Bir dönemin 'kudretli savcısı' Vural Savaş, Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi yazarı Serdar Arseven'e içini döktü. Vural Savaş çok çarpıcı iddia ve itiraflarda bulundu...
Abone olYakın geçmişin en önemli aktörlerinden Vural Savaş, Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi yazarlarından Serdar Arseven'e adeta içini döktü. Savaş'ın Arseven'le yaptığı röportajın tam metnini yayınlıyoruz:
Siyasi tarihi değiştiren "olay başsavcı" Vural Savaş, 8 yıllık sırrını açıkladı Refah Partisi'ni nasıl kapattırdığını anlattı. Şu çarpıcı itiraflarda bulundu: "Sizi şerefime temin ederim ki, kimseden emir almadım. Bu davayı açmak istemiyordum. Beni gaza getiren Şevket Kazan oldu. Adalet Bakanı iken zorluk çıkarmasa, ters davranmasaydı RP için kapatma davası açmazdım. Nitekim Rahşan Ecevit, DSP için uyarılarıma olumlu karşılık verdi, dava açmadım."
"Beni, Yargıtay Başsavcılığı'na Süleyman Demirel atadı. (Vural Bey, ateş gibi savcı) derdi. Ateş gibi ama, kimse sahip çıkmadı. (Derin devletin adamı) diyorlardı. Derin devlet bu kadar zayıf mı ki, görevimde kalamadım. Yaptıklarım bazı güçlerin hoşuna gitmiş olabilir ama, ben kimsenin adamı değilim." "Babam Ali Savaş, Menderes'i, (Ezan-ı Muhammedi'yi Arapça okuttuğu) için desteklediğini söylerdi. Amcam Besim Bey, Menderes'e destek için sokakta bağırırken gözaltına alındı. Oğlum, Kars'ta görev yaparken, (Niye cuma namazı kıl mıyorsun) diye sordu. İlk eşim sosyetik çıktı, ayrıldık. Çok çektim, çok..."
* * *
Röportaj: Serdar ARSEVEN::.
Bir zamanlar, "el üstünde tutulan" Yargıtay Cumhuriyet Eski Başsavcısı Vural Savaş, şimdilerde muhasebeyle meşgul. Refah Partisi'ne kapatma davası açmış olmasının, Türkiye'nin ekonomik krizlere ve siyasi istikrarsızlığa sürüklenmesine sebep olduğunun farkında... Kendisiyle beş buçuk saat boyunca görüştük, bu zamanın büyük bir bölümünü, "gözyaşlarıyla" desteklediği hatıralarına ayırdı, Savaş. Ailesinin özellikleri, gerilimli hayatı, moralini bozan insanlar ve olaylar...
Bunların bizimle özel olarak paylaştıklarıydı.
Gözyaşlarına hakim olamadığı anlarda;
"Kusura bakmayın, şu anda duygularım boşaldı, siz de bana kucak açınca, duygulandım" diyerek ifade ettikleri...
Söyleşinin yazabileceğimiz bölümünde ise "kapatma davasına" ilişkin çok önemli detaylar ve özel hayatından küçük bir kesit var.
Tarihin akışını etkileyen çok büyük olaylar, aslında ne kadar küçük ayrıntıların yardımıyla gerçekleşiyor...
Bir adama kızan Başsavcı, bakın nasıl hareket ediyor.
Bir Türkiye klasiği...
Buyurun:
-Sayın Başbakan'a çok kızıyorsunuz, hep kızar mısınız, siz?..
-Hayır, şahsıma yapılmış bir şeyden dolayı Recep Tayyip Erdoğan için takipsizlik kararı verdim.
-Niçin?
-Efendim, üzerinden zaman geçmişti. Şahsıma yapılmış bir şey de olduğu için üzerinde fazla durmak istemedim.
-Başka sebebi yok, öyle mi?..
-Hayır yok. O yüzden mahkûm olsaydı üzülürdüm!.. Sayın Erdoğan'ın şahsıyla bir meselemiz yok. Yeni emperyalizm üzerinde çalışıyorum. Yüzde 20 reel faize dayanabilecek hiçbir ekonomi yoktur. Bu faiz sisteminden istifade edenler, bu paralarla medyayı satın alarak kamuoyunu yanıltmayı da başarmışlardır.
-Medyaya kızıyorsunuz?..
-Milletin çıkarları ile bunların çıkarları hiç örtüşmüyor da ondan.
-Zamanında bu medyayla aranız çok iyiydi, Patronlardan hazırladığınız iddianameyi ek olarak basmalarını istediniz, onlar da kırmadı sizi. İyiydi aranız.
-Efendim o başka mesele. Türkiye'de yaşananların birer Amerikan oyunu olduğunu defalarca söyledim. Amerika, stratejilerine bağlı olarak gün gelmiştir Demirel'i desteklemiştir, gün gelmiştir Özal'ı, Ecevit'i. Fatin Rüştü Zorlu, "Bizim en büyük hatamız Amerika'ya kayıtsız şartsız teslim olmaktır, Türkiye sırtını onlara dayayarak hiçbir yere varamaz, Türkiye, ABD'nin NATO'nun yanı sıra üçüncü dünya ülkeleri ve Sovyetler Birliği ile belli ölçüde yeni bir politika izlemek zorundadır" demişti.
ZORLU'YU ABD'YE KARŞI ÇIKTIĞI İÇİN ASMIŞ OLABİLİRLER!
-Onun için astılar zaten, Merhum Zorlu'yu...
-Valla onun için de olabilir!.. O da ihtimal dahilinde!..
-Hepsi, bugüne kadar yaşadıklarımızın tamamı Amerikan oyunu mu sizce, 12 Eylül, 28 Şubat?..
-Bakın, ben daha Refah kapanmamışken, "Ortada bir Amerikan oyunu var. Erdoğan'ı Başbakan yapacaklar" demiştim.
BENİ EN ÇOK ÜZEN...
-Kapatma davası açmış olmasaydınız, belki de karşınızda bir AK Parti gerçeğini bulmayacaktınız. Sayın Erdoğan'ın yükselişinde büyük katkınız var.!..
-Beni en çok üzen şey!..
GAZA GELDİM!..
- Birilerinin adına faaliyet gösterdiğinizi söyleyenler çoğunlukta...
-Yanılıyorlar. O tarihlerde parti kapatma davasını açmak istemiyordum aslında.
-İstemiyor muydunuz?..
-Dış yardım görmek, bir parti kapatma sebebiydi. Elimizde de Fransa'daki bir bankadan alınan dekont vardı. Bir de, Sayın Erbakan'ın bir Mısır yayın organındaki demeçleri vardı ki bunlar, gerçekten söylendiği takdirde bir partinin kapatılmasına sebep teşkil edebilecek iddialardı. Düşündüm; dekont sahte olabilirdi, dergideki beyanlar saptırılmış olabilirdi, öyle bir dergi de olmayabilirdi. İlgili ülkelerdeki ilgili adli kurumlardan bilgi istemeye karar verdim. Yurt dışında soruşturulacak şeyler için, mutlaka Adalet Bakanlığı kanalını kullanmamız gerekiyorÖ Sayın Kazan da Bakan'dı. Bir yazı gönderdim, yazım Bakan tarafından iade edildi. Sonra hep böyle olumsuz tutum izledi, Bakan. Aslında dava açmayabilirdim.
-Belki de dava açmayacaktınız, öyle mi?..
-Evet gaza geldim!
-Kim gaza getirdi sizi?..
-Gaza getiren beni Şevket Kazan'dır.
-Nasıl getirdi gaza?..
- İşte böyle. Yazı gönderiyorum, iade ediyor, izin vermiyor. Adalet Bakanı'yla sürtüşmek istemiyorum. Dışişleri Bakanlığı yolunu deniyorum.. Onlar da haklı olarak diyorlar ki, "Bu tip yazışmalar Adalet Bakanlığı kanalıyla yapılır." Ben, bu kez sertçe bir yazı yazıyorum, Sayın Kazan'a; "Sizin böyle işlemi engellemeye hakkınız yok" diyorum. Ben bir yol arıyorum, ama Sayın Kazan oralı değil. Hiç unutmuyorum, Cuma günüydü, İstanbul'dan Ankara'ya geldim. Dediler ki, "Şevket Kazan yine iade etti, engelliyor."
Ben de kızdım, aldım götürdüm klasörleri Cumartesi Pazar, Pazartesi bu iş üzerinde çalıştım.
-Yani, Sayın Kazan o sırada sizle kapışmasaydı, o yolu tercih etmeseydi...
-Belki de açmayacaktım o davayı. Olay budur.
-Bu kadar mı basit?..
-Sizi şerefimle temin ediyorum ki...
-Sizi, biraz evvel Amerika tarafından desteklendiğini söylediğiniz Demirel atadı.
-Evet, "Ben öyle bir Başsavcı atadım ki, ateş ateş!" demiş, Sayın Demirel.
-Sizin çok heyecanlı bir insan olduğunuzu fark etmiş demek ki. "Bu kesin davayı açar" diye düşünmüştür.
-Olabilir, olabilir. Ben Başsavcıyım, ateş gibi, ama.
-Bir şey yaptınız işte, Sayın Kazan'a kızdınız ve...
-Şevket Kazan'ın bu iki defa gönderme durumu olmasaydı ben bu davayı açmayacaktım.
- O günleri geri getirme imkânına sahip olsaydınız, böylesine basit bir sebepten dolayı açar mıydınız davayı?..
-Efendim bakın, bence onların hataları olmuştur.
GÜZEL ŞEYLER SÖYLÜYORSUNUZ!..
-Şu anda medyada "Erdoğan kahraman" rüzgârları hâkim. Sizin bir zamanlar ümit bağladığınız medya, şimdi sizinle ayrı safta!..
-Çok güzel şeyler söylüyorsunuz!..
-İstismar edildiniz galiba?..
-Ben davayı açtıktan sonra hanıma 'Şimdi bizi göklere çıkartırlar ama sen bunları bilmezsin. Yarın, demokrasiye aykırı işler yapan adam olarak anılırız, satarlar adamı' dedim.
-O zaman hoşlarına giden işler yaptınız. O medyanın ve birtakım malum güçlerin...
-Bir takım güçlerin hoşuna gitmiş olabilir. Ya, ben bu derin devletin adamıysam ya derin devlet çok güçsüz
-İşleviniz bitmiş olabilir mi?..
-O derin devlete mensup kişilerden herhangi biri bana sahip çıktı mı?..
-Çıkmadı mı?..
-Hayır, çıkmadı!..
- DSP'ye defalarca ihtar gönderdiniz dava açmadınız, Refah'a bir kez bile ihtar göndermeden dava açtınız...
-Buradan da DSP'ye tolerans gösterdiğim yönünde yorumlara vardınız, hatırlıyorum.
-Öyle olmadı mı, sonra da DSP'den aday oldunuz.
-İhtarlar benden evvel yapılmış. Ben de Rahşan Hanım'ı aradım. Uyardım. O da olumlu yaklaştı.
-Yani, Şevket Kazan gibi "ters" davransaydı...
-Elbette, bana deseydi ki 'Biz bu kongreyi yapmayacağız' davayı açardım.
-DSP'ye dava açmam şık olmazdı, demiştiniz.
-Öyle bir ifade kullanınca değişik yorumlar oldu.
-DSP'den adaylık?..
- Bir telefon geldi; Ecevit, sizi 5'te bekliyor. Gittim, 'ulusal çağrı'ya uydum.
-DSP, sizin katkınızla tabana vurdu...
-Öyle bir seçimdi.
-Bir de, "bir hukukçu olarak" Fazilet kapatma kararı hakkında yorumda bulunmanızı istirham edeyim. vekillerden sadece Nazlı Ilıcak'ın ve Bekir Sobacı'nın siyasi yasaklı hale düşürülmüş olmalarını nasıl değerlendirir siniz?..
- Nazlı Hanım'a ve Bekir Sobacı'ya diğerlerinden çok farklı şeyler söylemedikleri halde böyle yapıldı, onu bilemem!..
-Hayatınızdan birkaç ayrıntı?..
-Şu kadarını ifade edeyim, değişik bir ailem vardı. Babam Ali Savaş, Menderes'i "Ezan-ı Muhammedi'yi Arapça okuttuğu" için desteklerdi. Amcam Besim Bey, 'Menderes'in çekmecesinde kırmızı kadın iç çamaşırı bulundu' dediler diye, Menderes'e destek mahiyetinde sokaklarda bağırıp çağırırken gözaltına alındı... Babam yatalak oldu, maddi zorluklar çektim. İlk eşim 'sosyete' çıktı. Ayrıldık. Kars'ta görev yaparken oğlum bana, 'Niye Cuma Namazı kılmıyorsun?" diye sordu. (Bundan sonra, Savaş'ın gözlerini dolu dolu eden duygusal paylaşımlar. Ve "yazmayın lütfen, söz mü" diyerek anlattıkları...)
Söyleşi: Serdar Arseven
Kaynak: Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi