BIST 9.673
DOLAR 35,16
EURO 36,57
ALTIN 2.959,13
HABER /  GÜNCEL

Uzman diyetisyenden öneriler

Dünya Sağlık Örgütü 2000 yılı sağlık raporunda şişmanlığın tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak tanımladı. Uzman diyetisyen Turgay Köse'nin bazı önerileri var.

Abone ol

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2000 yılı sağlık raporunda şişmanlık, “vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu” olarak tanımlanmaktadır. Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, nöroendokrin etmenler, psikolojik sorunlar, cinsiyet, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık... şeklinde sıralanabilir. Çağımızın bu önemli sağlık sorununu çözmek için ne yapmalıyız? Her gün gazete, dergi, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarında onlarca “şok diyetler” ile karşılaşmaktayız. Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte diyet mutlaka “kişiye özel” olarak hazırlanmalıdır. Çünkü herkesin metabolizması farklılıklar göstermektedir, tıpkı parmak izi gibi. Öte yandan kilo fazlası olanlar genelde aç kalarak, öğün atlayarak, hiçbir şey yemeyerek sonuç almaya çalışıyorlar. Böylesi bir davranış, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve “kıtlık” moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Buna karşılık sık sık, azar azar beslenmek metabolizmayı hızlandırdığı gibi, yavaş yemeyi de sağlar. Aç kalmak ve öğün atlamak, bir sonraki öğünde hem hızlı hem de fazla yemek yenilmesine neden olmaktadır. O nedenle başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmamalı, 2.5 – 3 saatlik aralıklarla beslenilmelidir. Katı margarin, tereyağı, kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemişler gibi enerji değeri yüksek, öte yandan hiçbir besleyici değeri olmayan yağlı yiyeceklerden, kızartma ve kavurma işlemlerinden olabildiğince kaçınmakta yarar vardır. Şeker ve şeker içeren besinler (bal, reçel, pekmez, hazır meyve suları, gazlı içecekler, tatlılar vs) kana tamamen ve hızla karışırlar. Pankreastan salınan insülin hormonu ile kan şekeri düşer ve tekrar tatlı yeme isteği doğar. Dolayısıyla şeker ve şeker içeren besinler kan şekerinde ani dalgalanmalara yol açarlar. Halbuki şeker tadından vazgeçemeyenler için üretilen, şeker yerine kullanılabilen, aynı tadı verebilen, sağlık açısından sakıncası bulunmayan, düşük kalorili veya kalori içermeyen yapay tatlandırıcılar ile kan şekerindeki dalgalanmaları ve tatlı isteğini ortadan kaldırmak mümkün olabilmektedir. Suyun; alınan besinlerin sindiriminden, metabolik atıkların dışarı atılmasına kadar her aşamada çok önemli görevleri vardır. Bu nedenle günlük sıvı tüketimi arttırılmalıdır. Katkısız, en iyi çözücü su olduğu için günde 8-10 bardak su içilmelidir. Diyet yaparken çay, kahve, bitki ve meyve çaylarına şeker yerine yapay tatlandırıcılardan katılabileceği gibi gazlı içeceklerde de light olanların tercih edilmesi daha uygun görülmektedir. Aynı zamanda bu tatlandırıcıların bazılarının toz formları da mevcuttur. Dolayısıyla tatlı yapımında bu ürünlerin kullanımı ile düşük kalori içeren farklı lezzetler yakalamak mümkündür. Ayrıca posalı yani lifli besinlerin tüketimi arttırılmalıdır. Posalı besinler kan şekerini, kan basıncını (tansiyonu) ve kan kolesterolünü istenilen seviyede tutmaya yardımcı olurlar. Midede, su ile birlikte hacimlerinin 20 katı kadar şişerler; tokluk, doygunluk hissi sağlarlar. Ayrıca dışkılama sayısını ve sıklığını arttırırlar. Kabızlık şikayeti varsa ortadan kalkar, böylelikle kilo vermeye de yardımcı olurlar. Kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkileri de mevcuttur. Bu yüzden haftada 2-3 kere kurubaklagil yemeği yenilmelidir. Ayrıca buğday ekmeği yerine kepek, çavdar, yulaf ekmeğini; pirinç yerine bulguru tercih etmekte yarar vardır. Hatta pirinç, makarna, erişte ve unun da kepekli olanlarını kullanmak daha sağlıklı olacaktır. Sebze ve meyveler de posa içermektedir. Ancak posaları kabuk ve kabuğa yakın yerlerde bulunduğu için, soyulmadan yenilebilenleri iyi bir şekilde yıkadıktan sonra kabukları ile tüketmek her zaman için daha yararlı olacaktır. Diyete ilave olarak mutlaka spor da yapılmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü en çok tempolu yürümeyi önermektedir. Bunun dışında; çok hafif tempoda koşma, bisiklete binme, yüzme, tenis, aerobik ve jimnastik tarzı kalbi çalıştıran sporlar yapılması da uygun görülmektedir. Sporu asla ödev olarak görmeyiniz. Bu da tedavinin bir parçasıdır. Amaç; metabolizma hızını düşürmemek, kilo verirken bir noktada ağırlığın sabit kalmasını önlemek, verilen kiloların kalıcı olmasını sağlamak ve en önemlisi sağlıklı yaşama adım atmaktır. Sonuçta “1 saat” dediğimiz günün sadece %4’üdür. Kişi kendine egzersiz için zaman ayırmalı ve mutlaka bu hakkını kullanmalıdır.