Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bugünkü köşesini altına imza atarım dediği, Vakit Gazetesi'nin bir yazarının yazısına ayırdı. Bu yazar kim dersiniz?
Abone olErtuğrul Özkök'ün altına imza atacağı yazının bir bölümünü ve Özkök'ün yorumunu kendi kaleminden okuyalım... Köpekler ve kadınlar BENİM için bu haftanın en umut verici olayı, geçen çarşamba ‘Vakit’ Gazetesi’nde yayınlanan bir yazıydı. Bilmeyenler için gazete hakkında bilgi vereyim. ‘Vakit’, Türkiye’deki en radikal İslami içerikli gazetedir. İşte bu gazetenin yazarı Sibel Eraslan, bana göre çok önemli bir yazı yazdı. İNCİNMEYİN LÜTFEN Yazının başlığı şöyle: ‘Köpekler, kadınlar ve kurbanlar...’ İslami bir gazetede ‘köpek’ ve ‘kadın’ kelimelerini yan yana görmek, ister istemez insanın ilgisini çekiyor. Nitekim yazar da bunun farkında olmalı ki, yazıya şu cümleyle başlıyor: ‘Köpeklerle kadınları aynı başlık altında zikretmemden incinmeyin lütfen. Bir kadın olarak, ‘Tahtakuruları, ardıç kuşları, terliksi hayvanlar, mürekkepbalıkları, gergedanlar veya her bahar bellerine kadar kirece boyanan neşeli ve genç erik ağaçlarıyla’ da yan yana zikredebilirim kadınları. Niçin mi?’ Bu sorudan sonra yazının gerçek konusuna giriyor. ‘Kurban Bayramı boyunca bir tarafta ‘infak’ (paylaşım) niyetine bağımlı bir ibadet yaşandı, diğer tarafta bunun bir ‘canilik’ göstergesi olduğu yazıldı çizildi. Bu gürültülü kargaşanın arasında kulaklarımı tıkayıp olduğum yere büzülmekten başkası gelmedi elimden.’ Eraslan kurbanların kamyonlarda hangi şartlar altında getirildiğini, şehrin gürültüsünü nasıl bir şaşkınlıkla seyrettiklerini çok güzel anlatıyor. Sonra kendi hislerini aktarıyor: ‘Her Kurban Bayramı’nda içim böyle altüst oluyor. Sanki göçe ve ayrılığa dair bir şey bu. İçimdeki yorulmak bilmez muhacir kanı deviniyor, sebepsiz bir firkat ateşi ile sızlıyor damarlarım: Bugün gitmeliyim.’ İtiraf edeyim, anlattığı duygular bana çok yakın, çok aşina, çok akraba... SİVRİ TOPUK Hemen arkasından kendi bulunduğu yerin koordinatlarını veriyor: ‘Züppe ve sivri topuklu rugan pabuçlarla yazılmış bir yazı değil bu... Kurban Bayramı’na ‘Aa... valla cinayet şekerim’ mesabesinde klimatif yazılar yazamam. ...Ben anneyim. Alnına kına yakılmış bir kurbanlık koçun gözlerinde, aynı zamanda, tedirgin ve kimsesiz bir çocuğun, tedirgin ve yapayalnız bir gelinin de oturduğunu en iyi bilenlerdenim.’ ANA MESAJ Ve yazının ana mesajı: ‘Kurbanlıklara iyi davranınız. Biz Sevgili Efendimiz (sav)’den böyle işittik. O, öyle nezaketli bir öğretiyi anlatıyordu ki, O’nu dinleyenler ‘Muhammed (sav)’in dininde develerin bile hakkı vardır’ diyerek hayret ediyorlardı.’ Ne yazık ki yazının tamamını buraya alamıyorum. Ama şunu söyleyebilirim. Üslup bakımından çok güzel. İçeriğine gelince... Altına ben de imza atarım. Bu yazı bana çeşitli bakımlardan umut verdi. Bu yıl, kurban kesiminde sanki bir inatlaşma olduğu hissine kapılmıştım. O yüzden önceki gün yazı işleri toplantısında arkadaşlarıma, ‘Gelecek yıl bayramdan önce bu meseleyi hiç büyütmeyelim. Çünkü biz yazdıkça bazıları da sanki inadına bazı şeyler yapıyor’ demiştim. Ama görüyorum ki, İslami duyarlılığı radikal boyutlarda benimsemiş yayın organlarında bile, hayvan kesiminin daha medeni, daha insani biçimde yapılması yolunda bir eğilim başladı. Belki de bu tartışmanın asıl doğru yeri orası. Kurban kesiminde kurallı bir düzene gidilmesi için gerekli uyarıların orada yapılması, ilk adımların orada atılması daha yararlı ve etkili olur. Bu yazı vesilesiyle son zamanlarda dikkatimi çeken bir başka gelişmeye daha değinmek istiyorum. Muhafazakár kesimin gazetelerinde son yıllara kadar bütün yazılar aşağı yukarı aynı düşünce çizgisini yansıtıyordu.