AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili kararın 1999 yılında Helsinki zirvesinde verildiğini söyledi.
Abone olVerheugen, "Türkiye'nin prensipte AB üyesi olup olmayacağı kararı çoktan verildi. Buna 15 üye ülkenin hükümet ve devlet başkanları 1999 yılındaki Helsinki zirvesinde, diğer üye ülkelere olduğu gibi Türkiye'ye de üyelik şartları sunarak karar verdiler. Türkiye'nin üyeliğine prensipte 'evet' denildi, ancak Avrupa standartlarına ulaştıktan sonra" dedi. Türkiye yanlısı görüşlerin ağırlık kazanmaya başladığını, bunun 11 Eylül'den sonra dünyada yaşanan değişimle de bağlantılı olduğunu ifade eden Verheugen, 21. yüzyılın en büyük sorunlarından birinin Batılı demokrasiler ile İslam dünyası arasında yaşanabileceğini kaydetti. Verheugen, "Türkiye'yi kendi safımıza çektiğimiz takdirde, böyle bir sorunu barışçı şekilde çözme şansımız büyük ölçüde artacaktır" diye konuştu. Avrupa'nın güneydoğu kanadında güçlü, demokratik bir ülkenin bulunmasının Avrupa'nın hayati çıkarlarından biri olduğunu kaydeden Verheugen, Türkiye'nin AB üyeliği ile Müslüman bir ülkenin de demokratik hukuk devleti düzeni içinde işleyebileceğinin ispatlanacağını söyledi. Türk hükümetinin reform hızını takdir ettiğini, ancak uygulamada hala büyük eksiklikler bulunduğunu belirten Verheugen, "Komisyon, Erdoğan hükümetinin reform hızını gerçekten takdir ediyor, ancak uygulamada hala büyük eksiklikler var. İşkence olayları devam ediyor. Mahkemeler ve güvenlik makamlarının reformları eksiksiz uygulamaya niyeti yok. Türklere uzun zamandan bu yana söylediğim bir şey var: Önce, sadece görüşlerini ifade ettikleri için tutuklu bulunanları serbest bırakın. Siyasi düşünce hükümlüleri bulunduran bir ülke kendini dışarıda bırakır" görüşünü savundu. AB Komisyonu'nun 2004 yılında sunacağı nihai raporun, Türkiye'deki gelişmelere göre hazırlanacağına dikkati çeken Verheugen, Türkiye'nin coğrafi ve dini nedenlerden dolayı dışlanmaması gerektiğini de ifade etti. Verheugen, Alman muhalefet partilerinin Türkiye'ye önerdiği gibi "imtiyazlı bir ortaklık" konusundaki fikrinin sorulması üzerine, "İmtiyazlı ortaklık Lüksemburg'da 1997 yılında, Helsinki'de 1999 yılında ve Kopenhag'da 2002 yılında alınan kararlara uygun değil" dedi.