Yargı cuntasının son darbe girişimi...
Kimileri tahliyelerin gerçekleşmemesini bir hukuk garabeti olarak yorumluyor, kimileri ise yaşananları paralel yapının son darbe girişimi olarak görüyor.
İstanbul 32. Asliye Ceza hakimi, Hidayet Karaca ile 70’e yakın
polisin tahliyesine karar verdi. Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği ise
tahliye talebini değerlendirme yetkisinin kendisinde olduğunu öne
sürerek kararı durdurdu.
Her olayda olduğu gibi bu mesele de toplum olarak ikiye
bölündük.
Kimileri tahliyelerin gerçekleşmemesini bir hukuk garabeti olarak
yorumluyor, kimileri ise yaşananları paralel yapının son darbe
girişimi olarak görüyor. Hukuki konularda ahkam kesecek biri
olmasam da, ortada duran tabloya bakarak meseleyi halk dilinde
anlatmaya çalışacağım.
Önce Hidayet Karaca ve 70'e yakın polisin avukatlığını yapan
kişileri tebrik etmemiz gerekiyor.
Bugüne kadar tahliye taleplerine ret cevabı veren hakimleri
"Reddi hakim" oyunuyla birer birer devre dışı
bırakacaksın. İşini görecek "Nöbetçi mahkeme"ye
bunu onaylatacaksın. Sonra o mahkemenin kararını yine işini gören
bir başka mahkemeye götürerek tahliye kararı çıkartacaksın. Üstelik
günler torbaya girmiş gibi hafta sonu, cumartesi gecesini
seçeceksin!
Bıraktıkları bu boşluğun paralel yapı tarafından kullanıldığını
gören, ama uykuda yürüyen biri gibi olayı seyretmekle yetinen hukuk
yapıcıları ne kadar tebrik etsek azdır!
Gelelim işin teknik boyutuna...
Ceza Muhakemesi Kanununa göre soruşturmaların devam ettiği
davalarda tutuklama ve tahliye kararlarını sadece Sulh Ceza
Hakimlikleri verebiliyor.
Paralel örgüt davasından yatan kişiler, 10. Sulh Ceza Hakimliği'ne
defalarca tahliye talebiyle başvuruyor ama her defasında olumsuz
cevap alıyor. Bunun üzerine avukatlar 10. Sulh Ceza Hakimi'ni
tarafsız olmadığı gerekçesiyle reddediyor.
Reddi hakim talebini inceleme yetkisi Asliye Ceza Mahkemelerinde
olduğu için dosya tam da haftasonunda İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi'ne götürülüyor. 29. Asliye Ceza Mahkemesi Reddi Hakim
taleplerini haklı buluyor ve dosyayı aceleyle 32. Asliye Ceza
Mahkemesi'ne gönderiyor. Bu mahkeme de yıldırım hızıyla
tutukluların tahliyesine karar veriyor.
Kanunlara göre tahliye kararını Sulh Ceza hakimlerinin vermesi
gerekirken, Asliye Ceza Mahkemesi hakimi kendini onların yerine
koyup tahliye kararı veriyor.
Örnek verecek olursak...
Belediye başkanlarının nikah kıyma ve evlendirme yetkisi var ama
boşama yetkisi yok! Bir belediye başkanının "Ben
evlendirdim, ben boşatacağım" diyerek karar verdiğini
düşünün...
Durum tam da budur!
Bir başka deyişle olay, yargı cuntasının yeni darbe
girişimidir.
Fethullah Gülen kısa süre önce verdiği vazında, "Allahım,
medrese-i Yusufiye misafirlerini salıver ve onları en çabuk zamanda
sevdiklerine kavuştur!..” diyor, bir anda Ergenekon
davasında hukuksuz kararlar veren hakimler bir araya toplanıyor ve
duasını gerçekleştirmeye çalışıyor!
Böyle tesadüfler de hep Türkiye'de oluyor ve ne hikmetse cemaat
kanadında yaşanıyor!
Paralel yapının tetikçiliğini yapan isimlerden biri olan Tuncay
Opçin, "Hadise basit bir tahliye meselesi değil ki.
Psikolojik üstünlük el değiştirdi. Kimse teknik
detaya bakmaz. Aklında kalmaz. Mahkeme tahliye verdi, zorba güç
kullanarak engelledi. İmajınız bu!" diyerek tahliyelerin birer
pusudan ibaret olduğunu açık açık ilan ediyor. Tahliye kararı veren
hakim, paralel yapının gözünün ne derecede döndüğünü gösteriyor
adeta. Resmen intihar ediyor ama öylesine milite olmuş ki kendi
meslek hayatını umursamıyor.
İşi gücü twit atmak olan Gülen'in pervazsız elemanları hala,
"Biz hizmet hareketiyiz" diye milletin aklıyla
alay edip dursun...
Geride bıraktığımız iki ayda neredeyse 40 il dolaştım, konferanslar
verdim. Gerek o konferanslarda, gerekse katıldığım televizyon
programlarında hep aynı uyarıda bulundum:
"Tahminlerin çok ötesinde yepyeni bir şer planlanıyor.
Türkiye'yi bir kez daha karanlığa ve umutsuzluğa boğmak
isteyecekler. Amaçları, tüm diyarı Erdoğan'a karşı ayaklandırmak.
Gülen'in içindeki ateş aynı istiklarla yanıyor ve o ateş ülkeyi
birbirine katıncaya kadar sönmeyecek. Bulduğu her yola pusu kuruyor
ve bizim o pusulara karşı uyanık olmamız gerekiyor"
dedim.
Şu ana kadar şansımız yaver gitti.
Arılar, iktidarla aynı kovandan bal almaya çalışan Gülen'in elini
bir kez daha soktu. O artık toplum dışına itilmiş bir kanun
kaçağından ibaret. Bu nedenle Erdoğan'a ve AK Parti'ye duyduğu
nefret onu daha başka hangi kötü oyunlara sürükleyecek, hep beraber
göreceğiz.
Bildiğim şu ki seçim yaklaştıkça paralel örgütün hücumları daha
hızlı ve daha şiddetli olacak! Erdoğan'a, "Ya bu ülkeyi
bize bırakırsın, ya da Menderes'le Özal'a katılırsın"
tehditleri devam edecek.
Onun için her fırsatta, "Bu savaş Erdoğan'ın veya AK
Parti'nin savaşı değil değil. Bu yapıya karşı savaşmayanlar,
çektiklerinden çok daha büyük acılar çekecek" diyorum.
Savcı Kiraz'ın katledilmesi, HDP'nin barajı aşacağı şeklindeki
söylentiler, emniyete ve polise yönelik saldırılar, "Oylar
çalınacak" şeklindeki kışkırtıcı cümleler ve en son dün
yaşanan hukuki dayanaktan yoksun tahliyeler. Yaşananlar
yaşanacakların birer işareti...
Gazabınızı uyandırın!
Çünkü varolma savaşının sonuncusu ve en büyük çatışması
yaklaşıyor!