gereksiz yere uzatılmamalıdır.
Dedikodu kanıt değildir, iddianamenin dayanakları arasında yer alamaz. Anayasal düzene karşı suçları bizzat savcı soruşturmak zorundadır, kolluk ifade alamaz. Herkesin ve özellikle tutuklu bulunan kuşkuluların iddianameleri makul sürede yazılmalıdır