Yakışmadı…Özgür Özel! Nezaketsizsin…
Hangi siyasi görüşten olduğu fark etmeksizin, genel başkan, milletvekili ya da parti yetkilisi “cunta” kelimesini kullanmamalıdır.
"Darbe" sözü etmemelidir...
Siyasetçilerin yanında,
Toplumun aydınları,
Sivil toplum kuruluş ve başkanları da “cunta”, “darbe” gibi toplumun nabzını yükseltecek sinir kat sayısını arttıracak ifadeleri zihin kodlarında tutmamalıdır.
Hele ki siyaset literatüründe bu kavramların yeri yok.
Darbeler, darbe girişimleri ve cuntalardan çok çekmiş bir ülkeyiz biz. Ağır bedeller ödendi. İnsanlar canlarını verdi. Hayatlar feda edildi vatan için, bayrak için, ezan için, manevi pek çok değer için. Hatta nesiller kurban verildi, hem de farkında olmaksızın.
Yetmez mi?
Bu güzel ülke için bu kadar bedel ödemek.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a ve Meşru Hükümete “Cuntacı” diyerek;
Sandığa,
Milli İradeye,
Demokrasiye karşı yapmış olduğu nezaketsizlik kabul edilemez.
Milli iradeye saygısızlıktır.
Defalarca kere seçim kazanmış bir cumhurbaşkanı için her zaman son sözü millet söylemiştir.
Biraz geriye gidelim mi?
Sayın Erdoğan, 3 Kasım 2002'de yapılan seçimle iktidara geldi.
Siyasi iktidarı sandık belirledi.
Seçmen tercihini yaptı.
Millet mühür bastı.
“Cunta”, “Darbe” bunun neresinde!
Özgür Özel’in “Cunta” ve “Cuntacılar” ifadesini profesörler, sivil toplum kuruluşları, siyasetçiler ve en büyük siyasi ve toplumsal güç olan halk unutmamalıdır.
Türk siyasetinde hafıza çok kolay silinip yenileniyor.
Hemen unutuluyor.
Bazen de unutulmuş gibi davranılıyor.
Siyasi oyun oynanıyor.
12 Mart 1971 Muhtırası, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanı generaller, emir-komuta zinciri içerisinde- kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini dayanak göstererek, Cumhurbaşkanı, Senato ve Meclis Başkanlığı’na muhtıra vermiştir.
Süleyman Demirel'in, iktidar üzerindeki kontrolünü kaybettiği ve artan toplumsal düzensizlik, anarşi ve terörle baş edemediği inancı. Türkiye'de sağ-sol çatışması ve reform beklentisi sonucunda sol görüşün idareye el koyması ile “değişim süreci” başlatılmıştır.
12 Mart’ta ordu, 27 Mayıs’ın aksine iktidarı doğrudan ele almamış, TSK’nın taleplerinin yerine getirilmemesi halinde doğrudan müdahale edileceği belirtilerek hükûmet istifaya zorlanmıştır.
Sağ gösterip sol vurmuştur.
Sol görüşlü olanların bir kısmı da muhtıracıları alkışladı, göklere çıkardı. Göklere çıkardıkları da onları demir parmaklıklara haps etti. Bu ülkenin öğrencileri tutuklandı. Aydınları tutuklandı. Hatta komutanlar tutuklandı. Kitaplar sobalarda yakıldı.
27 Mayıs 1960 Darbesi,
12 Mart 1971 Muhtırası,
12 Eylül 1980 Darbesi,
27 Nisan 2007 E-Muhtırası
28 Şubat 1997 Postmodern Darbe. Utanç Günleri…
15 Temmuz 2016 FETÖ Terör Örgütü Darbe girişimlerini dün yaşananları da unutmayalım.
Hepsi gün ışığına çıkarıldı.
Demokrasilerde her zaman alternatifler vardır, olmalı da. Alternatifin olmadığı yerde demokrasi olmaz, reform olmaz.
Alternatifsizlik demokrasiye olan inançsızlıktır.
İktidarlar güçlerini demokrasiden alırlar.
Ve iktidarlar halkın iradesiyle, seçimle, sandıkla iş başına gelirler.
Seçmeni Saraçhane’de, Şişli’de
Meydanlara, sokaklara çağırarak,
Pek çoğu akılla değil gazla hareket eden bu gençlerin hayatlarına karabasan gibi çöken,
Boykot çağrısı yapan,
Ülkemizi dış devletlere şikâyet eden,
Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve hükümete “cunta” ve “cuntacılar” diyenler iktidara gelemezler.
Geçmişte yaşananlar bu güzel ülke ve halkı sadece geriye götürdü. Oysaki bu darbeler yaşanmasaydı Türkiye bugün çok daha farklı bir konumda, çok daha yüksek bir gelir düzeyinde ve refahta olurdu.
O nedenle aydınlık günleri yaşamak için karanlık cümleleri, ağızlara almak yakışmıyor.
Yakışmadı… Özgür Özel!
Normalleşemedin.
Çünkü siyasi genetiğin uygun değil.