BIST 9.368
DOLAR 34,52
EURO 36,18
ALTIN 2.964,50

Vallaha bu Kanal İstanbul!

İstanbul'u sel basıyor, yardımcısı bile kendisine 24 saat boyunca ulaşılamadığını söylüyor. Sonra yine geliyor, gazeteciler yine tatili soruyor, başlıyor tekrar anlatmaya:

Seçim sonrası "Hadi yahu, mazbatamı verin. Bakın yerimde duramıyorum. Kaybedecek bir saniyem bile yok" diye ortalığı yıkan Ekrem İmamoğlu'nun telaşının nedeni İstanbul değil, tatilmiş meğer.

Seçildiğinden beri İstanbul'a bir türlü getirtemiyoruz adamı!

Hayır, benim tatil yapmasına itirazım yok. Ben asıl, tatil dönüşü yaptığı açıklamalara takığım.

"Başkan tatil" diyorsun, başlıyor anlatmaya:

"Millet eleştiriyor diye, ben tatile gitmeyecek değilim. Dinlenmek istediğim zaman dinleneceğim, istemediğim zaman işime geleceğim. Yılda, belli bir süre benim hakkım var. Benim mesaim de yok. Dün gece yanılmıyorsam arkadaşlarım saat 01.00'de eve bıraktı. Uyudum. Saat 06.00'da kalktım, işime geldim. Dolayısıyla mesai mefhumum yok. Ama ben bir insanım ve bir vücudum var. Dolayısıyla dinlenmeye de ihtiyacım var. Buna kimse engel olamaz. Bu benim hakkım. Tahmin ediyorum ki, takip eden vatandaşlarımız öyle 10 günde, 15 günde uyumamı, 6-7 ayda bir dinlenmemi çok istiyorlar. Tatil, bazen insanlara yakışmıyor, bana tatil de yakışıyor."

Sonra bir bakıyorsun hop, yine tatilde...

İstanbul'u sel basıyor, yardımcısı bile kendisine 24 saat boyunca ulaşılamadığını söylüyor. Sonra yine geliyor, gazeteciler yine tatili soruyor, başlıyor tekrar anlatmaya:

"Gün boyu sokaklarda söyleyeceğim. Bu konunun en basit kısmı. Nedir bu? Birisi onu demiş bunu demiş. Milletvekiliymiş, belediye başkanıymış. Boş konuşan, boş konuşuyor zaten. Makamı ne olursa olsun. İmamoğlu niye tatildeymiş?

Bak sen!

Bizim tatilimiz de şeffaf. Ailemi siyasetin dışında, tutacağımı her yerde söyledim. Dolayısıyla siyasetin dışında bir alanda 7 yaşındaki kızıma şefkatimi, baba sevgimi gösterme lazım. 14 yaşındaki oğlumu kucaklayıp, onu geleceğe hazırlamam lazım. 21-22 yaşındaki oğlumun da meslek hayatında güçlü olması için kendi kişisel gelişimini güçlendirmesi için, onun yanında olmam lazım. Hayatın görev tarafı ayrı, aile tarafı ayrı. Ben aile tarafını, yoğun bir 8-9 aylık Türkiye gündeminden sonra desteklemeye çalışıyorum.

Zaten 2 gün Hacıbektaş’taydım. Ziyaretlerimizi yapmıştık. 2-3 gün de ailemizle birlikte olmak istedik. O ana afetin denk gelmesi, elbette koşup geleceğiz. Gece 12 olur, 3 olur 5 olur. Türkiye’nin neresinde olursak olalım, dünyanın neresinde olursak olalım koşup geçeğiz. Bu benim insani tarafımdır. Bunu kimseyle paylaşmam, tartışmam. Benim tatilim de şeffaftır. Ailemle tatil yapıyorum. Gizli tatil yapmam. Gizli tatil yapmaya ihtiyaç durmam. Çünkü bu benim ihtiyacım, bu benim güzel ailem.

Bazen oluyor ki annemi 1-1,5 ay görmüyorum. Bu kadar yoğun bir gündemde çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz. Sorumluluklarımızın büyük olduğunu biliyorum. Sadece rakip olmak, siyaseten karşı tarafta durunca bu laflar söylemek refleksinde bulunan kişilerin kalibresi düşük. Zihinler yetersiz, cümleleri de öyle çıkıyor.”

Şimdi açıklamaya niye takık olduğumu anladınız mı?

Tatil açıklaması da en az tatili kadar uzun da ondan! O anlatırken İstanbul'daki sel suları kendiliğinden çekiliyor. O anlatırken esnaf dükkanına dolan suyu maşrapa ile boşaltıp temizliyor. Her şey normale dönüyor ama o hala anlatıyor!

Sonra esnafa gidiyor.

Esnaf, İstanbul'un Belediye Başkanı'na geçmiş yıllardan bahseder gibi anlatıyor sel baskınını. "Başkanım siz bilmezsiniz. Su buradan bir geldi. Buralar yarı belimize kadar su oldu. Hatta bazılarımız boy verdi başkanım" derken bizimki sorumlusu kendisini değilmiş gibi başını sallayarak dinliyor.

Neyse ki bir başka esnaf zamanın ruhunu yakalayıp, "Başkanım niye yoksunuz, niye burada değilsiniz" diye soruyor. "Tabi, tabi burada olacağız, her zaman yanınızda olacağız" diyor ve sonra bir bakıyorsun.

Hooop tekrar tatile gitmiş!

Adam bizim belediye başkanımız ama görmeyen sadece biziz iyi mi? Trabzon'un bütün illeri ve Rize'nin bütün yaylaları gördü. Ankaralılar gördü, Sivaslılar gördü, Kastamonu halkı gördü, Nevşehirliler gördü, Bodrum deseniz zaten her gün görüyor.

Yahu Merhum Hacı Bektaşi Veli bile gördü ama biz göremedik bilader! Zeki Müren görecek galiba ama biz yine göremeyeceğiz.

İşin kötüsü ne biliyor musunuz?

Gidiyor, geziyor, geliyor ama yalan söylemeye de aynı hızda devam ediyor. En son, "Meteoroloji bizi uyarmadı" diye başka yere çamur attı. Neyse ki bu yalanı da Meteoroloji tarafından kısa sürede çürütüldü.

Beni en çok güldüren de ne oldu biliyor musunuz?

Sel suları vurunca "Her şey çok güzel olacak" tayfasının, "AKP İstanbul'da altyapı yapmamış ki kardeşim" demesi. Yalancı falan diyoruz ama bu yalan Ekrem İmamoğlu'nun bile aklına gelmedi kardeşim!

Oysa sel baskınının nedeni çok basitti.

Bilmeyenler için anlatayım.
İstanbul'a 2009 yılında son 80 yılın en büyük yağmuru yağmış ve bir felaket yaşanmıştı. 2017 yılında ise son 32 yılın en büyük yağışını gördü İstanbul ve yine sel baskınları oldu.
Son yağmurları öncekilerle kıyaslamak gerekirse, devede kulak kalır. Bu yağmur, İstanbul'da sel oluşmasına neden olacak yoğunlukta değildi.

Peki niye sel baskını oldu, onu da söyleyeyim.
İmamoğlu mazbatasını aldıktan hemen sonra mazgal, su ve kanalizasyon temizliği için yapılan ihaleyi iptal etti.

Hakkıdır, bunu yapabilir elbette. Lakin, iptal ettirdiği ihaleyi yıldırım hızıyla yenilemesi gerekiyordu ama bunu da yapmadı.

Sonuç?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi 50 gündür kanalizasyon ve mazgal temizliği hizmeti vermiyor. Meteorolojinin uyarısına rağmen bu temizliği yapacak ekipler oluşturulmadı.

Çevredeki pisliğin de mazgalları iyiden iyiye kapatması sonucu yerin altına inmeyen su, İstanbul geneline yayıldı.

Durum bundan ibarettir!

Ama siz buna inanmayın. Destek vermeye devam yani. Netice itibari ile bize bedava su sözü vermişti.

Sözünü de tuttu!

Hatta yetinmedi, İstanbul’u 50 günde “Kanal İstanbul”a çevirdi.

Daha ne isteriz ki?

Süleyman Özışık Youtube