1000 gün bağımsız bir gazetenin yazarı olmak... Bu duyguyu en iyi Vatan yazarları biliyor. Mustafa Mutlu gazetesinin 1000. gününü yazarken Mutlu'luktan uçuyordu:
Abone ol"Bugün VATAN'ın 1000'inci sayısını okuyorsunuz..." diyen Mustafa Mutlu, bakın mutluluğunu okurlarıyla nasıl paylaşıyor:
Yazı: Mustafa Mutlu
Kaynak: www.vatanim.com.tr
-Size önerim, Türk basın tarihine geçecek olan rekor hacimdeki bugünkü gazeteyi arşivinizin bir köşesine kaldırmanız ve çocuklarınıza değerli bir armağan bırakmanız...
Ben bu 1000 günün ancak yarısına yakınını sizlerle birlikte yaşayabildim...
Çünkü VATAN 1000 gün önce yayın hayatına başlarken, başka bir gazetedeydim...
Bu nedenle çok yakından biliyorum ki; VATAN'da "bir mucizeye imza atmaya yemin etmiş bir grup gazeteci" dışında herkes, bu girişimin hüsranla sonuçlanacağından emindi!
İlk bakışta haksız da değillerdi...
• 2001 ekonomik krizinin etkileri hâlâ tüm sıcaklığıyla sürüyordu.
• İnsanların çoğu geçine-mez hale gelmişti. Bu yüzden gazeteye verecekleri paradan bile tasarruf ediyorlardı.
• Sonuçta toplam gazete okuru sayısı hızla düşüyordu.
• Ekonomi fiilen krizde, piyasalar da durgun olduğu için gazetelerin, televizyonların reklam gelirleri yarı yarıya azalmıştı.
• Üstelik hükümet değişikliği kapıdaydı ve Türkiye'yi nasıl bir sürecin beklediği kesinlikle belli değildi.
• Ve en önemlisi, böylesine büyük risklerle dolu bir süreçte yayın hayatına başlayan VATAN'ın arkasında güçlü bir "holding" desteği yoktu... Yani gazete, alışılanın aksine, varolabilme mücadelesini kendi kıt olanaklarıyla vermek zorundaydı... "Gazete patronunun, başka sektörlerdeki şirketlerden para kazanıp, gazeteye aktardığı" bir model değildi VATAN kurucularının seçtikleri model...
İşte bu yüzden, "Bu gazete uzun süre yaşamaz"
deniliyordu...
Bunu söyleyenlerin unuttukları bir şey vardı:
Bir gazetenin yaşaması için sermaye gücü gerçekten çok önemlidir...
Ama asla tek başına yeterli değildir...
Asıl olan deneyim, kararlılık ve inançtır...
Böyle olmasaydı, arkasında milyar dolarlık holding desteği olan gazeteler ile televizyonlar, bağlı oldukları holdingin diğer şirketlerini de peşlerinden sürükleyerek, batıp giderler miydi?
Tuttuğunu koparmak!
Sonuçta VATAN, bunca olumsuzluğa karşın çok kısa bir sürede ismini tüm Türkiye'ye ezberletti...
Bunu da sadece "gazetecilik" yaparak gerçekleştirdi.
Bu 1000 günde Türkiye'nin en çok okunan, en çok reklam alan gazetelerinin arasına girdi...
Ama daha da önemlisi, ülkemizin "en güvenilen" gazetesi oldu!
Etkili yayın politikasıyla, kronikleşmiş nice sorunun çözülmesini sağladı.
Artık herkes biliyor ki; VATAN bir konuyu kafaya takarsa, o sorun mutlaka çözülür!
Bugün VATAN, mali açıdan 1000 gün öncesine göre çok daha güçlü...
Şirket ve marka değeri, sektörün asırlık gazetelerini çoktan geride bırakmış durumda...
Ama VATAN'ın asıl büyük mucizesi, Türkiye'ye "bağımsız gazetecilik" ekolünü kazandırmış, bizlere "sadece doğrunun peşinde ve haklının yanında gazetecilik yapma olanağını" sunabilmiş olması...
1000 gün önce "Bu gazete yaşamaz" diyenler, bugün güne VATAN okumadan başladıklarında kendilerini eksik hissediyorlar...
Çünkü biliyorlar ki onların yazamadıklarını VATAN yazıyor, onların söyleyemediklerini bu gazete haykırıyor...
Son derece cesur bir kararla VATAN'ı yoktan var eden ve bağımsızlık düşkünü meslektaşlarıma ideal bir çalışma ortamı yaratan bütün "kurucularımızı" sevgiyle kucaklıyorum.
O mücadelenin önderlerinden olan ama bugün artık aramızda bulunmayan Ercan Arıklı'yı ve Necdet Saraç'ı da rahmet ve özlemle anıyorum.