Şair ve düşünür Sezai Karakoç hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın sosyal medya hesabından, 'Diriliş şairi Üstad Sezai Karakoç rahmet-i Rahman’a kavuştu.' açıklamasında bulundu.
Abone olŞair, yazar ve düşünür Sezai Karakoç, hayatını sürdürdüğü İstanbul'da vefat etti. 88 yaşında aramızdan ayrılan Karakoç, Türk edebiyatının öncü yazarlarındandı.
İbrahim Kalın: Büyük bir miras bıraktı
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın sosyal medya hesabından, "Diriliş şairi Üstad Sezai Karakoç rahmet-i Rahman'a kavuştu. Örnek bir hayat, sağlam bir fikir örgüsü ve büyük bir edebî miras bıraktı geride. Mevla mekanını cennet, makamını âli, ruhunu şâd eylesin." açıklamasında bulundu.
Sezai Karakoç kimdir?
Şair ve yazar olarak tanımlanan Sezai Karakoç 22 Ocak 1933 yılında Ergani ilçesi Diyarbakır doğumludur. Babası Yasin Bey olup 1. Dünya Savaşı'nda Kafkas cephesinde çarpışırken Ruslara esir oldu. Babası orta halli bir tüccardı. Dedesinin adı Hüseyin Bey de Plevne Savaşı'na katıldı, Gaziosmanpaşa'nın teşekkürünü kazandı. Sezai Karakoç'un çocuklu Ergani ve madende geçti.
Eğitim hayatı
Sezai Karakoç İlkokulu 1938 yılında Ergani'de başladı burada 1944 yılında sona erdirdi. Sezai Karakoç 1944 yılında Maraş Ortaokulu'na parasız olarak kaydedildi. 1947 yılında ise Gaziantep'te yine parasız olarak yatılı bir okulda öğrenimine başladı. Sezai Karakoç 1950 yılında Gaziantep'te liseden mezun oldu. Aynı yıl içerisinde parasız yatılı kısmı bulunan Ankara Üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi ne 1950 yılında Sınavla girdi. Bu okulun bölümü olan maliyeden 1955 yılında 1 yıl arayla mezun oldu.
Sezai Karakoç eğitim yılı boyunca yani ilkokul ortaokul lise yıllarında okulun en dikkat çekici öğrencisi oldu. İlkokul yıllarında Battalgazi kitaplarını Ahmediye Muhammediye okuyarak dinleyerek Kendini geliştirdi. Ortaokul yılına geçtiğinde Namık Kemal, Ziya Paşa, Tevfik Fikret Gibi yazarlar okuyarak kendini daha çok geliştirme yoluna adadı. Ve daha çok Batı klasikleri ne yöneldi. Üniversite yıllarına başladığında ise doğu ve batı klasiklerinin çoğunu bitirdi. Sezai Karakoç, Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavlarına girdi ve sonuçları beklemek için İstanbul'a Necip Fazıl Kısakürek'in yanına tanışmaya gitti. Sezai Karakoç Ortaokulu zamanlarında ve lise yıllarında tutkulu bir büyük doğu kurucusu oldu.
İş hayatı
1950 yıllarında bizzat tanıştığı Necip Fazıl Kısakürek'ten bir daha ömür boyunca ayrılmadı. Necip Fazıl Kısakürek'in birçok konuda yardımcı olarak onun talebesi haline geldi. Sezai Karakoç Necip Fazıl Kısakürek'in senetlerine kefil olacak kadar onunla yakınlık kurdu. TBF den sonra 30 Kasım 1955 senesinde maliye Bakanlığı'nda hazine Genel Müdürlüğü dış tediyeler muvazenesi bölümünde çalışmaya hak kazandı. Burada çalışarak girdiği maliye müfettişliği sınavını kazandı. Sezai Karakoç, 11 Ocak 1956 yılında maliye müfettişi yardımcısı olmayı hak kazandı ve 3 Şubat 1959 yılında İstanbul'a gelerek kontrolörü olarak atandı. Sezai Karakoç görevi gereği birçok yeri görüp tanıma imkânı buldu.
Diriliş dergisi
Karakoç, Büyük Doğu, Hisar, Akpınar, Dernek, Düşünen Adam ve A dergileri ile Yeni İstanbul, Sabah ve Milli Gazete'de yazılar kaleme aldı. Çok sayıda düşünce ve araştırma eserine imza atan Sezai Karakoç, 1960 ve 1971 yılları arasında Diriliş dergisini dönemsel sayılar halinde yayımladı. Karakoç, yerli düşünce ve edebiyatının en önemli yayınlarından biri olarak bilinen Diriliş dergisini, 1974'ten itibaren düzenli olarak 18 sayı halinde yayınladı ve 1976'dan itibaren de gazeteye dönüştürdü. 1977-78, 1980 ve 1983 yıllarında da yayımlanan Diriliş, son olarak 1987-1993 yılları arasında haftalık olarak yayın hayatına devam ederken, Sezai Karakoç, 1990'da kurduğu Diriliş Partisi ile hayatında farklı bir sayfa açtı. Karakoç, 1997 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılışına kadar, ''güller açan gül ağacı'' amblemli partisinin genel başkanlığında siyasi hayatını sürdürdü.
Mona Rosa efsanesi
Şiir kitapları arasında, ''Hızırla Kırk Saat, Taha'nın Kitabı/Gül Muştusu, Körfez/Şahdamar/Sesler, Zamana Adanmış Sözler, Ayinler, Leyla ile Mecnun, Ateş Dansı ve Alın Yazısı Saati'' bulunan Karakoç, 1950 yılında kaleme aldığı, ancak kitaplaştırılmasına 45 yıl boyunca izin vermediği ve bu süre boyunca fotokopi halinde elden ele dolaşan ''Mona Rosa'' adlı akrostiş şiiriyle geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Necip Fazıl Kısakürek'in, ''Ruh gibi, Hazreti İsa gibi'' diye tanımladığı, Ece Ayhan'ın ''Sivil şiirin en iyi şairlerinden'' şeklinde övdüğü, Cemal Süreya'nın ''Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Salvador Dali de sever. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçak gönüllükle katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok'' ifadesiyle anlattığı Karakoç, hayata gözlerini yumdu.
Hafızalara kazınan şiiri
Sezai Karakoç'un "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" adlı şiiri...
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili