BIST 8.699
DOLAR 34,27
EURO 37,36
ALTIN 2.914,42

Uyumayın, soyulursunuz!..

“Nankör kedi" diye fısıldadı.. "Sizi orada oturtan iradenin, biraz önce suçladığınız irade olduğunu unutmayın”...

19 Ocak 2001 Pazartesi günü toplanan MGK toplantısı çok kısa sürdü…
Neden mi?..
Çünkü…
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Ecevit generallerin, diğer bakanların ve bürokratların gözü önünde kavga ettiler…
Evet…
Bildiğiniz kavga…
Ekranlarda tanık olduğunuz “karşıt görüşlü” düşünce insanlarının(!) yaptıkları kavgalar var ya hani…
İşte o kavgaların bir benzerini yaptılar…
Nasıl ve neden mi?..
Anlatayım…

MGK toplantısı henüz başlamamıştı…
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, her zamankinden daha “gergin” görünüyordu.
Yakın çevresi, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’a öfkelendiğini söylüyordu...

Cumhurbaşkanı, muhalefetin ortaya attığı "Yolsuzluk" söylentilerinden rahatsızdı...
Gerçi Hükümet bazı kamu bankaları, KİT’ler ve bakanlıklarda yapıldığı iddia edilen yolsuzlukları incelemesi için Başbakanlık Denetleme Kurumunu görevlendirmişti ama; Sezer bundan tatmin olmamıştı...
Devlet Denetleme Kurumu’
nu da,
Başbakanlık Denetleme Kurumunu denetlemekle vazifelendirmişti...

Başbakan, Cumhurbaşkanı'nın bu girişimine bozulmuştu...
İtirazını doğrudan Sezer’e yapmak yerine medya üzerinden eleştirmeyi uygun görmüş olmalı ki “denetimin denetimi olmaz” diye bir açıklama yapmıştı…
Sezer, Ecevit’in konuya ilişkin şikâyetini kendisine doğrudan iletmektense kamuoyu önünde ve medya aracılığıyla tartışmayı tercih etmesine içerlemişti…
Başbakan’la medya aracılığıyla tartışmak tarzı değildi...
MGK toplantısını beklemişti...
Başbakan’ın itirazındaki haksızlığı yardımcılarının, bakanlarının, generallerin ve kimi üst düzey bürokratların yanında yüzüne vuracaktı…
Tipik bir Türk bürokratıydı Sezer...


Uyan ey halkım!..
Soyulacaksın...

Tarih 16 Şubat 2001
Büyük Kavga’dan sadece 3 gün önce…
Banka sahibi de olan bir medya patronu ve bir finans dehası olduğu söylenen eski banka memuru, o günün önemli bir banka patronu;  Merkez Bankası'ndan o günkü kur üzerinden (1 Dolar= 680.000) 2 milyar Doların üzerinde döviz satın aldılar...
Ve...
Bu ikisinin Merkez Bankası'ndan 680.000.-- liradan 2 milyar Doların üzerinde döviz satın alışlarının üzerinden sadece 2 ay geçmişti ki 1 Dolar = 1.300.000.-- lira oldu...
Bu ne demek miydi?..
Devletin kasasından para kazanmakla ünlü o ikili, Merkez Bankası üzerinden sadece iki ay içinde TL. bazında % 100 kâr etmişlerdi...
Sıfır vergili bir kâr hem de...
O günlerde kriz öncesi ve sonrası krizi ağzına almayan kartel medyası şimdi her gün olmayan krizden söz edip, kamuoyunu paniğe sevk ediyor...
Uyan ey halkım!..
Soyulacaksın...
Hazırlık yine seni soymak için...
Hazırlık, üç kuruşluk kıdem tazminatını, emekli birikmişini, dişinden tırnağından arttırdığın tasarrufunu ütmek için...

Kriz tellallığı yapanlara iyi bak ey halkım!..
Daha önceki ekonomik krizlerde halk fakirleşirken kendileri daha da zengin olanlar olduklarını göreceksin…
Ve ey halkım!..
Bu yazı o günkü oyunların aynen oynanmak istendiğini,
senaristlerin de aktörlerin de aynı kişi ve kurumlar olduğunu hatırlatmak için yazıldı…


İçerleyişini öfkesiyle tezahür ettirmeyi tercih ediyordu yani...
Gerginliği biraz da konsantrasyonundan kaynaklanıyordu...
Medyaya dağıtılacak görüntülerin alınmasından sonra açacağı toplantıda yapacağı ön konuşmaya yoğunlaşmak istemesinden...
Toplantıyı açmadan önce Ecevit’in ağzının payını verecekti...
Başbakan’a Devlet adabını öğretecekti...
Söylemek istediği bir şey varsa bunu kendisine söylemesini isteyecekti...
Ve...
Medya ile mesaj göndermemesi gerektiğini hatırlatacaktı…

Çekimler bitti...
Toplantı salonunda sadece bulunması gerekenler kalmıştı...
Sezer başını bile kaldırmadan, önündeki anayasa kitapçığıyla oynamaya başladı…
Öfkesini gizlemek ihtiyacını duymadığı belliydi...
Aksine, öfkeli görünmek istiyor gibiydi...

“Devlet Denetleme Kurulu'nu devreye sokmama tepki gösterip, ‘Denetimin denetimi mi olur?' diyorsunuz” diye başladı konuşmasına...
Hazirun büyük bir dikkatle Cumhurbaşkanı’nı dinliyordu…
Sezer devam etti:
“Beni kamuoyu önünde küçük düşürüyorsunuz. Yolsuzlukların üzerine gidilmesinden neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz? ‘Neden savcılara müdahalede bulunuyorsunuz?..”

Çok kısa bir nefes aldı. Başını kaldırdı. Bakışlarını Başbakan Ecevit’e çevirdi:
“Yargı, hükümet yüzünden korkar hale geldi. Savcılar ve hâkimler geleceklerinden korkar hale geldi. Bu, organize suç grupları ve diğerlerine cesaret verecek...”

Başını yeniden, ellerinin arasında çevirdiği anayasa kitapçığına çevirdi.
Kitapçığı sağ eline aldı, havaya kaldırdı...
‘‘Denetimin denetimi bal gibi olur” dedi...
Hem ses tonu sertti, hem bakışları…
“İşte Anayasa” dedikten sonra konuşmasını sürdürdü. “Anayasa'yı bilmiyorsunuz, bu sözleri söylüyorsunuz…”
Ecevit’in esmer yüzü bir bakır tepsi gibi kızardı...
Sağ gözündeki tik her zamankinden daha hızlıydı artık…
İşte tam da o sırada Sezer sağ eliyle tuttuğu Anayasa kitapçığını Başbakan Ecevit'in önüne doğru fırlattı…

Ecevit anayasa kitapçığına bir salise bile bakmadan ayağa kalktı.
Onu yardımcılarından ANAP Genel başkanı Mesut Yılmaz takip etti…
Başbakan kapıyı bizzat kendi açtı ve çarpıp dışarı çıktı…


Haberlerin güzelliği...

20 Şubat 2001 tarihli Hürriyet'in birinci sayfasındaki manşet haberlerden birkaçı şöyleydi:

 • IMF: Hükümet kararlı
(Ekonomiden Sorumlu bakan) Önal: Ödemeyi tıkır tıkır yapacağız
• Merkez Bankası 4 milyar $'ı geri aldı
• Hazine yüzde 144.2 ile borçlandı
• AB diplomatları: Şaşırdık
• Özel sektör diyalog istedi.

Nasıl haberler ama?..
Ne kadar tatlı değil mi?..
Ne kriz var...
Ne kriz olasılığı...
Hatta MB, aslan payı iki banka tarafından satın alınan 4 Milyar Doları bile geri almış (ama almadığı sonradan anlaşıldı)...
Yani...
Krizin davul çalarak geldiği o gün, "kirz sözü etmyen" EMM (Eski Merkez Medya) bugün olmayan krizi nasıl da anlatıyor...
Uyanın hoooppp!..
İpteki cambaza bakarken ceptekileri çaldırmayın yine...


Salonda halen sessizlik hüküm sürüyordu…
Başbakan Yardımcılarından Hüsamettin Özkan, Sezer’in Ecevit' fırlattığı Anayasa kitapçığını aldı. Cumhurbaşkanı’nın yanına gitti...
Kitapçığı masaya t
avla pulu gibi vurdu...
Hem de tam Cumhurbaşkanı'nın önüne...
Sonra da Cumhurbaşkanı’na doğru hafifçe eğildi…
“Nankör kedi" diye fısıldadı..
Cumhurbaşkanı sesizce ve hiçbir tepki vermeden bir Sfenks gibi duruyordu...
"Sizi orada oturtan iradenin, biraz önce suçladığınız irade olduğunu unutmayın” derken Özkan'ın sesinde heyecan ve öfke bir aradaydı…
Sezer onun varlığından habersizmiş gibi davrandı. Arkadan gelecek kaba konuşmayı bekliyormuş da öfkesini bastırması gerekirmiş gibi dudaklarını ısırdı...
Özkan devam etti:
“Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yaptınız. Hukuktan, kanundan söz ediyorsunuz. Yasaya göre herkes kirasını yüzde 10 artırdı. Hukuktan söz eden siz, evinizin kirasını dolar bazında yüzde 25 artırdınız. Yüzde 25'lik Cumhurbaşkanısınız”…

Ve değerli dostlar…
Türkiye ekonomisinin bir gecede yarı yarıya fakirleştiren 2001 ekonomik krizi işte böyle başladı…
Ertesi günkü (20. Ocak 2001) gazetelerde kavga ballandıra ballandıra anlatılıyor ama ekonomik kriz ihtimalinden söz bile edilmiyordu…
Aksine, kavganın geçiştirildiği, sükûnetin sağlandığı iddia ediliyordu (Bakınız, sağdaki kutucuk) …
Ne "kriz" kelimesi geçiyordu haber ve köşe yazılarında, ne de kriz olacağının işareti vardı...
Neden mi?..
Çok af edersiniz ama onların ağızlarıyla söylüyorum, “kerizleri uyandırmamak için”…

Bazı çevreler işte o günleri özlediler...
Tatlı ve kolay para kazanmayı...
Yine yıldızı parlayan kimi özel bankalara el konulmasını ve el konulan bankaları şişe suyu fiyatına almayı özlediler...
"Kriz Zengini" olmayı özlediler...
Ama...
Unuttukları bir şey var...
Ne Erdoğan'dan Ecevit olur; ne de Gül'den Sezer...



Abarttın ama Başkan!..

Beyoğlu Belediye başkanı Misbah Demircan, Ak Parti'nin en güzel yüzlerinden biri...
Gerek görünümü ve konuşmasındaki zarafet, gerekse görev yaptığı ilçenin sadece İstanbul değil Türkiye için de önemli olması, Misbah Başkan'ın vazifesinin değerini bir o kadar arttırıyor...
Ve o güler yüzlü Başkan, sokaklara atılan sandalye - masa toplatılmasında  benim misbah260198.jpgpenceremden haklı görünüyordu...
Çünkü masa ve sandalyeler sınırı aşmış bütün sokağı işgal etmişti...
Ama...
Bir süre sonra sandalye - masa temizliği giderek baskıya dönüştü...
Esnaf üzerinde despot bir hava estirildi...
En sonunda belâ, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelenler de dâhil olmak üzere müzisyenlerin üzerlerine sıçradı...
Ve...
O güzelim müziklerin şenlendirdiği sokaklar müzisyenlerden temizlendi...
İşte şimdi olmadı...
İşte şimdi yanlışın en katmerlisi yapıldı...
Müzikten ve müzisyenden ne istiyorsun be Başkan!..
Biri sen çalarken elinden gitarını alsa ne hissedersin?..
Hele bir "empati" yapsan...
Başkan...
Var ya!..
Bu sefer harbiden abarttın!..



İlân-ı Ölüm

Eşraftan değil eşreften
  
Bir kalender meşrepten...

Bir vardı bir yoktu
Bir açtı bir toktu
Yalvarmadı kimseye
Tokat attırmadı enseye...

Ömrü;
Bir hikâye bir masal
Biraz derbeder misâl
Kâh konuştu kâh sustu
El hak! Âleme kızdı kendine küstü...           

Kışlı-boranlı, baharlı-yazlı
Sükûta meyyâl, şiir avazlı
Sözleri hece hece
Bir rind-i gece

Kavgası vardı, dâvâsı vardı
Yediği içtiği hep zehr-i mârdı
Sermâyeyi bir çırpıda bitirdi
Nesi var nesi yok o gün yitirdi

Ne kini nefreti vardı ne ihtirası
Birkaç mısradan gayrı yoktur mirası...

Bilirim...
Kimse özlemeyecek nâdiren gülüşünü
Zirâ, varlığıydı hüznün izdüşümü...

Dert üstüne bin dert, kederden burçlu
Deve misâlî sırtı hörgüçlü
Güçlü değil suçlu
Ağzı oruçlu...

Yediği içtiği bir öğün
Varı yoğu bir tas bir güğüm
Yakası düğüm düğüm
Bir şâir öldü dün...

Götürün!
Bir çukura gömün!..

Cahit Kılıç
İstanbul, 16 Ağustos 2011


Teşekkürler Cahit kardeş...
Çok teşekkürler...
Yüreğin dert görmesin...
Amin...
 
Memduh