Yayın dünyasında saygın bir yeri olan Yapı Kredi Yayıncılık (YKY), her geçen gün bu saygınlığına gölge düşürüyor. İşte 'YKY'ye hiç yakışmadı' dedirten son uygulama...
Abone olYayın dünyasında saygın bir yeri olan Yapı Kredi Yayıncılık, her geçen gün bu saygınlığına gölge düşürüyor. Radikal 2 yazarı Murat Çelikhan, "Annem ve Yapı Kredi" başlıklı yazısında bizzat başına gelen olayı okuyucularıyla bakın nasıl paylaştı:
Yazı: Murat Çelikhan
Kaynak:
Yapı Kredi Bankası'nın yüzde 51'lik hissesinin Koç Grubu tarafından bu ay sonu satın alınması bekleniyor. Tabii belli pürüzler aşılabilirse. Ben size banka bünyesindeki Yapı Kredi Yayıncılık'la ilgili başımdan geçenleri anlatacağım. Gazete sütunlarının kişisel meselelerle işgal edilmesinden hazzetmem. Ancak bu konunun ne kadar kişisel olduğunun kararını okura bırakıyorum.
Birkaç yıl önce ölen annem, emekliliği boyunca çeviriler yaptı. Farklı yayınevleriyle çalıştı ancak Yapı Kredi ile düzenli ve memnuniyet verici bir ilişkisi oldu. Çevirdiği Amin Maalouf kitapları çok sattı. Annem Esin Talu-Çelikkan, öldükten sonra da kitaplar basıldıkça mirasçısı olarak ben para aldım. Doğrusu hiç takip etmedim çünkü her şey çok düzenli yürüyordu.
Taa ki... Bu yıl başında aldığım mektuba ve Yapı Kredi Yayıncılık yönetimi değişene kadar. Yapı Kredi, yazar ve çevirmenlerine telif ödemelerini o güne kadar, kitabın basımından bir ay sonra yapıyordu. Mektuptan anladık ki bunun gerekçesi yazar ve çevirmenleri enflasyona karşı korumak imiş. Ancak artık enflasyonsuz ortam olduğu için dört ay sonra ödeme yapacaklarmış. Yazıyı ciddiye almadım. Anlaşılan Yapı Kredi'nin içinde bulunduğu finansal kriz yayınevine de yansımıştı. Ama bu beni ilgilendirmiyordu. Daha sonra yayınevinin değişen ve sektörün kıdemlilerinden yöneticisinin randevu talebi üzerine görüşmeye gittim. O da, sektörde uygulamanın bu olduğunu -ki değil- artık böyle yapmak istediklerini anlattı. Ben, bu yayınevine insanları bu koşullarda çağırmadıklarını, bankanın ve belki yayınevinin kötü yönetilmiş olmasından benim sorumlu tutulamayacağımı, başkalarının kusurlarının bedelini yazar ve çevirmenlere ödetmenin hiç yakışık almayan bir tutum olduğunu belirttim. Ayrıca bunu kabul etmenin çevirmediğim bir kitap üzerinden çevirmenlere de büyük haksızlık olacağını söyledim. Düşünmemi rica etti.
Düşündüm.
Her ne kadar yukarıda saydığım gerekçeler geçerliliğini koruyor idiyse de bu her yıl baskısı yapılan kitaplar annemin isminin yaşatıldığı tek yerdi. Bunu sona erdirmeye kıyamadım ve dört ayı kabul ettim. Kabul görüşmesine 30'dan fazla baskı yapmış olan kitaplar için yönetici hanım şunu söyledi: "Yeni baskılarda gördük ki redaksiyon gerekiyor." Yani daha önceki yöneticiler atlamış! 30 basım yapılmış, şimdi akılları başlarına gelmiş! Neyse, 'her çeviri redaksiyon gerektirir' diyerek eğer çevirileri redakte etmek istiyorsa buna itirazım olmayacağını hissettirmeye çalıştım. Ancak kazın ayağı öyle değilmiş. Bu redaksiyon için de yüzde 10 olan telif ücretini yüzde 8'e indirecekmiş. Ben de "Dünyada ve Türkiye'de hangi yayınevinde redaksiyon parası çevirmene ödetilir, bu nasıl samimiyetsiz bir esnaf dilidir" diyerek bunu kabul etmedim. İkaz geldi, "Ama biz yüzde 8 vererek yeniden çevirtebiliriz," diye!
Tüm bunları anlatmamın nedeni Amin Maalouf'un "Doğunun Limanları" adlı kitabının 32. baskısı kitapçılarda. 31 baskıdan sonra çevirmeni değişti. Artık annemin çevirisiyle yayımlanmıyor. Keza "Semerkant", "Işık Bahçeleri", "Tanios Kayası", "Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl"ın yeni basımları da Esin Talu-Çelikkan çevirisiyle yayımlanmayacak. Okurlarına duyurulur!