Umutsuzluk...
Halbuki hemen herkes PKK MİT görüşmelerinin ses kaydı açıklandığında önce endişelenmiş sonra umutlanmıştı.
Halbuki hemen herkes PKK MİT görüşmelerinin ses kaydı açıklandığında önce endişelenmiş sonra umutlanmıştı. Umut, görüşmelere toplumun gösterdiği veya daha doğrusu göstermediği tepki ile çıktı ortaya.
Ancak toplumdaki bu psikolojiyi siyasetçiler anlayamadı. Muhalefet ses kaydı üzerinden siyaset yapmaya koyuldu, hükümet muhalefetin peşine takıldı.
Kimse çözüme katkı için konuşmaz oldu, siyasi hesaplar her şeyin üzerine çıktı.
Yıllardır şikayet edilen klasik Türkiye tablosu.
Siyasi çekişme, karşılıklı atışmalar sürerken deyim yerindeyse PKK, Ankara'nın damarına bastı.
Türkiye'nin başkentinde, başkentin göbeğinde bombalı arabayı patlattı.
PKK eylemi üstlenmedi ancak, Ankara'daki güvenlik uzmanları dahil kimsenin failden şüphesi yok.
Siirt'ten, Bitlis'ten de saldırı haberleri geldi ve bir gün içinde 8 kişi teröre kurban gitti, PKK'nın öldürdüklerinden yedisi sivildi ve sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunmalarıydı suçları.
Halbuki çok değil birkaç ay önce PKK'lı yöneticiler ile ister devlet deyin ister hükümet, Türkiye adına karar almaya yetkili isimlerin görevlendirdiği bürokratlar konuşuyordu. Onlar konuşurken silahlar susuyordu.
O konuşmadan çözümün çok uzak olmadığı da anlaşılıyordu.
Ama bir şey oldu.
Taraflar masadan kalktı, silahlar konuşmaya başladı.
Peki şimdi sormayacak mıyız?
Muhalefet "o şey ne" diye irdeleyeceğine Hükümet-Devlet polemiğine neden kilitliyor kendisini.
Hükümet ses kayıtların sızmasının ardından toplumda oluşan psikolojiyi değerlendirmek yerine, neden eski usul terörle mücadele yöntemlerine ağırlık veriyor. Başka çare kalmadıysa işin içyüzünü neden açık açık toplum ile paylaşmıyor.
Ve PKK...
Dünyayı, Türkiye'yi okumak yerine sivil asker polis demeden gözü dönmüş bir biçimde insan öldürerek nereye ulaşmayı planlıyor.
Bu sağırlar diyaloğunda masum insanlar zarar görüyor.
Peki yine sormayacak mıyız...
Nereye kadar...