Yalan sarmalındaki İslam dünyası…
Üç kuruşluk menfaatleri için atmadıkları takla, söylemedikleri yalan kalmayanlar dünya çapında yaşanan ezilmişliğin baş sorumlularıdırlar.
“İşe yalan karıştırmak, altın ve gümüş paralar için bir halita kullanmaya benzer. Halita, madene sağlamlık verir ama kıymetini de düşürür.” der Francis Bacon.
Bugünlerde halita kullananların sayısı o kadar arttı ki başımıza gelen birçok şeyin yalancılığımız yüzünden olduğu noktasında şüphem kalmadı.
Dürüst olmak zordur, dürüstlüğü devam ettirmek ise daha zordur.
Ama insan zor olanı gerçekleştirdiği nispette tekâmül eder.
Zorluklar biz sağlamlaştırır, daha güçlü hale getirir.
Kolay yollar ise bizi her ne kadar hedefimize ulaştırıyor gibi görünse de aslında kendimizden ödün veriyoruzdur.
Günümüzde maalesef insanlar hem kolay yola sapıyorlar hem de inandıkları gibi yaşamıyorlar. Dış görünüş itibariyle güzel bir intiba bırakan insanlarla biraz iş yaptığınızda ne kadar boş olduklarını görebiliyorsunuz.
Yalan, bu tarz insanların gerçek yüzünü görmede adeta turnusol kâğıdı etkisi yapıyor.
Yalanı dili, dini, ırkı ne olursa olsun hiç kimseye yakıştıramam ama “Emin” sıfatını taşıyan bir Peygamberin ümmetine ise hiç yakıştıramam. Ama maalesef bugün geldiğimiz noktada Müslümanların söylemleri ile eylemleri birbiriyle öylesine tezat teşkil ediyor ki…
Bugün İslam dünyası adeta bir yalan sarmalında yaşıyor maalesef.
Sohbet ortamlarında İslami argümanları ağızlarından düşürmeyen, dürüstlük ve doğruluktan dem vuranlar, dava şuuru hakkında mangalda kül bırakmayan İslami hassasiyeti olan insanlar iş yapmaya gelince maalesef büyük bir hayal kırıklığı yaşatıyorlar.
Konu ticaret veya siyasete geldiğinde biraz önce hayran kaldığınız insanların adeta bir yalan makinasına dönüşmeleri karşısında küçük dilini yutası geliyor insanın.
Ticari veya siyasi çıkarları için inandıkları bütün değerleri ayaklar altına alan ve İslami hassasiyeti olduğu noktasında izlenim veren Müslümanların bugün zillet içinde yaşamalarının temelinde işte bu tenakuz yatmakta.
Üç kuruşluk menfaatleri için atmadıkları takla, söylemedikleri yalan kalmayanlar dünya çapında yaşanan ezilmişliğin baş sorumlularıdırlar.
Müslümanlar, tebliğ ettikleri dini emrettiği gibi dosdoğru yaşamadıkları sürece, dünya menfaati için takla atmaya devam ettikleri sürece maalesef özlenen ve beklenen “Gül Devri” hiçbir zaman gelmeyecek!
Onun için gerek manevi yaşantımızda gerekse dünyevi yaşamımızda eylem ve söylem birliğini bir an önce yakalamamız gerekmekte. Bunu gerçekleştiremediğimiz sürece çekilen çileler, yaşanan zorluklar, verilen emekler beyhude olacaktır.
İnsanın tebliğ ettiği dinin gerekleri gibi yaşamamasının ardında hangi gerekçelerin yattığını düşündüğümüzde ise karşımıza doymak bilmeyen hırslarımız çıkmakta.
Hep daha fazlasına sahip olma hırsı ve arzusu maalesef bizi yalanlarla dolu bir dünyada yaşamak zorunda bırakıyor.
Oysa ki söylem ve eylem birliğini yakaladığımızda daha fazlasına sahip olacağımızın farkında değiliz. Yalanlarla aldığımız bir kuruşun bize daha fazla maliyetlerde zararlara yol açtığını göremiyoruz nedense.
Her platformda dilime pelesenk ettiğim biri bana diğeri ise bir iş adamına ait iki söz vardır: “Netlik olmadığı yerde ahlaki problemler zuhur eder”. Seminerine katıldığım iş adamı Süreyya Ciliv’den duyduğum söz ize: “En akıllı strateji dürsütlüktür…!”
Pek tabi her zaman yaptığım gibi merkeze kendi nefisimi oturtarak bu yazıyı kaleme alıyorum.
Yalanlarla sahip olduğumuz makamların gün gelip ayağımıza pranga olacağını idrak edemiyoruz.
Eğer bir gün İslam dünyası ve Müslümanlar dünyada söz sahibi olmuşlarsa bilin ki o gün Müslümanlar yalan söylemekten vazgeçmiş, tebliğ ettikleri dinin gereği gibi dosdoğru yaşamaya başlamışlardır…