Yargıtay’dan yapılan açıklamada, MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan’a atfen bir gazetede yer alan açıklamalar eleştirilerildi.
Abone olYargıtay’dan yapılan açıklamada, MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan’a atfen bir gazetede yer alan açıklamalar eleştirilerek, "Diplomat olan ve devlet memuru kimliği taşıyan bir bürokratın, yabancı bir ülkede temsil ettiği devletin yargı gücü hakkında kırıcı ve incitici beyanda bulunması esefle karşılanmıştır" dedi. Yargıtay Genel Sekreter Yardımcısı Gürsel Kasım, Yargıtay Başkanı adına yaptığı açıklamada, 25 Ocak 2006 tarihli bir gazetede "Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri’nden yargıya ağır eleştiri" başlıklı haber yer aldığı anımsatıldı. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Yiğit Alpogan’ın ABD’de katıldığı bir toplantıda sarf ettiği yargıya yönelik sözleri "eleştiri" olarak kabul etmenin mümkün olmadığı belirtilen açıklamada, "Bu beyan yersiz, haksız ve talihsiz bir ifadedir" denildi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda anlamını bulan üç temel erkin; yasama, yürütme ve yargı olduğu belirtilen açıklamada, "Bakanlar Kurulu üyelerinin ya da TBMM mensubu milletvekillerinin eğitilmesi gerektiğini öne sürmek ne denli haksız ise yargı mensuplarının eğitilmesi gerektiğini öne sürmek de bu ölçüde haksız ve icapsızdır" ifadesine yer verildi. Hemen her konuda saygı çerçevesinde eleştirinin mümkün olduğu, ancak eleştiri sınırını aşan tarzda, üç temel erkten birine yönelik bu ifadenin kabul edilemeyeceği belirtilen açıklamada, şöyle devam edildi: "Türk hakim ve Cumhuriyet savcıları fikir ve ifade özgürlüğü konularında söylendiği gibi ’Uluslararası görüşten ve modern, medeni ülkelerin anlayışından çok uzakta’ olmayıp, aksine pek çok ülkenin hukukçuları önünde yeni açılımlara yön verecek hukuki görüş sahibidirler. Türk hukukçuları salt hukuk çerçevesinde değil, entelektüel kültürleri ve bilgi birikimleri ile ’eğitilmesi gereken’ değil ’eğitim verecek’ niteliktedirler. TBMM tarafından yapılan yasaların, hakim ve Cumhuriyet savcıları tarafından hayata geçirilmesi gerekenler, en doğru şekilde uygulanmaktadır. Çünkü, Türk hukukçuları, yasaları salt birikim ve donanımlarıyla değil, bilgi ve akıl süzgecinden geçirdikten sonra vicdanları ile uygulamaktadırlar. Kaldı ki hakimlerin her aşamadaki meslekiçi eğitimleri, çağdaş ve bilimsel ölçüler içinde rutin olarak yapılmaktadır. Yasaları uygulayan hakimlerin suçlanması tutarsız ve anlamsızdır. Bu ülkede ’hakim ve Cumhuriyet savcılarının eğitilmesi gerektiğini’ öne sürmek doğru olmadığı gibi; hakim ve Cumhuriyet savcıları da bu isnada asla müstahak değillerdir. Diplomat olan ve devlet memuru kimliği taşıyan bir bürokratın, yabancı bir ülkede temsil ettiği devletin yargı gücü hakkında kırıcı ve incitici beyanda bulunması esefle karşılanmıştır."