BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Var mısın bay Başkan!..

Gerek seçimden önce, gerekse seçim sonrası İzmir İl Teşkilatı ile ilgili bir kaç yazı yazmıştım. O yazılarda, İzmir'de seçim döneminde yapılan hataları sıralamıştım.

Gerek seçimden önce, gerekse seçim sonrası İzmir İl Teşkilatı ile ilgili bir kaç yazı yazmıştım. O yazılarda, İzmir'de seçim döneminde yapılan hataları sıralamıştım.

Aslında il il kritik yapan biri değilim.

Ancak o dönemde İzmir'de öyle vahim hatalar yapıldı ki bunları istemeden de olsa yazmak zorunda kaldım. Bu hataların seçim döneminde bir hezimete neden olacağını seçimden aylar önce yazdım, haddimi aşmadan çözüm önerileri sunmayı da ihmal etmedim.

Farzı misal...

Davaya gönül vermiş binlerce insanın küstürüldüğünü, bunların kazanılması gerektiğini söyledim. AK Parti'yi destekleyen Kürt aşiret liderlerinin yok sayıldığını, bir an önce harekete geçilmezse bu Kürt aşiretlerin istemeye istemeye HDP'ye oy vermek zorunda kalacağını dile getirdim.

Listeyi fazla uzatıp kafanızı şişirmeyeyim.

Seçimden sonra gerçekten tam bir hezimet yaşandı. Kürt aşiretlerinin sadece ikinci bölgede 70 bin oyu HDP'ye gitti. İzmir'in seçimlerde HDP'ye Türkiye genelinde katkısı yüzde 1.70 puan oldu. O oylar sayesinde HDP İzmir'de barajı aştı. Bugüne dek yüzde 36'nın altına düşmeyen AK Parti tarihinin en kötü sonucu alıp yüzde 26'de kaldı.

11 milletvekili olan AK Parti 8 milletvekiliğini zar zor kazanabildi. Kimin sayisende biliyor musunuz?

Savcı Sayan'ın sayesinde...

İkinci bölgeden 7. sıra adayı olarak gösterilen Savcı Sayan, aday seçilmediği belli olmasına rağmen ve İl Başkanı dahi ortalıkta yokken seçim sandıklarının başında nöbet tuttu. Gecenin 01.30'unda hata tespit edip oyları tekrar saydırınca 7 olan milletvekili sayısı 8'e çıktı.

Bunları niye anlatıyorum biliyor musunuz?

Seçimlerden sonra gelen bir davet üzerine Savcı Sayan'la birlikte İzmir'e gittik ve bir konferans verdik. Ben daha önce de iki konferans vermiştim ve o konferanslarda da katılım ortalama 150-250 kişi arasında olmuştu.

Bunun nedenini önceki gün İl Başkanı Bülent Delican'ın partililerle bayramlaşma töreninde yaptığı konuşma sonrası öğrendim.

Delican törende mealen şu sözleri sarfediyor:

"Arkadaşlar AK Parti üzerinden menfaat temin eden bazı isimler şehrimizde bir süre önce konferans verdi. Bu şahıslar bizi eleştirerek aramıza fitne sokmaya çalıştı. Ancak bu paralı askerlerin konferanslarına partili dava arkadaşlarımız katılım sağlamayarak gerekli cevabı verdi. Onlara inat ben ve dava arkadaşlarım birliğimizi bozmadan çalışmaya devam edeceğiz.."

Gerçi o sırada birileri tokat sayılabilecek nitelikte cevap vermiş ama, suçlamalar ciddi olduğu için benim de bir cevap vermem gerekiyor.

Kısa bir araştırma yaptım ve baktım ki İl Başkanı bu konuşmadan bir kaç gün önce Yeni Asır Gazetesi'ne verdiği demeçte de neredeyse aynı cümleleri kullanıyor.

Duygu Ergüden'in, "İzmir'de alınan sonuçlar sonrasında kulislerde görevden alınacağınız konuşuldu. O süreçte bu söylentiler dolayısıyla kırıldıklarınız oldu mu?" sorusuna aynen şu cevabı veriyor:

"Bunu söyleyenlerin çok da partili olmadığını gördüğüm için beni üzmedi. Gerçek partililer emek verenlere sahip çıktı. Ben bu davaya gerçekten insanlardan böyle bir eleştiri almadığım için takılmadım. Aksi olsaydı üzülürdüm. Genelde menfaat birlikteliklerinin AK Parti üzerinde hakimiyet kurma çalışması olarak gördüm"

Anlayacağınız; Delican'a göre ben paralı bir asker olmakla beraber, AK Parti üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan bir menfaatçiymişim!

"Başarısız insanlar, kendi kifayetsizliklerinin tadını bastırmak için başarısızlıklarının üzerine büyülü hikayelerden oluşan bir sos dökermiş..."

Geçenlerde bir kitapta okuduğum bu söz sanki Bülent Delican için söylenmiş. Mübarek neredeyse İzmir'de yaşadığı hezimetin sebebi olarak beni gösterecek!

İlahi başkan!

Sen bu konuşmayı yaparken kendine saygını nasıl koruyabildin? Kendinden ve "Dava arkadaşlarım" dediğin insanlardan hiç mi utanmadın?

Sen değil miydin bundan iki hafta önce beni telefonla arayıp 1 saat 38 dakika savunma yapan? Sen değil miydin, senin döneminde partiye küsen herkes için, "Onlar menfaat peşinde koşan insanlar. Menfaatleri doğrultusunda karar vermediğim için partiyi ve davayı sattılar" diyen...

Cumhurbaşkanı'nı İzmir Atatürk Stadı'nda 14 bin kişiyle karşılama rezaletinin suçunu genel merkezin ve valinin üzerine atan, "Bu onların hatası benim değil?" diyen sen değil miydin?

Sen değil miydin "Dava arkadaşlarım" dediğin yönetimindeki isimleri başarısızlıkla ve beceriksizlikle suçlayan? "Süleyman beyciğim. Sizin konferansınıza katılım için başkan yardımcıma talimat verdim, onu bile başaramadı" diyen sen değil miydin?

"İzmir'e geldiğinizde sizi parti olarak ağırlamak, eğer takviminize uyuyorsa burada bir iki konferans düzenlemek isteriz" diyen sen değil miydin?

Sen konferansa davet edince menfaatçi olmuyorum da, senin davetini reddedince mi paralı asker oluyorum öyle mi başkan?

"Yok ben bunları söylemedim" diyorsan, yayınlayalım ikimizin telefon konuşmasını olur mu?

Var mısın başkan?

O konferanslara katılım azdı kabul ediyorum. Benim kulağıma, "Bütün teşkilatlarımızla orada oluruz" diyen de sendin, telefonu kapattıktan sonra, "O etkinliğe kimse gitmeyecek" diye talimat veren de sendin başkan!

Sen ancak bu kadar samimi, bu kadar dürüstsün işte!

O konferanslarda biz ne yaptık biliyor musun? Senin büyük bir maharetle küstürdüğün isimleri bir araya getirdik. Senin parti kapısından içeri sokmadığın emektarları yeniden kaynaştırdık. Sen lüks iftar sofralarına kurulurken biz bir hurma bir simitle iftar açacağımızı söyledik.

Sen ne yaptın başkan?

"Onlardan önce biz simit hurma iftarı yaplamıyız. Elinizi çabuk tutun!" diyerek ilçe teşkilatlarını harekete geçirdin. Fikir anlamında beceriksiz olduğunu burada bile göstermiş oldun!

Konuşmacı olduğum konferansa 250 kişinin katılması benim utancım değil başkan. Senin "Kimse katılmayacak" talimatına rağmen gelen ilçe başkanlarının seni yok hükmünde saymasının utancından kurtul bana laf yetiştireceğine...

Sen 250 kişiyi diline dolayacağına, Cumhurbaşkanı'nı 14 bin, Başbakan'ı 70 bin kişiyle karşılamanın utancından kurtul önce...

Sen beni diline dolayacağına git önce, yerel medyada hakkında yer alan ilaç yolsuzluğu iddialarının hesabını ver İzmirlilere... Beni kötüleyeceğine, İzmir İl Teşkilatı'nın bilişim işlerini teslim ettiğin kişinin paralel yapıya mensup olup olmadığı iddialarını açıkla.  O kişiyi genel merkezin emriyle nasıl gerisin geri görevden almak zorunda kaldığını anlat olur mu başkan? 

Beni paralı asker ve menfaatçi ilan etmene gelince...

Gel seninle bir anlaşma yapalım başkan. Ben uzak yakın ayrımı yapmadan bütün akrabalarımın hesaplarının denetlenmesine hazırım. Eğer son 30 yılda AK Parti dahil olmak üzere herhangi bir kurum ya da kuruluştan benim ve yakınlarımın hesabına tek bir kuruş girmişse senin bu iftiranı gerçek olarak kabul edeceğim.

Aynısını sen de yapacaksın ama...

Açacağız hesaplarımızı, millet AK Parti döneminde kimin zenginleştiğini, kimin fakirleştiğini kalem kalem görecek! 

Var mısın Başkan?