Şair Hilmi Yavuz, Başbakan Erdoğan ile bir araya geldikleri toplantıya ilişkin olarak yeni bir niteleme yaptı.
Abone ol
Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisinde ''demokratik açılım'' çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen, yaklaşık 6 saat süren toplantının ardından çıkışta gazetecilere açıklama yapan Yavuz, Başbakan Erdoğan'ın açılımlar konusunda ''zihinleri açacak biçimde'' kendilerini bilgilendirdiğini söyledi. Yavuz, ''Aslında bu toplantı bir başka açılım anlamına geliyor. O da zihinsel açılım. Gerçekten bu toplantı hepimiz için zihin açıcı oldu'' diye konuştu.
Bilmediği, öğrenmekte ihmal ettiği bazı şeyleri Başbakan Erdoğan'ın toplantıda yaptığı açıklamalardan öğrendiğini kaydeden Yavuz, anlaşıldığı kadarıyla açılımların devam edeceğini, Başbakan Erdoğan'ın bu konuda son derece kararlı ve azimli göründüğünü belirtti. Yavuz, toplantıda bir talebini dile getirdiğini ifade ederek, şunları söyledi:
''Toplantıda, 'Bu açılımların hepsinin uzun vadeli olarak düşünülmesi gerekir. Bunun hayata geçirilmesi sadece yasalarla ya da siyasal birtakım kararlarla değil, özellikle demokratik eğitimin gelecek kuşaklara aktarılması açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yasalar olabilir elbette, ama bu açılımın getirdiği bilincin ve duyarlılığın gelecek kuşaklara ancak bir hümanist eğitimle, özellikle lise eğitimine ağırlık verilerek sağlanması gerekir' dedim.''
-''AÇILIM HER ŞEYİYLE KONUŞULDU''-
Yazar İskender Pala da toplantının çok yararlı olduğunu, açılımın her şeyiyle, her kademesinin konuşulduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın toplantıya katılan herkesin sorularını tek tek yanıtlayarak, insani öğelere vurgu yaptığını anlatan Pala, yazarlar olarak kendilerinin de açılım sürecinde üzerlerine düşeni yapacaklarını söyledi.
Yazar Altan Tan ise toplantıda isteyen herkesin söz alarak, söylemek istediğini ifade ettiğini belirtti. Tan, toplantıya katılan herkesin Türkiye'deki demokratik açılımın devam etmesini istediklerini, hükümetin bu konuda duraksamamasını, işi savsaklamamasını ifade ettiklerini anlattı.
Altan Tan, kendisinin de toplantıda, bu açılımın mutlaka devam etmesi, bir devlet projesi değil, millet projesi olarak ortaya konulması ve buna uygun kadrolarla bu işin sürdürülmesi gerektiğini ifade ettiğini belirtti.
Yazar Bejan Matur da toplantıda Güneydoğudaki çocukların üniversite sınavına girecekleri yerlerin değiştirilmesi konusunun gündeme geldiğini, o konuda Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun bir açıklama yaptığını belirtti.
Çubukçu'nun, ''İkinci tercihleri olan yerlere gönderildiler, aslında bu bir sürgün değildir'' dediğini kaydeden Matur, Bu açıklamayı kendisinin ilk defa duyduğunu vurguladı.
Toplantıda, Türkiye kamuoyunda görüldüğü gibi bir ayrışma ve bir kutuplaşma olduğunu savunan Matur, şöyle devam etti:
''Bazı yazarlar son derece ırkçı, üstten, yukarıdan bir dille açılım sürecine itiraz ettiklerini belirttiler. Ben, Vivet Kanetti, Etyen Mahçupyan, Leyla İpekçi buna karşı çıktık. Bir arada yaşamanın kimlikleri kapatarak değil, var olduğunu görerek mümkün olduğunu ifade ettik. Bu toplumun entelektüellerinin de aslında duygusal anlamda sokaktaki insandan çok farklı düşünmediğini gördük. En sert tepkiyi Alev Alatlı gösterdi. Kimliklere indirgenmesinin, kimliklerin bu kadar ortaya dökülmesinin bu kadar anlamlı olmadığını söyledi. Alatlı, 'Bir halk jürisinden ise Cumhuriyetin yargıcı tarafından yargılanmayı tercih ederim' dedi. Biz de ona karşı olarak, tesadüfen seçilmiş 12 kişiden oluşan bir halk jürisi tarafından yargılanmanın her zaman çok daha önemli olduğunu ifade ettik. Çok elitist, son derece yukarıdan, son derece ayrımcı yaklaşımlar...
Buna karşılık ben Başbakana şu öneriyi yaptım: Çok naif ve romantik bir öneri. Bugüne kadar yok saydığımız kimliklere şimdi 'Evet, varsınız' diyorsak, buna karşı oluşabilecek ayrımcılıkla baş edecek yeni mekanizmalar üretmemiz lazım. Belki bir ayrımcılığa karşı bakanlık ya da bir eşitsizlikle mücadele eden bakanlık, bir eşitlik bakanlığı kurmamız gerekiyor. Belki bir barış bakanlığı kurmamız gerekiyor.''
-''12 KİŞİLİK HALK JÜRİSİ'' KONUSU-
Yazar Alev Alatlı da gazetecilerin, ''Toplantıda açılımın kimlikler üzerinden yürütülmesine karşı çıktınız mı?'' sorusunu, ''Kimlikler üzerinden yürütülen açılımların Alev Alatlı olarak bana bir şey ifade etmediğini söyledim, doğru'' diye yanıtladı.
Kendisi için kimliklerin bir insanın tarifinde, tanımında sonda kaldığını vurgulayan Alatlı, ''Ben birine bakarken Kürt müdür, Türk müdür, Ermeni midir, Türk ise Sünni midir, vesaire midir diye düşünmem. 'Acaba kodlarımız birbirini tutar mı?' diye düşünürüm. Aynı dili konuşuyor olmak, illa Türkçe demiyorum, 'aynı kavramlarla mı konuşuyoruz' diye düşünürüm'' şeklinde konuştu.
Alatlı, Türkiye gibi belli eğitim süreçlerini tamamlamış toplumlarda bu kodların çok değişik olduğunu ve genelde insanların birbiriyle konuşamadıklarını söyledi.
Gazetecilerin, ''Toplantıda 'halk jürisi veya Cumhuriyet yargıcı tarafından yargılanmak' konusuna nasıl gelindi?'' sorusuna da Alatlı, şu yanıtı verdi:
''Ülkedeki kavram dağınıklığını anlatabilmek için bir şey söyledim. Bakın, hanginiz tamamen tesadüfi yöntemle seçilmiş 12 jüri üyesi önünde mahkeme edilmek istersiniz, hanginiz Cumhuriyet yargısına koşarsınız. Bence bunun cevabı, 'demokrasiye inanıyorum' diyen insanlar için turnusol kağıdıdır. Ben 12 kişilik halk jürisinden korktuğumu ifade ederim. Çünkü bu halk jürisi içinde töre cinayeti işleyenden tutun, töre cinayetini işleyenin eline silah verenden tutun, ırkçısından lümpenine kadar hepsinin olabileceği bir jüri karşınıza gelebilir.
Buna işaret etmemin sebebi, ülkenin eğitim sisteminin daha bir fırın ekmek yemek zorunda olduğudur. Etnisiteye bu kadar döndüğünüz zaman ana meseleleri kaçırıyorsunuz, ana mesele ortak dil, Türkçeden filan bahsetmiyorum, ortak kavramlardan bahsediyorum. Jüri sisteminin zorluğunu anlatarak, kullandığınız dil ve baktığınız yerin ne kadar farklı olduğunu anlatmaya çalıştım.''
Alatlı, demokratik açılım süreci konusunda Başbakan Erdoğan'ın kendilerinden daha ileride olduğunu, toplantıda çoğu zaman ''Bunu da unuttunuz'' dediğini belirtti.
Yazar Ayşe Kulin de Kürt açılımının üzerine yoğunlaşıldığı toplantıda dostluk ve kardeşlik mesajı verildiğini ifade ederek, toplantıyı çok olumlu bulduğunu söyledi.
Mario Levi ise ''Ben toplantıda Başbakan Erdoğan'a, 'Bu ülkede ne zaman bir azınlık mensubu büyükelçi, müsteşar veya bakan olacak' diye sordum. Ondan henüz bir cevap almadım, çünkü erken ayrılmam gerektiği için izin istedim. Sorunun cevabının ne olacağını zaman gösterecektir'' dedi.