Ünlü şair ve felsefeci Hilmi Yavuz, 12 Eylül'de neden evet verdiğini yazdı. Yavuz'a göre bu bir vicdan meselesiydi.
Abone ol12 Eylül'de yapılan anayasa referandumunda 'Evet' oyu kullananan ünlü felsefeci Hilmi Yavuz gerekçesini 'vicdani mesele' ile temellendirdi.
Şu satırlar HilmiYavuz'un:
12 Eylül 2010 halkoylaması, benim için her şeyden önce bir 'vicdan' meselesiydi. 'Vicdan', bana göre elbet, yaşanan 'somut' olaylar karşısında bireysel adalet duygusunun insani tezahürüdür.
'Soyut' adalet hukuk, yasalar ve yaptırımcı kurallar demektir. Bireyin herhangi bir somut olay karşısındaki vicdanî tavrı, soyut hukuk kurallarının uygulanması ile ortaya çıkan sonuçlarla örtüşmeyebilir: Yargı kurumları, mahkemeler bir karar verebilirler, ama bu karar, bazen, bizim kendi kendimize yaptığımız vicdan muhasebesi ile onaylamadığımız bir karar olabilir. Vicdan, bu manada, Adalet'in bireysel ifadesinden başka bir şey değildir... Kamusal adalet, yasaların ve mahkemelerin işidir; özel adalet ise, vicdanın işi...
Konuyu Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına getiren Yavuz, şöyle devam etti:
Evet! 12 Eylül halkoylaması benim için her şeyden önce bir 'vicdan' meselesiydi. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK), Anayasa Mahkemesi'nin ve Yüksek Askerî Şûra'nın (YAŞ) bazı ve benim açımdan, büyük önem taşıyan, kararlarının, hiçbir biçimde bana vicdan sahibi insanların onayladıkları kararlar gibi görünmemiştir: Niçin mi? Şöyle: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, 2005'teki Şemdinli olaylarının soruşturulması sırasında Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'yı görevden almış; dahası, görevden almakla yetinmeyerek Sarıkaya'nın avukatlık yapma hakkını da gaspetmiştir.
Pek iyi de Ferhat Sarıkaya'nın, bırakınız yargıç veya savcılığı, memuriyetten ihraç edildikten sonra meslekten tard edilerek avukatlık yapma hakkının dahi elinden alınmasına neden olan suçu nedir? Şemdinli olayları sırasında başta Kara Kuvvetleri Komutanı Org.Yaşar Büyükanıt ve bazı yüksek rütbeli subaylar hakkında, 'çete kurmak' iddiasıyla iddianame hazırlamak! İyi de bu iddianame, ilgili ağır ceza mahkemesince mesnetsiz bulunarak 'iade' mi edilmiştir, yoksa 'kabul' mü edilmiştir? Mahkeme, Sarıkaya'nın iddianamesini kabul etmiş ve dava açılmıştır. Bu davayı açarak Şemdinli olaylarının asker sanıklarını ağır cezalara çarptıran ağır ceza mahkemesinin üyelerine ne olmuştur dersiniz? Yargıçlar HSYK tarafından başka yerlere tayin edilmişlerdir.
Ben, adaletin tecelli etmediğini düşündüğüm bu kararlar karşında, vicdanımın sesini dinledim. HSYK'nın Sarıkaya'yı meslekten tard ettikten sonra avukatlık yapmasını bile yasaklamasının, vicdanlı bir davranış olmadığını düşündüm. Sarıkaya'ya bu haksızlığı reva gören HSYK değişmeliydi;- vicdanım bana bunu emrediyordu çünkü...
Anayasa Mahkemesi'ne gelince, o mahkemenin kararlarının da vicdanî sorumluluğu vardı. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesindeki Kanadoğlu'nun 367 oyunu! O zaman şöyle düşündüm: Yakın tarihlerde yapılmış Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mesela Turgut Özal, mesela Süleyman Demirel, mesela Ahmet Necdet Sezer için 'yeterli oy' sayısı kaçtı? Özal, Demirel, Sezer seçildiklerinde 367 sayısı, niçin yeterli oy zorunluluğu olarak dayatılmamıştı acaba? Bu durumda, Özal, Demirel ve Sezer'in cumhurbaşkanlıkları 'şaibeli' bir duruma gelmiyor muydu?
Ünlü şair yazısını şöyle tamamladı:
Ben adaletin tecelli etmediğini ve Abdullah Gül'e apaçık haksızlık edildiğini düşündüğüm bu karar karşısında da vicdanımın sesini dinledim. Anayasa Mahkemesi'nin Abdullah Gül'e 367 oy dayatmasının, vicdanlı bir davranış olarak onaylanmasının mümkün olmadığını düşündüm; Gül'e bu haksızlığı revâ gören Anayasa Mahkemesi değişmeliydi;-vicdanım bana bunu emrediyordu çünkü...
Yüksek Askerî Şûra'nın 'irticaî faaliyetler' ve buna benzer gerekçelerle ordudan ihraç edilen subay ve astsubaylara yargı yolunun kapalı tutması da vicdanen beni fevkalade rahatsız ediyordu. Demokratik bir toplumda, sivillere yargı yolunun açık, asker kişilere kapalı olmasının da, tıpkı HSYK'nın ve Anayasa Mahkemesi'nin bahse konu edilen kararları gibi, bana göre elbet, vicdanen onaylanması kabul edilemezdi. YAŞ'ın bu imtiyazlı konumu değişmeliydi; vicdanım bana bunu emrediyordu çünkü...
Ayrıca benim, sivil ve askerî vesayetten anladığım da buydu!
Hâmiş: Diyeceksiniz ki, 'Hilmi Yavuz, senin oyunun renginden bize ne?' Haklısınız! Ama niçin 'EVET' dediğimi açıklamak, benim için, siz sevgili okurlarıma karşı vicdanî bir sorumluluk olarak görünmüştür de ondan!