BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Yargıtay Başkanı'ndan olay sözler

"Milletvekilleri dokunulmazlık zırhına bürünüyor." diyen Özkaya, sitemini isyan dolu sözlerle dile getirdi.

Abone ol Halka ve OLaylara Tercüman Gazetesi'nden Mehtap Gökdemir'in haberine göre, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, ilkel şartlarda çalıştıklarını belirterek, "Anayasa tamamen değişmeli. milletvekilleri dokunulmazlık zırhına bürünüyor. Bir hâkim 4 bin davaya bakıyor. Önemli dosyalar el arabasıyla gidiyor" dedi.

Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, Anayasayı değiştirmeye hazırlanan hükümete “Anayasaya tamamen ya da paket halinde değiştirilmeli. Birkaç maddesi şimdi, birkaç maddesi iki sene sonra değiştirilmemeli” diye seslendi.

Yargının bağımsız olmadığını savunan Özkaya, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) bünyesinin değiştirilmesini, Adalet Bakanı’nın kuruldaki gücünün de azaltılmasını istedi. Özkaya’nın en dertli olduğu konulardan biri ise yargının ilkel şartlar altında çalışması. “Utanıyorum. Çok önemli dosyalar el arabasıyla gidiyor. Mübaşirler trafikte yaralanıyor” diyen Özkaya, hakimlerin mali durumunun düzeltilmesi gerektiğine dikkat çekti. Makamında sohbet ettiğimiz Özkaya’ya yönelttiğimiz sorular ve aldığımız cevaplar şöyle:

Son günlerde en çok tartışılan konulardan biri yargının bağımsız olup olmadığı? Sizce yargı bağımsız mı?

Türkiye’de yargı bağımsız demek mümkün değil. Bu öncelikle Anayasa’dan kaynaklanıyor. Müfettişlerin, yargıçların üzerinde öyle bir etkisi vardır ki, bizim verdiğimiz notlardan daha fazla. Biz hâkimleri iki kanaldan denetleriz. Birincisi, her dosyadan not veririz; ikincisi de müfettişler raporlar verir. Hâkimi yükselten bu raporlardır. Adalet Bakanlığı’na bağlı memur olan müfettişin verdiği rapor, bu derecede etkili. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bağımsız sekretaryası, bütçesi yok. Bakanlığın bir köşesinde sığınmış. Adalet Bakanı, bu kurula başkanlık yapar. Kendisinden ayrılması mümkün olmayan müsteşarı da onunla birlikte doğal üye olarak katılır. Bir bakan iki kişilikmiş gibi gözükür ama aslında 10 kişinin kuvvetiyle oradadır. 1982’den bu yana bir bakan kurula hâkim olmuş ve istediği her şeyi büyük ölçüde geçirmiştir. Bunlar hâkim ve savcıların bağımsız olmadığını göstermektedir. Hâkimlerin mutlak bağımsız olması gerekir. Batı Avrupa ülkelerinde hâkimler ve savcılar mutlak bağımsızdır.

Kurul ikiye ayrılmalı

Peki bu konuda sizce ne yapılmalı?

Bu kurulun bünyesi değişmeli, ikiye ayrılması lazım. Adli yargıya bakan heyet ve bir de idari yargıya bakan heyetin olması gerekir. Herhangi bir heyetin verdiği karar üst kurulda incelenmelidir. Kurul, az sayıda kişiden oluştuğu için daha ziyade kişisel kararlar ortaya çıkıyor. Daha geniş bir kurul olursa objektif kararlar çıkar. ‘Benim adamım, senin adamın’ söz konusu olmaz.

Bu durumda Adalet Bakanı’nın kuruldaki gücü azaltılmalı mı?

Bakanın kuruldan çıkması, ya da mutlak gücünün azaltılması lazım. Bakan kurula katılır ama oy hakkı olmaz. Bakan tek kişi olarak katılır, sekretaryasıyla, mali gücüyle, teftiş kuruluyla katılmaz. Bugünkü sistemde tüm dökümanlar, bakanın elinde. Bir bakan, bir hâkime istediği şekilde teftiş ettirebilir. O iş yükü içinde hâkim hakkında bir çok kusur bulmak mümkün. Eğer, bu çizdiğimiz tabloda hâkimler bağımsızdır diyebiliyorsanız, ben de size katılırım.

Bazı yazarlar size ‘imparatorluk istiyor’ dedi.

Adaleti tecelli ettirmek kadar adalete güveni sağlamak da çok önemlidir. Adaleti tecelli ettirseniz bile toplum güven duymuyorsa adalet tam bir adalet değildir. Yargıyı güvenilir hale getirmemiz için bağımsız olması lazım. Bazıları dedi ki ‘başkan imparatorluk’ istiyor. Ben kendim için bir şey istemiyorum, vatandaş için istiyorum.

Yeni Anayasa ihtiyaç

1982 Anayasası’nı kişi hak ve özgürlükleri gerekse adil yargılanma hakkı yönünden nasıl değerlendiriyorsunuz?


82 Anayasası, 30 küsur değişikliğe uğramıştır. Üstelik bu değişiklikler ayrı felsefe ile yapıldığı için birbirleriyle uyumlu da değildir. Buna rağmen halen 1961 Anayasası’nın üzerine çıkılamamıştır. 82 Anayasası insan hak ve özgürlüklerini garantiye alan bir anayasa değildir. Tamamen yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, ön plana çıkaran bir anayasa yapılmalıdır. Bu olmadığı takdirde, hiç değilse şu anayasa paket halinde, koordineli şekilde değiştirilmelidir. Birkaç hüküm bugün, birkaç hüküm iki sene sonra olmaz.

Yargıtay’ın iş yükünün azaltılması için bölge idare mahkemelerinin kurulacak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bölge idari mahkemelerinin kurulmasını Yargıtay’ın iş yükünün azaltılması için istememek lâzım. Bunlar kurulmalı ancak bünyemize en uygun sistemi getirmeliyiz. Bu sistemde de hangi davalar bölge mahkemelerinde, hangi davalar Yargıtay’a gelecek bunu iyi düzenlemeliyiz.

“Yargı bağımsız değildir” diyerek, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasına karşı çıkan milletvekilleri var.

Bunu en son söyleyecek kişiler iktidar partisi milletvekilleri olmalıdır. Milletvekili dokunulmazlığı ile yargı bağımsızlığı arasında doğrusu ben bir bağlantı kuramıyorum. Önce bunu söyleyen kişilere şunu sormak lâzım. 70 milyon yargıda yargılanıyor da siz niye yargılanmıyorsunuz?

AİHM’de Türkiye aleyhine açılan dosyaların çokluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kanunlarımızın ve yargı sistemimizin istenilen düzeyde olmamasından ileri geliyor. Bizi ençok mahkûm eden şeylerden biri adil yargılanma hakkı. Bunun için de yapısal ve yasal reformların biran önce yapılması gerekir. Bunlar bilinmeyen şeyler değil, yeter ki yapılsın.

Birçok adliyede personel yok

Personel sayınız yeterli mi?


Personel sayımızın azlığını bırakın, birçok adliyede personel yok. Son senelerde eksiklik çok yüksek seviyeye varmıştır. Odacıların sayısı çok az. Gerçekten utanıyorum, odacılar her gün ilkel vasıtalarla, el arabalarıyla büyük cezalar gerektiren dava dosyalarını getirip, götürüyorlar. Pek çok mübaşir bu trafikte yaralanmıştır.

Adliyelerin durumu nasıl?

Maalesef adalete gerekli ilgiyi göstermedik. Köyden bozma adliyeler var. Bu adliyelere yeni mezun, hiçbir tecrübesi olmayan hâkimleri gönderiyoruz. Onlar da adalet dağıtıyor.

Hâkimlerin mali durumu nedir?

Çok bozuk. Hakimlik, savcılık cazip bir meslek değil. Ben tetkik hakim alamıyorum. Tetkik hâkimlerden buraya gelmek isteyenlerin ya ailesi buradadır ya da eş durumundan gelmek istemektedir. Hâkimlerin mali durumu düzeltilip, cazip hale gelmeli, ayrıca birkaç dil bilmesi gerekir. Çok iyi bir eğitim ve stajdan geçmeli. Meslek okulları, adalet okulları çoğaltılmalı. Hukuk fakültelerinde belli bir düzeyde eğitim vermeyenler durdurulmalı, radikal önlemler alınmalıdır.

Pek çok dava makul sürede bitmiyor, neden?

Yargı sistemimiz hakikaten ağır işliyor. Bir hâkim neredeyse 4 bin dosyaya bakıyor. Bu hâkimin adaleti zamanında tecelli ettirme imkânı yoktur. Sistemden kaynaklanan büyük bir dava üretimi var. Yapısal bozukluklar, teknikten, personelden yoksun adliyeler bunların hepsi ayrı bir sorun...

Yargıda hâlâ ilkel araçlar kullanılmasına ne diyorsunuz?

Bilgisayar sistemine geçilmeli. Böylece verilen kararların yanlışlığı yüzde 40 düzeyinde azalır. Yeni bir proje üzerinde çalışıyoruz. Bir dava gecikiyor, bir hâkim hatası mı var... Bilgisayarda koduna gireceksiniz, dosya önünüze gelecek. Basın mensubu olarak kendiniz inceleyeceksiniz.

Yargıya yönelik eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?

Elbette yargı tenkit edilecek ama topyekün “Ben yargıya güvenmiyorum” demek doğru değil. Yargıya böyle olur, olmaz haksız eleştiriler yapılmamalı. “Ben yargıya güvenmiyorum” diyen kişi ya amaçlı söylüyor, ya da özel bir meseleyi genelleştiriyor.

Bakan elinden geleni yapıyor

Hükümetle olan ilişkileriniz nasıl?

Yargı olarak herkese eşit uzaklıktayız. Bizde doğru yanlış vardır. Bunun haricinde bizim için herkes eşittir.

Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elinden gelen gayreti gösteriyor, birçok konuda da muvaffak olduğunu görüyorum.

Yolsuzlukla mücadelede yargıya düşen görev nedir?

Yolsuzlukla mücadele yargının birinci vazifesidir. Ama yolsuzlukla mücadele derken yargının önü açılmalıdır. Yargının işleyebilmesi, zamanında karar verebilmesi için iyi organize olunmalı, yargıya gerekli yardımlar yapılmalıdır.

Laiklik çok tartışılan konulardan birisi. Zaman zaman yargı ile de karşı karşıya getiriliyor, ne diyeceksiniz?

Laiklikte hiçbir zaman dine karşı görüş yoktur. En iyi ibadet yapan kişi, laik düzendeki kişidir. Hiçbir zaman din kurallarıyla devlet birbirine karıştırılmamalıdır. Devlet işine dini kurallarını sokarsanız, din yıpranır. Devlet işini akıl ve mantıkla yürüteceksiniz, kendi kuralları içerisinde yürüteceksiniz. Laik düzende hiçbir kimse ‘Ben ibadetimi yapamıyorum’ diyemez. Ama laik olmayan düzende genel çoğunluk. ‘Benim gibi ibadet yapacaksın’ der.

Dokunulmazlıklar sınırlandırılmalı

Milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmalı mı, sınırlandırılmalı mı?

Milletvekili dokunulmazlığı iki türlüdür. Birincisi, kürsü dokunulmazlığı yani mutlak dokunulmazlıktır. Burada milletvekili Meclis’teki konuşmasından, kullandığı oydan, fikirlerini açıklamasından sorumlu tutulamaz. Tutulmaması da gerekir. Çünkü, vatandaşın vekili olarak, vatandaş adına onun hakkını takip edebilmek için bu dokunulmazlık şart. İkincisi, nisbi dokunulmazlık, bu da lâzım. Bu da milletvekilinin kürsüye çıkması, önünün açılması dokunulmazlığıdır.

Nedir bunlar?

Milletvekili seçilmesi mümkün olmayan, milletvekilliğine engel suç işleyen bir kişi milletvekili olduğunda hiçbir sorgulama yapılmıyor. Peşinden bir devre daha milletvekili olduğu zaman ya deliller kayboluyor ya toplum vicdanındaki o imtiyaz gitgide büyüyor. Adeta dokunulmazlık zırhına bürünülüyor. Nisbi dokunulmazlık muhafaza edilsin ama Avrupa standartlarına çekilsin.

Bu nasıl yapılabilir?

Bunların yolları var. Milletvekilliğinden önce suç işlemiş. Hakkında soruşturma yapılsın, karar verilsin ama infaz edilmesin, milletvekilliğine devam etsin. Veya milletvekilliğine mani suçlardan dolayı bu dokunulmazlık kaldırılsın. Çünkü milletvekili olamayacak bir kişi milletvekili olmuş, suç işlemiş....

Milletvekilliği düşürülebilir mi?

Bağımsız bir yargı karar verir, mahkûm ederse o zaman milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması da kolaylaşır. Milletvekilli dokunulmazlığının kaldırılması tamamen siyasi açıdan değerlendiriliyor. O zaman denecek ki, ‘Bak mahkeme karar verdi. Milletvekili olmaya da mani de bir suç işlemiş. Mahkemece mahkûm oldu, kaldırılsın dendiği zaman, kaldırılmasın diyenlerin elinde bir koz kalmayacak. Milletvekili suçlu değilse aklanacak, kamu vicdanı rahatlayacak, Meclis’in saygınlığı artacak, vatandaş tatmin olacak. Ama milletvekilliğine mani durumu varsa, vatandaş artık ben bunu Meclis’te görmek istemiyorum’ dercesine bir suç işlemişse, dokunulmazlığı yine Meclis kaldıracak. Meclis’in elinde somut bir mahkeme kararı olacak. Karşılıklı birbirlerini aklama gibi bir durum olmayacak. Milletvekilliği dokunulmazlığı tamamen kaldırılsın diye bir şey yok.
Hukuk devletinin temeli laikliktir 

Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, Türkiye’de hukuk devletinin temelini laiklik ilkesinin oluşturduğunu belirterek, “Eğer bu laiklik ilkesini temelden çekersek, hukuk devletinden, hukukun üstünlüğünden ve adaletten bahsetmemiz mümkün değildir” dedi.

Ankara Barosu’nca Bilkent Otel’de düzenlenen Uluslararası Hukuk Kurultayı’nda “Adaletin Gereği Olarak Hukuk Devleti” konulu açık oturuma başkanlık eden Özkaya, yaptığı konuşmada, bugün hukuk devleti düzeyine ulaşamamış çok sayıda devlet bulunduğu ifade etti.

Hukuk devleti kavramında son noktaya ulaşıldığının söylenemeyeceğini anlatan Özkaya, hukuk bilinci, insan hak ve özgürlüklerindeki gelişmelere bağlı olarak bu kavramın sürekli gelişeceğini kaydetti. Özkaya, hukuk devletinin, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alma ve daha ileri taşıma işlevi bulunduğunu belirtti.

Eraslan Özkaya, hukuk devleti ile demokrasi arasında yakın ilişki bulunduğunu belirterek, demokratik sistem ile hukuk devletinin birbirinin olmazsa olmaz koşulu olduğunu söyledi. Özkaya, “Demokrasi yoksa hukuk devletinden, hukuk devleti yoksa demokrasiden söz edilemez” diye konuştu.

Özkaya, etkin işleyen, adil ve zamanında karar veren yargı sisteminin hukuk devleti açısından önemine değinerek, “Türkiye’de çok önemli bir husus daha var. Hukuk devletinin temelini, laiklik ilkesi oluşturmaktadır. Eğer bu laiklik ilkesini temelden çekersek, hukuk devletinden, hukukun üstünlüğünden ve adaletten bahsetmemiz mümkün değildir” dedi.

Ufuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeref Ünal da, hukuk devleti kavramının ortaya çıkışı ve gelişimi hakkında bilgi verdi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gülriz Uygur da, şekli ve maddi adalet kavramları üzerine açıklamalarda bulundu.

Bilirkişi tartışmasına sitem

Oturumun soru cevap bölümünde söz alan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan İçel, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in son günlerde yaptığı açıklamaları, özellikle “bilirkişilik” konusundaki sözlerini eleştirdi. “Sayın Bakan, son günlerde biraz garip konuşmalar yapıyor” ifadesini kullanan İçel, şunları kaydetti:

“Bu konuşmalar, bağımsız yargı erkinin çalışmasını engeller, yargı üzerinde baskıdır. Bu bakımdan çok rahatsızım. Bilirkişilerin düzenlediği raporların bilimsel yönü vardır, bir karar verilir, dosyalar Yargıtay’a gider. Konu sadece bilirkişi raporuyla bitmez. Adalet Bakanı’nın baskı içeren sözlerini, Hukuk Kurultayı’nda protesto ediyorum.”