BIST 9.640
DOLAR 34,66
EURO 36,63
ALTIN 2.946,92

Yargı cuntasının son darbe girişimi...

Kimileri tahliyelerin gerçekleşmemesini bir hukuk garabeti olarak yorumluyor, kimileri ise yaşananları paralel yapının son darbe girişimi olarak görüyor.

İstanbul 32. Asliye Ceza hakimi, Hidayet Karaca ile 70’e yakın polisin tahliyesine karar verdi. Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği ise tahliye talebini değerlendirme yetkisinin kendisinde olduğunu öne sürerek kararı durdurdu.

Her olayda olduğu gibi bu mesele de toplum olarak ikiye bölündük.

Kimileri tahliyelerin gerçekleşmemesini bir hukuk garabeti olarak yorumluyor, kimileri ise yaşananları paralel yapının son darbe girişimi olarak görüyor. Hukuki konularda ahkam kesecek biri olmasam da, ortada duran tabloya bakarak meseleyi halk dilinde anlatmaya çalışacağım.

Önce Hidayet Karaca ve 70'e yakın polisin avukatlığını yapan kişileri tebrik etmemiz gerekiyor.

Bugüne kadar tahliye taleplerine ret cevabı veren hakimleri "Reddi hakim" oyunuyla birer birer devre dışı bırakacaksın. İşini görecek "Nöbetçi mahkeme"ye bunu onaylatacaksın. Sonra o mahkemenin kararını yine işini gören bir başka mahkemeye götürerek tahliye kararı çıkartacaksın. Üstelik günler torbaya girmiş gibi hafta sonu, cumartesi gecesini seçeceksin!

Bıraktıkları bu boşluğun paralel yapı tarafından kullanıldığını gören, ama uykuda yürüyen biri gibi olayı seyretmekle yetinen hukuk yapıcıları ne kadar tebrik etsek azdır!

Gelelim işin teknik boyutuna...

Ceza Muhakemesi Kanununa göre soruşturmaların devam ettiği davalarda tutuklama ve tahliye kararlarını sadece Sulh Ceza Hakimlikleri verebiliyor.

Paralel örgüt davasından yatan kişiler, 10. Sulh Ceza Hakimliği'ne defalarca tahliye talebiyle başvuruyor ama her defasında olumsuz cevap alıyor. Bunun üzerine avukatlar 10. Sulh Ceza Hakimi'ni tarafsız olmadığı gerekçesiyle reddediyor.

Reddi hakim talebini inceleme yetkisi Asliye Ceza Mahkemelerinde olduğu için dosya tam da haftasonunda İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi'ne götürülüyor. 29. Asliye Ceza Mahkemesi Reddi Hakim taleplerini haklı buluyor ve dosyayı aceleyle 32. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderiyor. Bu mahkeme de yıldırım hızıyla tutukluların tahliyesine karar veriyor.

Kanunlara göre tahliye kararını Sulh Ceza hakimlerinin vermesi gerekirken, Asliye Ceza Mahkemesi hakimi kendini onların yerine koyup tahliye kararı veriyor.

Örnek verecek olursak...

Belediye başkanlarının nikah kıyma ve evlendirme yetkisi var ama boşama yetkisi yok! Bir belediye başkanının "Ben evlendirdim, ben boşatacağım" diyerek karar verdiğini düşünün...

Durum tam da budur!

Bir başka deyişle olay, yargı cuntasının yeni darbe girişimidir.

Fethullah Gülen kısa süre önce verdiği vazında, "Allahım, medrese-i Yusufiye misafirlerini salıver ve onları en çabuk zamanda sevdiklerine kavuştur!..” diyor, bir anda Ergenekon davasında hukuksuz kararlar veren hakimler bir araya toplanıyor ve duasını gerçekleştirmeye çalışıyor!

Böyle tesadüfler de hep Türkiye'de oluyor ve ne hikmetse cemaat kanadında yaşanıyor! 

Paralel yapının tetikçiliğini yapan isimlerden biri olan Tuncay Opçin, "Hadise basit bir tahliye meselesi değil ki. Psikolojik üstünlük el değiştirdi. Kimse teknik detaya bakmaz. Aklında kalmaz. Mahkeme tahliye verdi, zorba güç kullanarak engelledi. İmajınız bu!" diyerek tahliyelerin birer pusudan ibaret olduğunu açık açık ilan ediyor. Tahliye kararı veren hakim, paralel yapının gözünün ne derecede döndüğünü gösteriyor adeta. Resmen intihar ediyor ama öylesine milite olmuş ki kendi meslek hayatını umursamıyor.

İşi gücü twit atmak olan Gülen'in pervazsız elemanları hala, "Biz hizmet hareketiyiz" diye milletin aklıyla alay edip dursun...

Geride bıraktığımız iki ayda neredeyse 40 il dolaştım, konferanslar verdim. Gerek o konferanslarda, gerekse katıldığım televizyon programlarında hep aynı uyarıda bulundum:

"Tahminlerin çok ötesinde yepyeni bir şer planlanıyor. Türkiye'yi bir kez daha karanlığa ve umutsuzluğa boğmak isteyecekler. Amaçları, tüm diyarı Erdoğan'a karşı ayaklandırmak. Gülen'in içindeki ateş aynı istiklarla yanıyor ve o ateş ülkeyi birbirine katıncaya kadar sönmeyecek. Bulduğu her yola pusu kuruyor ve bizim o pusulara karşı uyanık olmamız gerekiyor" dedim.

Şu ana kadar şansımız yaver gitti.

Arılar, iktidarla aynı kovandan bal almaya çalışan Gülen'in elini bir kez daha soktu. O artık toplum dışına itilmiş bir kanun kaçağından ibaret. Bu nedenle Erdoğan'a ve AK Parti'ye duyduğu nefret onu daha başka hangi kötü oyunlara sürükleyecek, hep beraber göreceğiz.

Bildiğim şu ki seçim yaklaştıkça paralel örgütün hücumları daha hızlı ve daha şiddetli olacak! Erdoğan'a, "Ya bu ülkeyi bize bırakırsın, ya da Menderes'le Özal'a katılırsın" tehditleri devam edecek.

Onun için her fırsatta, "Bu savaş Erdoğan'ın veya AK Parti'nin savaşı değil değil. Bu yapıya karşı savaşmayanlar, çektiklerinden çok daha büyük acılar çekecek" diyorum.

Savcı Kiraz'ın katledilmesi, HDP'nin barajı aşacağı şeklindeki söylentiler, emniyete ve polise yönelik saldırılar, "Oylar çalınacak" şeklindeki kışkırtıcı cümleler ve en son dün yaşanan hukuki dayanaktan yoksun tahliyeler. Yaşananlar yaşanacakların birer işareti...

Gazabınızı uyandırın!

Çünkü varolma savaşının sonuncusu ve en büyük çatışması yaklaşıyor!