Güney Afrika'da Başbakan Erdoğan'ın yanında yakışık almayan sözler sarfeden gazeteciye tepki. Yazar Servet Kabaklı bu durumu "vıcıklığın böylesi" diyerek eleştirdi.
Abone olHalka ve Olaylara Tercüman Yazarı Servet Kabaklı Başbakan Erdoğan'ın yanında argo sözler kullananan Fatih Altaylı'yı yerden yere vurdu. Vıcıklığın da sınırını aştığını belirten yazar Altaylı'nın marifetlerini yazısıyla anlattı.
ASLINDA yaptığı "vıcıklıkları" ciddiye alıp, bu sütunu ve sizleri boşuna meşgul mü ediyorum diye düşünmüyor değilim.
Ama hayır; Eğer bir köşe yazarı, bir gazeteci, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın önünde, üstelik ona hitaben "Taksim'den aşağı Kasımpaşa" ağzıyla küfürlü tekerlemeler söylüyor ve bu da kahkahayla karşılanıyorsa, üzerinde acı acı düşünmek lâzımdır. Bu aynı zamanda kendine saygısı olmayan kişinin millete ve devlete saygısızlığının göstergesidir.
"Altaylar'dan gelen vıcık", Başbakan Erdoğan ile birlikte Afrika'yı fetih seyahatinden döner dönmez, "ensesinden gıdıklanmış kâğıttan aslan" misali, yine etekleri çampara çalarak döktürmüş. Ancak, "merd-î kıptî şecaât arz ederken sirkatin söyler" (Çingenenin merdi ne yiğit adam olduğunu anlatmak için yaptığı hırsızlıkları anlatır) örneğine uygun bir biçimde; Vıcık vıcık yağ çekme metoduyla akıl hocalığı vazifesini de hakkıyla yerine getirmiş.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yanındaki yüksek (!) itibarını, okuyucuya hissettirmek için Güney Afrika'da bir sabah kahvaltısında, cümle gazetecilerin şahitliğinde yaptığı, küfürlü konuşma densizliğini, bir de oturup yazmış.
"Altaylar'dan gelen vıcık", gezi boyunca en çok neye sıkılmış, biliyor musunuz?.. Başbakan Erdoğan'ı çok az görebilmiş olmaya sıkılmış "cacığın içi"... Başbakan'ın da durumdan şikáyetçi olduğunu öğrenmiş de azıcık rahatlamış. Artık "bilhassa yapıldığını" zannetmiyormuş.
Herhalde bir yolunu bulmuş, 4 günlük gezi sırasında "Başbakan'a hasret kaldığını" bildirmiş; "sonunda sabah kahvaltısına davet edilmiş" ve görüşebilmiş. Böylece 4 günlük hasretini de gidermiş.
Bu arada, "Türkiyeli Medya"yı ilgilendiren birkaç meseleyi, cebinden mendil niyetine çıkarıp, hasretinin bir ifadesi olarak sayın Başbakan'a sunup sunmadığını, lûtfedip yazmadığı için, öğrenmekten mahrum kaldık.
Kahvaltı sırasında Başbakan Tayyip Erdoğan'a dış siyasetle âlâkalı birçok soru sorduklarını; Dayanamayıp iç politikaya damdan düşer gibi atladığını anlıyoruz yazdıklarından.
Muhteşem (!) çanak soru...
"ALTAYLAR'IN vıcık yiğidi"nin şu muhteşem(!) sorusuna "lenger şapka" çıkarmamak ne mümkün!. Soru çanak, soranı da işinin ehli...
"Malumumuz odur ki, AKP demek, Erdoğan demek. Siz olmasanız partiniz bu oy oranının yüzde 50'sini yakalayamazdı. Amma velâkin siz siyasetteki bu güçlülüğünüzün farkında değilmiş gibi davranıyorsunuz. Sürekli parti içi dengelere önem veriyorsunuz. Öyle ki, kabinede değişiklik dahi yapmıyor, yapamıyorsunuz. Her taraftan çatlak sesler çıkıyor. Siz ise masaya yumruğunuzu indirmiyorsunuz. Parti içi demokrasi iyi de, bu kadarı da fazla değil mi?"
"Vıcık Yiğit" akıl veriyor Türkiye Başbakanı'na... Bu sorunun tercümeye ihtiyacı yok. Ancak, biz soru kipine sokarak söylemeye çalıştığını tespit edelim... Öncelikle bu sorudaki demokrasi anlayışına dikkat veriniz...
Birçok AKP milletvekilinin, Başbakan'a ulaşamamak, etrafındaki yağ tabakasını aşamamak, kendi fikirlerini ve seçmenden yansıyan dertleri anlatamamak; Figüran, hatta kurşun asker sayılmak şikâyetlerini; "parti içi demokrasinin fazla olmasına" nasıl bağlıyor, o kördüğümü nasıl atıyor, anlaşılabilir gibi değil...
Tabiidir ki; "Türkiyeli Medya"nın patronları, menfaat çarklarına çomak sokan bazı bakanlardan şikâyetçi... Başbakan Erdoğan'a bu bakanları değiştirtebilmek için gizli ve açık, az "hanya manya kumpanya" yapmadılar. İşte "Altaylar'dan gelen vıcık", Başbakan'ı Afrika'nın güneyinde, 4 günlük hasretten sonra kahvaltı sofrasında yakalamışken; "Kabine değişikliğini niçin yapmadın" diye yağla karışık hesap soruyor... "Masaya yumruğunu vur; Veya parti içinde demokrasi var zannedip, fikir söyleyen milletvekili yahut bakan fark etmez, kafalarına balyozu vur" demeye getiriyor cıvık cıvık..
.okluğa bakınız...
BU soru karşısında Sayın Başbakan ne yapmış biliyor musunuz... Gülümsemiş... El hak, doğrudur!.. Son zamanlarda âdet edindiler... Gülümserler elbette...
Geçmişte kendisine sövüp sayan, her türlü iftirayı atan, her icraatı karşısında "çamura yatma eylemi yapan" bu yepyeni dostlarına, yalakalarına gülümsüyorlar, çok zor anlarında yanında olan birçok eski dosta da kaş çatıyorlar Sayın Başbakan...
Ama yine de iyimser bir tutumla; Daha dün salya saçarak saldıran bu "Altaylar'dan gelen vıcık"ın, yağla bulaşık tavrı karşısında "acı acı gülümsemiştir" diye düşünelim...
Başbakan gülümsemiş ve partisinin çok sesli ve grubun büyük olmasının avantajlarını anlatmış.
"Altaylar'ın vıcık yiğidi" Başbakan'ın sıkıntılı olduğunu müşahede etmiş bunları söylerken...
Neyse ki; Kendisinden edepli, usul erkan bilen bir yazar atılmış; "Cumbaba ile konuştuğunuzda size de söylemiştir. Parlamentoda kontrol edilemeyecek kadar kalabalık bir grup iyi değildir derdi" demiş...
İşte o an "Altaylar'dan gelen vıcık" dayanamamış, "yırtık çoraptan çıkan parmak gibi" fırlamış...
"Nerede çokluk..." (devamını da söyledi mi acaba?..)
Masada kahkahalar patlamış. Erdoğan da gülmüş bu müthiş espriye... Ama "Tövbe estağfurullah. Böyle şey söyleyemeyiz canım" demiş. "Altaylar'dan gelen vıcık"ın kendisine yaptığı gibi, aba altından sopa göstermekten de geri durmamış... Artık çanağından yalanan "Altaylar'ın vıcık delikanlısına" demiş ki...
"Sabrediyorum. Bekliyorum, dinliyorum. Bazı arkadaşlar da galiba benim sabrımı test ediyorlar"
Şimdi Türkiye Başbakanı'nın huzurunda, şu seviyesizliğe, şu .okluğa, şu yağcılıkta ve aba altından sopa göstermekteki pervasızlığa bakınız ve tuzun bile koktuğuna siz de şahit olunuz...
Yazı: Servet Kabaklı
Kaynak:www.tercuman.com.tr