Askeri savcılığın ıslak imzanın gerçek olduğunu açıklamasının ardından Umur Talu'dan adrese teslim yazı geldi: Utanmayacak mısın?
Abone olİsim, kurum yada şahıs belirtmeyen Talu muhatabına "Hiç utanmayacak mısın şimdi?" diye sordu. İşte Talu'nun Habertürk'te yayınlanan o yazısı...
- Ne demiştin sen?.. N'oldu şimdi?.. Hiç utanmayacak mısın?
TABİİ ki ilke ilkedir, yani suçu sabit olana kadar herkes masum. Hoş sen bu ilkeyi meslek hayatın boyunca çok ezdin. Nice çiçek, ayaklarının altında kırılıp gitti. Bir gün postal giymiştin hatırla, bir başka gün laci altına ruganları çekmiştin. Ama ilke; her çiçek ve her Çiçek için öyledir, gülüm. Lakin senin derdin ilke değildi. Sen, yıllarca nice insanı peşin peşin suçlu ilan etmiş, hayatlarının karartılmasına yataklık ve yalaklık etmişken; yine aynı yıllar boyunca, sivil veya asker, çok kanalizasyonu da tertemiz göstermek için çırpındın. Ya sustun, susturuldun, gizledin; ya çok bağırdın yamulttun. Hiç utanmayacak mısın şimdi?
Tamam... Kafadan suçlu ilan etmek hakikaten haksızlıktı da, tertemiz ilan etmek rezillik değil miydi? Kâğıt parçası dediğin için hiç utanmayacak mısın? Düzmece dediğin için hiç utanmayacak mısın? İmza sahte dediğin için hiç utanmayacak mısın? Islak imza makinesi var dediğin için hiç utanmayacak mısın? Dalga geçtiğin, hakikat ihtiyacını kararttığın için hiç utanmayacak mısın? İnsan hayatına kastetmiş planları değil, önce onları yayınlayanları aşağıladığın için hiç utanmayacak mısın? Tabii ki herkesin savunma hakkı var ama, yalanı yüceltirken hakikat yolunu tıkamaya yırtındığın için hiç utanmayacak mısın? Hâkim rekor kırdı başlıkları attığın için hiç utanmayacak mısın? Muhakkak ki hakikat ve hukuk daha da çok ayrıntıya muhtaç. Ama şunlar ne ki: Askeri Savcılık: "Albay Dursun Çiçek'in ıslak imzası gerçek." Askeri Bilirkişi: "Balyoz Sıkıyönetim Komutanlığı'nın hazırladığı Balyoz Güvenlik Harekât Planı, sıkıyönetimin de ötesinde, hükümeti devirip devlet idaresine el koymayı öngören, Kara Kuvvetleri'nden de gizlenmiş bir plan."
Allah aşkına, açın bakın; neler yazmış, neler söylemiş, ne başlıklar atmış, neler yayınlamışsınız. Açın bakın, bakın açın bir. Hele sen, sen, sen, sen... Bu kaçıncı? Sonra alınıyorsun, "kullanılacak listesi" meselesine. Tabii ki utanç verici, ama utancın çoğu da senin be kardeşim. Mesele hata yapmak, yanılmak, bir gün kendini bir şeyleri öyle değil böyle yapmaya mahkûm hissetmek, korkmak, korkuyla vicdana ihanet etmek, kendi içinde zaten kıvranmak değil. Bunların hepsi sonuçta insanı utandırır. Dün değilse bugün, bugün değilse yarın, o utancı vicdan tam taşıyamaz, bir şekilde içinden atmak için uğraşır; utanç sözcüklere, yazılara, yüze, eylemlere, özeleştiriye vurur. Utanç sonuçta bağışlanır da.
Ama sen hiç utanmıyorsun. Yanıldığın için utanmak bir yana; yüz binlerce okuru, milyonlarca izleyiciyi, sana inanan, güvenen, seni cesur, bağımsız, ne pahasına olursa olsun hakikatten ve doğrudan yana,
hiçbir güce boyun eğmeyen zanneden onca insanı yanıltmışsın. Yanılmak insan için; ama bile bile, taammüden yanıltmak ezeli bir utanç. Hiç utanmayacak mısın! Madem utanmazsın, seni rahatlatmak için bir tüyo vereyim: Aslında "Balyoz" için o raporu hazırlayan da Erdoğan. Bak bu tarafından bakabilirsin işte. Neticede Erdoğan'ın hazırladığı rapor.
Vallahi öyle. Tepe tepe kullan bunu. Dalga geç, alay et, yamult, yanılt, kanırt: "Erdoğan'dan bilirkişi olursa böyle olur!.. Kendin pişir kendin ye!.. Bilirkişi o kişi, bunu bilen iki kişi!" 34 sayfa rapor... Altında bir imza: Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan! İçindeki, üstündeki, yanındaki darbeciden utanmış Erdoğan Binbaşı'dan da hiç utanmayacak mısın! Not: Artık Genelkurmay Başkanı'nın utanıp ne diyeceği ona kalmış. Baykal da kendini bir bilirkişiye göstersin. Bu yazı tamamen, bizim mesleğin her köşesinde her şeyi çarpıtarak bilirkişi "sen"lere sesleniş, serzeniş ya da senleniştir! Yarın: Tekel işçisininki de hak ve hukuk... O kimseyi at dememiş... Neden imzalamam?